A.Vahap Kaya yazdı: Bir Hikaye

Bazı dönemler ve zamanlar vardır ki kimseden çıt çıkmaz ve denir ki zaman ve dönemin üzerine ölü toprak serpiştirilmiş.

Bazen yığınlar bir arada bulunur ama hiç kimseden hareket olmayınca ortalık süt liman kesilir ve yönlendiricinin vasfı ne olur ise olsun her kesi ve yığını peşinden sürükler.

Ne havada uçan bir kuş ne de bir yel essin ki ağacın yaprağı kımıldasın, her kes bitkin gibi, her kes halden anlamaz gibi

Dünya yansa umurunda olmaz, yanı başında insan cesetleri olsa dönüp neden niye nasılı sormaz ama kim ses çıkarsa Abdurrahman çelebi odur misali yaşam akıp gider.

Çobanlar iyi bilir, koyun sürüsünün önüne bir eşeği koyarlar, eşek nereye çoban ve bütün sürü oraya,

Sürü kaç yüz taneden müteşekkil olur ise olsun fark etmez hepsi eşeğin peşinden gider, eşek nereye bütün sürü itirazsız oraya, dur denince duran yürü denince yürüyen bir yaşam.

Mazaallah eşek uçurumdan aşağı atlasa bütün sürü de peşinden cümbürlop aşağı gide ve bunu için derler çoban sürüsü diye bir psikolojiden söz eder oda bu dönemler için anlatılmış tıpatıp psikoloji.

Konu insan ve insanlık olunca insanların beraber olanı makbul görülür, insanlar birlikte yaşamı teşkil edince ve birliktelik vazgeçilmez bir öğe olunca; atalarımız demiştir ki “bir elin nesi var iki elin sesi var” diye

Bu deyimler durup dururken söylenmiş veya ha denince yaratılmış deyimler değildir. Uzun yıllar gözlem ve belki bin yıllar devinim ve miras yoluyla aktarım eseridir, bir çok deyim ve ata sözü tarihini yazım öncesine götürür ki yazım olmadan bu tarz zımni yasaların günümüz aktarılması daha da anlam ve kıymet kazanır.

İşte insan toplulukları ve insanlığın beraber yaşayarak günümüze bütün birikimleriyle evrilerek aktığı bu deyim veya atasözü kesin bir yargı ile ortada,

Ancak son dönem modacıları tarafından kabul gören bireyselciliğin ön plana çıkarılması bir fenomen gibi dursa da; sıkıştıklarında bir araya gelinilmesi gerekliliği vurgulanır, çünkü birlikten güç doğar lafı zayıf zamanların sorun çözme becerisi için biçilmiş ğaftandır.

İnsanlar dilerseniz ilkel dönemden günümüze “modern dönem kabul edilen bu dönem,” ister taş devrinden günümüze; yaratılış ve ya evrim mantığında

Her iki anlayışta insanlığın vazgeçilmezi, olmazsa olmazı bir arada oluşları ana eksen olmuştur, birbirlerini vahşi doğaya karşı korumuş, bir birlerini doğal afetlerde korumuştur, birbirlerini savaşlardan korumuştur, birbirlerini hastalıkta koruyup ziyaret, destek çıkmıştır.

Her hangi bir sorun karşısında veya her hangi bir coşku yaşamayı birlikte yapmışlar ve hiç kimse coşkuyu tek kendine saklamamıştır, üzüntüyü de yalnız yaşamamıştır.

Her hangi bir iş çıktığında imece kurmuşlar birlikte çalışmışlar ve en ağır işin üstesinden gelmişlerdir.

Her hangi bir iş karşısında bir kişinin aklı ile yetinmemişlerdir, birlikte karar verip birlikte davranmışlardır.

Aslında danışma en eski demokrasi mantığıdır ve temelini oradan alır, danışma bir yetki paylaşımıdır, danışma bir zımni seçim ile kara belirlemedir.

Hal böyle olunca hep birlikte olmanın vazgeçilmezliği hayati önem taşır ve bu birlikteliğe çok değişik deyimler ile destek sunulmuştur.

Bazen insanlar atasözlerine gülerler diye hep üzülmüşümdür; neden? Çünkü günümüze denk gelmiyordur ama o deyim ve atasözleri bin yıllar insana ve insanlığa hizmet ettiğini unutuyorlar, denk düşmediğinde toplum yaşantısından çıkarmak gerekir amenna ama alayı ve saygısızlığı hak etmiyordur.

Bizim burada işlemek istediğimiz konu herhangi bir yanlış karşısında sessizliği yırtan ilk ses, yığın içerisinde yanlışa dur diyen ilk elin havaya kaldırılışı ve o ses ile elin havaya kalkışın çıkardığı ses veya yarattığı etki.

O havaya kalkan elin çıkardığı ses insanların duymayıp hayvanların duyduğu (deprem öncesi etki veya ses) etki kadar; yanlış mantığın beynini o kadar etkiler.

Yanlış bilir ki artık her şey süt liman değil ve bir kişi duyduysa, karşı çıktıysa; bütün yığının da duyması ve karşı çıkması an meselesi olduğunu bilir.

Bir el ses çıkarmıştır.

Karşı çıkmıştır.

Etki yaratmıştır.

Ve artık havaya kalkan bir elin sesi vardır.

Bir el, bir el daha ve bir el daha insanı sürü olmaktan çıkarmıştır ve yanlış akıntıya dur demeye başlamıştır.

Bütün dinlerin oluşumunda ve toplumda yaratığı güzelliklerin yaşama geçirilişinde; ilkin bir kişi yani peygamber tek başınadır.

Daha sonra en yakınındaki kişi kendisine inanır biyat eder, insanlık değerli olmanın tadına varır ve din öylece yayılır.

En inanılmaz devrimlerin başlangıç öyküsünde bir kişinin dönüşüm olması gerekliliğine inanmasıyla başlar,

Amansız bir çalışmadan sonra etki mekanizması o kadar etkili olur ve yayılır ki devrim oluşur.

Rönesans mantığında da; baktığımızda filozoflar teorem sunmuşlar, bireyler ortaçağ karanlığına karşı durmuşlar,

Birikim

Birikim

Ve olan oluyor, insanlar olan biteni sorgulamaya başlıyor.

Büyüklüklerin insan eliyle büyütülen korku panelleri gibi yine insan eliyle ayakta tutulan şeyler olduğu anlaşılıyor.

Karşı duranların, muhaliflerin de kendiliğinden ortadan kalkmadıkları yine insan eliyle ortadan kaldırıldıkları ve kaldırılırken mistik bir yorum yapılarak insanların korkutuldukları sırrı ortadan kalkınca;

Aydınlanma toplum içine bir etki olarak yayılıyor.

Mistitizm bir balon gibi sönüyor ve sır olmaktan çıkıyor.

Onun için bir elin sesi yok demeyin, yeri zamanı uygun olan bütün gerekliliklerde o kadar büyük etki ve devinime sahiptir ki;

Yarattığı etki ve oluşan sonuca; bazen el sahibi bile inanmakta güçlük çeker.

Ben derim “yanlış!” bir elin sesinden kork, hatta iki elin sesinden daha fazla kork ve dikkate al.

Gerisi mi gerisi sonucu bekleyip bir daha yorum yapalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Vahap Kaya Arşivi