Eskilerden bir zaman: Diyarbakır - 1

Canip Yıldırım, Orhan Miroğlu’nun anılarını kaleme aldığı “Hevsel Bahçesinde bir Dut Ağacı” kitapta, 1940’lı yılladaki Diyarbakır’ı şöyle anlatır:

Diyarbakır’ı… Bazen öyle olurdu ki, fırına verecek paramız olmazdı. Evde hamur yapılırdı, mayalanırdı, sonra da bu hamur fırına götürülürdü. Babam memur olmasına rağmen parası olmazdı, fırıncıya bir ekmek bırakılırdı bunun karşılığı olarak. Beylerin durumu bu olunca, fakir fukarayı düşünün. Papur vergisi (yol vergisi, stabilize edilmiş yola Kürtler papur derlerdi), eğlam vergisi (küçük baş hayvan vergisi) … Bizimkiler iyi kötü veriyorlar da, asıl yüklü vergi köylülerden alınıyordu. Fakat köylü bu vergiyi veremiyordu. Zazalar keçi besliyorlardı. Dağlarda vergi memurunun geldiğini gördüler mi, oradaki halk birbirine dağdan dağa “ver game ver” diye bağırırlardı, game gelmek demek ver kurt demek. Yani devleti bir kurt gibi telakki ediyordu halk. Bu hâlâ Diyarbakır’da söylenir. Devletin bekası yine çıktı karşımıza. Devlet ne yapsın, devletin bekası lazım, devlet yıkılırsa felaket… Nasrettin hocanın hikâyesi gibi. Bir kazada kadılık yapıyor ya. İki kişi geliyor Nasrettin hocaya, biri şikâyetim var hoca diyor: bu adam bana zulüm ve haksızlık etti, diyor, Hoca anlat diyor, adam anlatıyor, diyor ki haklısın. Davacıdan sonra davalıyı dinliyor, ona da diyor ki valla sen de haklısın. Hocanın karısı kapıdan görünüyor, diyor ki hoca bu ne biçim karardır,  ona dönüyor, diyor ki: valla hanım sen de haklısın. Yani bu bir trajedi…

İkinci Dünya Savaşı bitmiş, aç bir Avrupa ve terk edilmiş bir Türkiye. Rusya’nın baskısı var, İngiltere, Fransa müttefik, biz ortada kalmışız. Bazen Almanlara sempati gösteriyoruz, bazen İngiltere’ye. Türkiye’yi de bunlar ciddiye almıyorlar. Avrupa’yı beslemek lazım, Bunun için ne yapmak lazım, Türkiye’de ziraati canlandırmak lazım. Marshall planı devreye girdi. Yollar yapıldı. Bütün bu yollar, İkinci Dünya Harbi’nden sonra yapıldı. Buğday pazarında beş kuruş etmeyen buğdayın ölçeği bir liraya çıktı, amcam dedi ki “lord olduk!” Marshall planından sonra Türkiye’de değişmeler başladı. Köylü geldi Diyarbakır, Bağlarda yeni bir dünya! kuruldu. Orası hep bağdı, bağların içinde de köşkler…

Yenişehir yok ortada. Metrekaresi iki kuruştan kimse arsa almıyor. Yani Marshall Planı Türkiye’de uyanmayı getirdi. “Güneş batar Kürt yatar” düşüncesi yavaş yavaş ortadan kalktı. Çok ucuza alınan tarla, beş sene sonra kıymetlendi, çoğu insan zengin oldu, iş adamı oldu. Bir kısmı çekçekçilik yaptı, bir kısmı hamallık yaptı, bahçelerde çalıştılar, köy zihniyeti yavaş yavaş ortadan kalktı. Şehir bir problemdir, şehir burjuvanın geliştiği bir ortamdır. Devletin istediği bu değildi, köylü köyde kalsın, şehre gelmesin istiyordu; çünkü bu büyük bir problemdir, başımıza iş açar, işçi sınıfı teşekkül eder. Fevzi Çakmak bunun tipik bir savunucusudur. Kars, Ardahan, Erzurum, Erzincan, o yörelerde hiçbir kalkınma yapılmamıştır. Ruslardan korkulmuştur, o yüzden yol bile yapılmamıştır, Ruslar o yollardan rahatlıkla gelmesin diye. İtalyanlar kısa yoldan Ankara’yı kuşatmasınlar diye, Antalya’nın bütün sahili hepsi bataklıktı, bu bataklıklara yol yapılmadı. Edirne’ye ben sürgüne gittiğim zaman harabe bir şehirdi. Ki gittiğim yıl 1964-65. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ufuk Çimen Arşivi