Vera Koyi
Vera Koyi yazdı: Bir tufanı yaşadık
6 Şubat 'ta, gecenin sabaha evirildiği bir anda, Fırat’ın batısı bir tufanı yaşadı.
Sadece yeryüzü değil, göğün de yüzü çatladı, yer gök yarıldı.
Şiddetin yıkıcılığı hem yerden hem de gökten peydahlandı.
Şimşekler çaktı, kızıl kıyamet koptu.
Ve Bereketli Hilal, tarihin en büyük felaketine tanıklık etti.
Çaresizlik, korku, ölüm; bağrış ve haykırışlar ayyuka da çıksa ne duyan ne de gören oldu.
Bir kaç dakikada Fırat’ın batısı yerle bir oldu.
Maddi ve manevi yıkım birbirinden beter.
Ne gelen ne giden ve günlerce öylece kurtarılmayı bekleyenlerin feryadı figanı...
Nafile!
Öylece bakakaldık, elimiz böğrümüzde, yüreğimiz ağzımızda ve bazen çok çok bazen de azar azar öldük.
Gözlerimizin önünde sadece sevdiklerimizi değil en sevdiklerimizi kaybettik.
Ölümlerine seyirci olduk.
Utandık.
Nefes almaktan, uyumaktan ve aslında yaşıyor olmaktan utandık.
Çaresizlikten, güçsüzlükten utandık.
Ve ölümün bedbaht kokusu yayıldı memleketimin en güzel diyarlarına.
7, 8,9, 10 Şubat hepten öyle geçti.
Enkaza dönen kent ve kasabalar, kentlerin altında can veren, can çekişen hayatlar...
Ve umutsuzluğun hakim olduğu amma velakin umudun temel bir ihtiyaca dönüştüğü ve bir birine zıt ruh hallerimizin girdabında acıyı unuttuğumuz garip hallerimiz...
Uyumayı unuttuk.
Unutulan pek çok şey gibi
İnsanlığın da unutulan bir şey olduğuna tanık olduk.
Sevdiklerimiz tehlikedeyken, canlarımız toprak altındayken var olmak nasıl bir şey derseniz "tam olarak berbat bir ruh hali "derim.
Beynimizin ürettiği umut, her geçen gün canlarımız gibi enkaza gömüldü.
Artık dirilerimizin değil ölülerimizin ardına düştük.
En sevdiklerimizin beden bütünlüğü bozulmadan almak en temel temennimiz oldu.
Ne güzel hayatları kaybettik.
Anne, baba, genç, yaşlı ve çocuk.
Öğretmen, doktor eczacı, bürokrat ve çiçeği burnunda gelin ve damatları kaybettik.
Evladını kurtarmak için enkaz altında kalan babaları, bütün sevdiklerini kaybeden eşleri, yaşamda yalnız kalan kadınları gördük.
Kimi sorduysak öldüğünü öğrendik.
Ve Fırat'ın batısı enkazların altında kaldı.
Bereketli Hilalin göğü maviliğini kaybetti, derin bir mateme büründü, karardı.
Biz bir depremi değil ilahi ve beşeri bir tufanı yaşadık.
Bir Tufanı Yaşadık
6 Şubat'ta, gecenin sabaha evrildiği bir anda, Fırat’ın batısı bir tufanı yaşadı.
Sadece yeryüzü değil, göğün de yüzü çatladı, yer gök yarıldı.
Şiddetin yıkıcılığı hem yerden hem de gökten peydahlandı.
Şimşekler çaktı, kızıl kıyamet koptu.
Ve Bereketli Hilal, tarihin en büyük felaketine tanıklık etti.
Çaresizlik, korku, ölüm; bağrış ve haykırışlar ayyuka da çıksa ne duyan ne de gören oldu.
Bir kaç dakikada Fırat’ın batısı yerle bir oldu.
Maddi ve manevi yıkım birbirinden beter.
Ne gelen ne giden ve günlerce öylece kurtarılmayı bekleyenlerin feryadı figanı...
Nafile!
Öylece bakakaldık, elimiz böğrümüzde, yüreğimiz ağzımızda ve bazen çok çok bazen de azar azar öldük.
Gözlerimizin önünde sadece sevdiklerimizi değil en sevdiklerimizi kaybettik.
Ölümlerine seyirci olduk.
Utandık.
Nefes almaktan, uyumaktan ve aslında yaşıyor olmaktan utandık.
Çaresizlikten, güçsüzlükten utandık.
Ve ölümün bedbaht kokusu yayıldı memleketimin en güzel diyarlarına.
7, 8,9, 10 Şubat hepten öyle geçti.
Enkaza dönen kent ve kasabalar, kentlerin altında can veren, can çekişen hayatlar...
Ve umutsuzluğun hakim olduğu amma velakin umudun temel bir ihtiyaca dönüştüğü ve bir birine zıt ruh hallerimizin girdabında acıyı unuttuğumuz garip hallerimiz...
Uyumayı unuttuk.
Unutulan pek çok şey gibi
İnsanlığın da unutulan bir şey olduğuna tanık olduk.
Sevdiklerimiz tehlikedeyken, canlarımız toprak altındayken var olmak nasıl bir şey derseniz "tam olarak berbat bir ruh hali "derim.
Beynimizin ürettiği umut, her geçen gün canlarımız gibi enkaza gömüldü.
Artık dirilerimizin değil ölülerimizin ardına düştük.
En sevdiklerimizin beden bütünlüğü bozulmadan almak en temel temennimiz oldu.
Ne güzel hayatları kaybettik.
Anne, baba, genç, yaşlı ve çocuk.
Öğretmen, doktor eczacı, bürokrat ve çiçeği burnunda gelin ve damatları kaybettik.
Evladını kurtarmak için enkaz altında kalan babaları, bütün sevdiklerini kaybeden eşleri, yaşamda yalnız kalan kadınları gördük.
Kimi sorduysak öldüğünü öğrendik.
Ve Fırat'ın batısı enkazların altında kaldı.
Bereketli Hilalin göğü maviliğini kaybetti, derin bir mateme büründü, karardı.
Biz bir depremi değil ilahi ve beşeri bir tufanı yaşadık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.