Türkücü İbrahim Tatlıses’in Yükselişi ve Düşüşü - I

“Gönlün, düşüncen ve ruhun nerdeyse sen osun” Diyor Sezai Karakoç. Kuşkusuz insanı, tümüyle fiiline ve davranışına indirgeyemeyiz. Ancak insanla davranışının çizdiği portre arasında az ya da çok bir mesafe, bir marj vardır. Ama yine de bize bir kişi hakkında bir fikir verecek olan, eylemleri, tavırları, tutumları ve davranışlarıdır. En azından ilk fikri, bunlarla alırız. Ancak çok yakından tanıdıktan sonradır ki, bunları aşan bir yanı varsa onun farkına varırız ve görmüş oluruz.

Portredeki çizgiler, filler, davranışlar, renkler, sıfatlar, tavırlar, genel görünüş ve hava, dünya görüşü, vaziyet alışı ve niyeti, ruhu belirleyecek ve bu portre hakkında oldukça açık bir fikir verecektir bize...

Bugünkü paylaşımımızda, kendi dalında bir efsane olan ve zirveye ulaştıktan sonra gururun etkisiyle düşüşü yaşayan bir türkücüyü yazacağız.

İBRAHİM TATLISES: Adanalı bir sinemacının, inşaatta türkü söylerken kendisini fark etmesiyle şöhrete ulaşan ve sonradan İmparator lakaplı türkücü İbrahim Tatlıses, yedi çocuklu fakir bir Kürt ailenin çocuğuydu. İnşaatlarda soğuk demir ustası olarak çalışıyordu. 1952'de Urfa'da - kendi tabiriyle bir mağarada - ciğerci Ahmet Tatlı'yla karısı Leyla'nın yedi çocuğunun en büyüğü olarak dünyaya geldi.

İbrahim Tatlıses, 1970’li yılların ortalarında inşaat işçiliği, demir ustalığı ve leblebicilik gibi işler yaparken 80'lerin başında, kendisini şöhret basamaklarını tırmanırken buldu. Müzik çevrelerince çok özel kabul edilen sesi sayesinde, kısa zamanda İstanbul'da sahne almaya başladı. 1977 de "Ayağında Kundura" albümü ile müzik piyasasına giriş yapmış oldu. "Sabuha", "DomDom Kurşunu", "Bir Mumdur" türküleri halk tarafından çok beğenildi ve uzun yıllar popülerliğini korudu. Tatlıses'in, müzik hayatındaki başarısı ve popülerliği kısa süre sonra kendisine sinema kapılarını açtı. Hayatı boyunca örnek aldığı Yılmaz Güney gibi o da çok başarılı filmlerde rol aldı. Yılmaz Güney ile diğer bir ortak noktaları, Yeşilçam'ın şöhret tacını, yakışıklı jönlerden almaları olmuştu. Filmleri, milyonlar tarafından izlendi ve beğenildi. Fakat kendisi, asla bir Yılmaz Güney olmadı, olamadı.

Televizyonlarda ve sahnede sesiyle kitleleri büyüleyen Tatlıses, yaptığı ritmik hareketleriyle göz dolduruyor, çalgı ekibini peşinden sürüklüyor, fırça atıyor, tehdit savuruyor, çıkardığı sanatçıları,- seviyeli seviyesiz konuşmalarıyla- eziyor ve fırtınalar estiriyordu. Yunan mitolojisindeki gücün sembolü kabul edilen Herkül'ü temsil ediyordu adeta. Ancak basın ve bazı çevreler ona Herkül demek yerine imparator demeyi daha uygun görüyordu. Kendisi de bu unvanı benimsemişti ve bu unvanla ünlenmişti zaten.

Gerçekten de o, kurduğu şirketler, otobüs işletmeciliği, ülkenin dört bir yanına açtığı Tatlıses lahmacun zinciri, özel uçağı ve servetiyle bir imparatorluk kurmuştu. Kendine rol model aldığı çirkin kral Yılmaz Güney’in yolundan gitmeyi ve krallığı pek sevmiyor ve tercih etmiyordu hiçbir zaman. Showlarında sanat dünyasının acımasız kurallarıyla hareket edip timsah gözyaşları döküyordu İbrahim Tatlıses… (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi