28 Şubat Davası’nda yaptığım savunmam IV

28 Şubat Davası’nda yaptığım savunmam IV
1998’de Tekirdağ Askeri Kışlada torununu ziyaret etmek isteyen 70 yaşındaki sakallı ihtiyar amca kışlanın kapısından içeri alınmamış ve ziyaretine...

1998’de Tekirdağ Askeri Kışlada torununu ziyaret etmek isteyen 70 yaşındaki sakallı ihtiyar amca kışlanın kapısından içeri alınmamış ve ziyaretine izin verilmemiştir. Torununu ancak erkek, sakalsız ve başı açık akrabaları ziyaret edebilmiştir.  Asker olan bir kişinin Orduevinde düğünü olduğunda başı kapalı kadın akrabalar veya dini içerikli kabul edilen sakallı erkekler düğüne alınmamışlardır. Aynı görüntüdeki erkek ve kadınlar askerdeyken ziyaret imkânı verilmemiştir.

Sayın Paşalarım:

Sizler o dönemde irtica geliyor diye yaygara koparttınız. Sizin İrtica tanımı nedir? Sizce İrtica; Türkiye Cumhuriyetine hangi bedeller ödettirmiş, hangi güvenlik duvarlarını yıkmış veya delmiştir? Kafanızda bu irtica oluşumuyla ilgili; eğer irtica vardır diyorsanız, Türkiye Cumhuriyetini içten ve dıştan güvenliğini tehlikeye sokmuş mudur? Diye sormak istiyorum.

Sayın Başkanım;

Duruşmanın başladığı ilk günlerde yine Sayın Çetin Doğan’ın bir Avukatı yüce mahkemeyi bir Yassı Ada mahkemesine benzeterek, mahkemenin mevcut siyasal iktidarın iklimine göre hareket ettiğini iddia etti.

Sizi de Yassı Ada’da Mahkeme Başkanı Sayın Salim Başol’e benzeterek Başol’un Yassı Ada Mahkemesindeki ‘sizi buraya getiren güç böyle olmasını istiyor’ sözünü hatırlattı.

Eğer siz bir güç arıyorsanız; 28 Şubat iddianamesinde de yer alan ve Kürt nüfusunu engellemek için MGK raporlarını hazırlayanlara bakacaksınız. Ne diyordu raporda? “2025 yılına gelindiğinde Kürt nüfusu Türk nüfusuyla eşitlenecek ve eşitlenmemesi için acilen önlem alınması gerekir”. 

Peki, bir halkın nüfus artışı nasıl engellenir? Kuşkusuz ya katliamla, ya soykırımla ya da kısırlaştırmayla olur.

Eğer siz bir güç arıyorsanız Filistin kasabı Arial Şaron’a bakacaksınız.

Eğer siz bir güç arıyorsanız Winston Churcill’in “Türkiye Cumhuriyeti devletinin kilogramı 35’in üstüne çıkmamalıdır. Çıkması halinde düşürülmesi gerekir” sözüne ve ona biat eden dönemin TSK mensuplarına bakacaksınız.

Eğer siz bir güç arıyorsanız “Türkiye Cumhuriyeti devleti Türklere bırakılmayacak kadar değerli bir ülkedir.” Diyene bakacaksınız. Ve eğer siz bir güç arıyorsanız “bizim çocuklar darbeyi başardı” diyen Jimmy Carter’a bakacaksınız…

Tarihi ve hakikatleri saptırarak ne güçleri, ne karanlık oyunları ve nede gerçekleri bulamazsınız. Ve tarihte cuntanın eliyle anlı şanlı profesörlere yazdırılarak, kirli bölümleri ayıklayıp karartılarak ve parlatılarak da tarih yazılmaz. Karartılarak ve parlatılarak yazılan tarih de tarih değildir.

54’üncü hükümete yönelik yapılan baskıları ve zorlamaları bir tarafa bırakırsak sadece fişlemelerden ötürü onlarca insanın intihar ettiğini, on binlerce TSK mensubunun mağdur olduğunu ve aileleriyle birlikte cehennem hayatını yaşadığını da göreceksiniz. Zulme, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa kılıf uydurularak yapılan bütün hukuki yorumlar, intihar eden hiçbir canı geri getirmeyecektir.

Sayın Başkanım;

Aynı şey yapılan işkenceler içinde geçerlidir. Geçmişte güvenlik kuvvetleri binlerce insana işkence etti. Bu işkenceler yargılandı ve işkence yapanlar mahkum oldu. Ancak bu işkenceyi yapanlar üstlerinin emir ve talimatları olmadan asla yapamazlardı. Biraz önce de ifade ettiğim gibi hiçbir general zaten yazılı işkence yapın emri vermez. Ya ne yapar? Tabii ki sözlü olarak emir verir. Tıpkı 35. maddede ihtilal yapın demediği ancak bu maddeye dayanılarak şimdiye kadar ihtilal ve darbeler yapıldığı gibi.

Tıpkı YÖK yetkililerinin, Genel Kurmayda brifinglerle hizaya getirildiği gibi.

Yine hatırlayalım Sayın paşalarım; Hurşit Tolon’nun ses kaydında bir Emniyet Müdürüyle ilgili ne diyordu Tolon? Şunu diyordu:

“Ben o Emniyet Müdürünü aramam. O kim oluyor ki… Ben İstanbul Valisini arar; Vali! Vali o Emniyet Müdürüne söyle ayağını denk alsın, yoksa onu zıplatırız, telefonu da yüzüne kapatırız. İşlerimizi böyle yaparız.”demişti. Şimdi soruyorum bu ne demek? Bu şu demek; ya Vali veya Emniyet Müdürü işimizi yapar, ya da kendine Hakkari, Şırnak’ta ve Beytüşabapta yer bulsun demektir. Ya da gümbürtüye gidecek demektir.

Toplum mühendisliğini yapan ve BÇG’yi kuran paşalar; “tepelerine bineceğiz, bin sene devam edilecek” dediler ama Allah’ın adaletine dayanmadılar ve ancak 12 yıl dayanabildiler.

Her ne kadar 1994-2002 yılları arasında BÇG çalışmaları başlatılmış ise de fişlenmemde görüldüğü ve yine iddianamede sayın Savcının da iddia ettiği gibi bu çalışma dindarlar ve Kürtlere yönelik çok önceleri başlatılmıştır.

Generallerin Batık bankaların yönetiminde görev almaları, etek boyu belirleme raporları, 163’üncü maddenin geri getirme yasa tasarısı ve bu tasarının Diyanet’te hazırlatılmasını da ayrıca hatırlatmak istiyorum. Sayın Teoman Koman’ın camilerde minber, tespih, cübbenin yasaklamasını da hatırlatmak isterim. Gölcük Donanma Komutanlığında Başbakan Erbakan’a bir erin omuz atmasını,  1732 Kur’an Kursunun kapatılmasını, BÇG tarafından Orduya alınan malların denetlenmesini de hatırlatmakta fayda vardır.

Sayın Başkanım;

Bana söz verdiğin için sizlere ve heyetinize yürekten teşekkür ederken huzurunuzda bir kez daha taleplerimi yinelemek istiyorum.

  1. Yüce mahkeme tarafından davaya müdahillik talebimin kabul edilmesini,
  2. 20 yıldır fişlenmemden ötürü uğradığım maddi ve manevi zararlarımın

karşılanması için yardımcı olunmasını,

  1. En başta beni fişleyen, fişleme tutanağında adı geçen, hayatımda hiç görmediğimve tanımadığım karakol komutanı Nedim Yerli hakkında huzurunuzda bir kez daha suç duyurusunda bulunuyor, söz konusu Nedim Yerli’nin adaletin ve hukukun önünde hesap verilmesini sağlayarak hak ettiği cezaya çarptırılmasını,
  2. Bize bu zulmü reva gören 28 Şubat darbecilerinden hesap sorulmasını yüce adaletten arz ve talep ediyorum. Bitti

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.