Balığın baştan koktuğu yer: Liyakat

Balığın baştan koktuğu yer: Liyakat
Arapça bir kelime olan liyakat, anlam olarak, görevlendirmelerde bilgi, tecrübe ve yeterlilik esaslarıyla; getirildiği göreve layık olma, uygun olma anlamına...

Arapça bir kelime olan liyakat, anlam olarak, görevlendirmelerde bilgi, tecrübe ve yeterlilik esaslarıyla; getirildiği göreve layık olma, uygun olma anlamına gelir.

Maalesef günümüz şartlarında en büyük tartışmalardan biridir yönetim ve makam sahiplerinin liyakat sahibi olması ya da olmayışı.

Bu konu en çok da devlet ve bağlı tüm kurumları ile ele alınır.

Liyakat sahibi olmak neden önemlidir?

Bu kurumların başında olan insanların aldığı ve yürüttüğü kararlar, icraatlar çoğu zaman topluma direk yansıdığı ve hayatı olumlu/olumsuz etkilediği için önemlidir.

Tarımla ilgili bir kurum başına tarımla alakası olmayan bir kişinin getirildiğini düşünün…

Bitkileri bilmiyor, toprağı tanımıyor, hayvanları tanımıyor.

Böyle bir insan ne yapar?

Sadece bulunduğu kuruma değil, o kurumun kapsadığı tüm zincirleme alana da zarar verir.

Tüm bunlar maalesef Türkiye’de siyasetle iç içe anıldığı için balığın baştan kokması gibi bir durumu ortaya çıkarabiliyor çoğu zaman.

Milletvekili, belediye başkanlığı adaylarının belirlendiği aday süreçlerini hatırlayalım.

Yüzlerce, binlerce başvurular olur.

Başvuranları belirleme sürecinde kabul ediciler ya da belirleyiciler liyakatten önce başka unsurları ön plana çıkarırlar maalesef.

Nüfuz, para sahibi olma, etki ettiği insan potansiyelini esas alma, toplumun değil de temsil edeceği siyasi partinin/oluşumun menfaatlerini önceleyen bir duruşu kabul etme vb.

Siyaset tarihi böyle örneklerle doludur.

Ancak diğer yandan da siyasette herkesin temsil noktasında görevlere talip olma gibi bir hakkı da vardır.

Burada asıl mesele; siyasetin, yönetim anlayışının hangi çıkarları esas alarak hareket ettiğidir.

Toplumun mu, devletin mi yoksa siyasi kurumun mu çıkarlarının öne çıkarıldığı önemlidir ve temsiliyette yer alacak kişilerin hangi zihin yapısıyla belirleyici olduğuna bakmak önemlidir.

Balığın baştan kokma durumu da tam bu noktadan başlar.

Liyakatin şartlarına uygun insan belirleme kriterleri ve bunu uygulayan insanların belirleyicilikteki liyakatli olma durumu.

Bu yüzdendir ki, iyi doktor, iyi avukat, iyi mühendis, iyi iktisatçı ya da iyi insan olmak tek başına siyasette başarıyı getirmiyor.

Sonucu birkaç kelamla bağlasak; Milletvekilliği ya da belediye başkanlığı gibi görevler birer meslek değildir diyebilir miyiz?

Aynı zamanda bir meslek için gerekil olan teknik donanım ve eğitimden çok daha fazla donanım, yeterlilik ve yetenek yani liyakat gerektirdiğini de…

Yaşadığı toplumu, çevreyi, insanları yeterince analiz edemeyen, toplumla etkileşimi sınırlı, emek ve insan odaklı düşünmeyen ve tüm bunları yaşamında içselleştirememiş kişi hangi meslekte, ne kadar başarılı olursa olsun, temsiliyet gerektiren görevlerde aynı başarıyı gösteremeyebilir.

“Toplum olarak maalesef en çok da bu sıkıntılar başımızı ağrıtırken, görünürlüğü de bir o kadar gözden ırakken ne yapabilir?” sorusu ve cevabını bir başka yazıya bırakarak bitirelim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.