Tarık Othan
Tarık Othan yazdı: Diyarbakır 5 No’lu: Kültür Merkezi mi, Müze mi?
Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi ile ilgili zulümleri anlatamayanlardan resmetmeleri istenmiş; çoğu karakalem olan çalışmalarda insanlar gördükleri işkenceleri resmetmişlerdi. Ortaya çıkan imzasız resimlerin yer aldığı sergiyi gezerken dehşete kapılıp, bilinçsizce sormuştum: Bunlar gerçek mi?
Duyduklarım dışında daha başka işkence resimleriyle karşılaşmamdan ya da yeterince duyarlı kalmadığımı ortaya koyan soru karşısında yüzüme acımak ve şaşkınlıkla bakan arkadaşımın o manidar bakışından utanmış, susarak resimlere bakmaya devam etmiştim.
…
Adına belgesellerin, filmlerin, kitapların, haberlerin yapıldığı 12 Eylül askeri darbesinin zulüm mekanlarından Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi kültür merkezi yapılmak isteniyor.
Her ne kadar evveliyatı eski olsa da bugüne kısmetmiş.
Toplu açılışlar ve bir dizi etkinlikler kapsamında bugün Diyarbakır’a gelecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, (karanlık ve acı hikayeler silsilesinin odağındaki toplumsal hafızaya ve yüzleşmeye hitap etmeyi amaçlayan) devlet projesini önceki gün duyurdu.
Bir günde boşaltılan cezaevi üzerindeki teklif toplumda göründüğü kadarıyla karşılık bulurken, tartışma ‘kültür merkezi mi olsun müze mi olsun?’ üzerinde yoğunlaştı.
Hangisi daha iyi olur?
Kültür Merkezi’nden kasıt, sergi odaları, sinema, tiyatro, konferans salonlarının bulunduğu, sanatsal ve kültürel etkinliklerin yapılacağı bir merkez herhalde.
İlk anda alanın daha kullanışlı hale getirilmesi ve konumuna etkisi açısından kulağa hoş gelen bir proje.
2009’da Diyarbakır İçkale’de bulunan Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Birimi’nin (JİTEM) Sorgu Merkezi olan binası arkeoloji müzesine dönüştürüldüğünde ‘İnsan Hakları Müzesi’ yapılması talebi vardı.
Şimdi benzer talep Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi için yapılıyor.
Bir karşı duruştan öte, fonksiyonu ile ilgili bir tartışma diyelim.
Dün 78’liler Derneği, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde taleplerini dile getirdi ve “Mağdurlardan resmen özür dilemeli ve ‘bir daha asla’ diyebilmek için kötülüğün sembolü haline gelmiş olan bu tip yerleri ‘İnsan Hakları Müzesi’ yapımı üzerinden koruyarak iyiliğin sembolü haline dönüştürülmelidir” talebinde bulundu.
‘Asmayalım da besleyelim mi?’ diyen anlayıştan bugüne bayağı mesafe kat etmişiz! Eyvallah.
Unutulur mu, yüzleşilir mi, toplumsal hafıza temizlenir mi sorularını bir kenara yazarak, bunun yapılmasının Türkiye demokrasisi adına bir aşama olduğunu hatırlatalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.