Sakir Diclehan
Sezai Karakoç ve Ayın Fethi
Çağ, büyük bir değişim çağını yaşıyor…
Yarınlar, neye gebedir, bugünden kolay kolay kestirilemez. Geleceğin önceden görülemez ve kestirilmezliğini hesaba katmayanlar büyük bir aldanışa da düşebilirler ve her alanda geri kalmaya mahkûmdurlar…
Merak, insanları yeni şeyler öğrenmeye yönlendiren bir duygu… İnsanlar, Dünya’nın uydusu Ay'ı da merak ediyordu. Bunun için uzay istasyonları ve araçları inşa edildi.
İlk insanlı Ay yolculuğu, 16 Temmuz 1969'daki fırlatılışla tarihe geçen Apollo 11' dir. Amerikalı Neil Armstrong, Edwin Aldrin, Michael Collins isimli Ay astronotları taşıyan bu araç, 20 Temmuz 1969 tarihinde ay yörüngesine girer. Ay örümceği adlı modülün Ay'ın Sessizlik Denizi (Sea of Tranquillity) bölgesine yaptığı inişin hemen ardından Neil Armstrong, Ay yüzeyinde yürümeğe başlar.15 dakika sonra onu Edwin Aldrin izler. Ay üzerinde toplam 21 saat 36 dakika kalmışlardı bu astronotlar...
Batı ve Doğu arasındaki fark… Doğu, duygu ve inançla ayakta kalmakta ve mutluluğun kapılarını bu şekilde açmaya çalışmaktadır. Batı ise, bilim ve fenle dünyaya açılmakta…
Batı nedir? Sorusuna Pakistanlı Dr. Muhammed İkbal, şu cevabı verir: “ Garbın kuvveti ne çeng ne de rebabdır. Ne perdesiz kızların rakısındadır (dansında). Ne lale yüzlü sihirbazların yüzünde, ne de kesilmiş saç ve bacaklarındadır. Onun muhkem (sağlam) olması dinsizlikten değildir. Avrupalıların kuvveti, ilim ve fendedir. İşte bu ateşten, onların maddi ışıkları parıldıyor. Ey şuh ve cüretli genç! İlim ve fen için kafa lazımdır. Avrupa elbisesi değil. Eğer çevik fikirliysen yeter. Eğer iyi idrak gücün varsa yeter.”
Sezai Karakoç, 16 yaşında ortaöğretimde bulunan bir gençtir… Gaziantep Lisesi’nde okumakta ve son sınıftadır. O yıllar, Necip Fazıl ve Büyük Doğu’yu yakından takip ettiği yıllardır... Bir gün dergide yayınlanmak üzere yapılan seçmelere( şiir köşesine)“Sabır” adlı şiirini gönderir. Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı Büyük Doğu Dergisi’nde bu şiir, 300 şiir arasında birincilik kazanır.
Bir vazife yüklenmiş şairin işi, bir kısım insanın sandığı gibi öyle kolay bir iş değildir. Bu görev, akıldan vicdana doğru gitmek ve düşünceleri, duygu ve bilince doğru götürmek şeklinde özetlenebilir. Bu işi, ancak olgun akıldan, incelmiş şuurdan ve mükemmel zevkten payını almış, ender rastlanır dâhilere nasip olur.
Karakoç, Sabır başlığını taşıyan bu şiirde, bize ayın fethedileceği müjdesinin veriyordu:
*Sabır
Yeter
Bunca sabır
Kır
Hududu
Mehmedim!
*Kader
Dokudu
Kilim;
Ser
Odaya!
*İlim:
Merdiven daya
Çık aya!
*İman:
Al eline bastonu;
Sonu
Sonsuz(a)
Yürü
Sürü sürü
(Yalan)ı yara yara
Var (Var)a
Şiir, 4 başlıktan (kelimeden) oluşuyordu.
Edebiyat ve şiir, daha doğrusu sanat, canlılığını ve gücünü diri bir kalbin içinden almadıkça ve onun kanıyla sulanmadıkça İcaz (bir düşüncenin en az sözle açıklanması) sınırlarına ulaşamaz.
Magazin boyutuna indirilen Ay’a gidiş yolculuğu, şairin, bilim merdiveniyle 30 yıl öncesinden şiirde haber verdiği bir olaydır ve bu şiir Karakoç tarafından kaleme alınmıştır… Eserin malzemesi ister renk, ister alçı, ister taş, ister sütun, kelime veya ses olsun, yürek kanından bir miktar taşımadıkça sanat eseri katına ulaşmaz. "Yürek kanı", "kalp ateşi", "inanma gücü" veya "bir ülküye sahip olma" gibi öğeler, bir görev yüklenmiş sanatçıların ana malzemesidir. Bunlardır ki eserleri, ruhlarından fışkıran coşkuyla, zaman ve kuşaklar boyunca ebedi kılmanın peşinde koşarlar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.