Sakir Diclehan
Şakir Diclehan Yazdı: Prof. Dr. Mehmet Mehdi İlhan’ın vefatı
Şakir Diclehan (*)
“Bir âlimin ölümü, Bir âlemin ölümüdür” Hadis-i Şerif
Sonbahar mevsimini yaşadığımız bu günlerde, bir değerimizi, bir bilim adamımızı ve bir tarihçimizi daha Avusturalya’da kaybettik. Bu dünyada her şeyin değeri, ne yazık ki daha çok yitirildiğinde anlaşılıyor. Elli yıldır durmadan dinlenmeden bin bir güçlük içinde mücadeleler veren bir evladımız, arkadaşımız, bir gönüldaşımız ve mümin bir ilim aşığını daha kaybettik. Tarih konusunda dinmez ve sinmez kalemiyle ve kendine has üslubuyla kendini çeşitli üniversitelere kabul ettiren Mehdi İlhan, aramızdan ayrılıp bir kuş gibi uçup gitti Mevla’sına...
Kimdir Mehdi İlhan acaba? Dördü erkek, üçü kız, 7 kardeşin en büyüğü olan Mehdi İlhan, Diyarbekir’in Zazaca konuşulan dört ilçesinden biri olan Hani’de 1 Şubat 1946’da doğdu. Babası o dönemde İl merkezinin vaizlerinden olan Mellé Sabri’ydi.
Ortaöğrenimini bizimle beraberce ve aynı sınıfta Diyarbakır İmam-Hatip Okulu’nda (7 yıllık lise) okudu. O dönemlerde İmam-Hatip mezunlarının Üniversiteye girme hakları yoktu. Arkadaşlarımızdan Selim Cafer Karataş’la birlikte İmam-Hatip Okulu’nun altıncı sınıfından tasdiknamesini alarak Ziya Gökalp Lisesi’nin son sınıfına kaydını yaptırarak devam etti ve bu liseden diplomasını alarak mezun oldu.(1966)
Talihi yaver gitti ve o yıl Devlet bursuyla Yükseköğrenim için gittiği İngiltere’de önce Londra’daki bir kolejde okuyarak dilini geliştirdi, daha sonra Leeds Üniversitesi’nde Arapça ve Dinler Tarihi alanında lisans öğrenimini tamamladı. Doktorasını Manchester Üniversitesi’nde “The 1518 Ottoman Cadastral Survey of the Sancak of Amid” (1518 Tarihli Osmanlı Tapu Tahrir Defterlerine Göre Amid Sancağı)” adlı teziyle tamamladı.
1975-77 yılları arasında Manchester Üniversitesinde Türk dili okutmanı olarak görev yaptı. 1978’de Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümüne doktor asistan olarak girdi. Bu arada hocası Prof. Yaşar Yücel’in yönetiminde bir eser yazdı. Fakat ne hazin bir durumdur ki bu eser basıldığında hocası, sadece kapağa kendi ismini koydu ve bir teşekkür bile etmedi kendisine... Siyah cübbeli hocaların bir âdetidir bu…
1982’de yardımcı doçent oldu. 1982-85 yıllarında Suudi Arabistan’daki çeşitli şirketlerde İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. 1985’ten itibaren bu ülkedeki Kral Suud Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde iki yıl öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1989-90 yıllarında, yardımcı doçent olarak ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde ders verdi. Burada 1992 yılında doçentliğe, 1997’de profesörlüğe yükseldi. 1994-95 yılları arasında Ürdün Al-Bayt Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde kurucu üye olarak görev yaptı. (1989-2003) yılları arasında görev yaptığı Ankara Orta-Doğu Teknik Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra, 2003 yılında “Australian National University”sine geçerek burada 2012 yılına kadar çalıştı. Son senelerinde bizim de öneri ve tavsiyelerimizle yurda döndü ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde dersler vermeye başladı. Bu üniversiteden bir dönem izin alarak 2019 yılının Eylül ayında, çocuklarının yaşadığı Avusturalya’ya gitmiş ve pandemi olayı üzerine orada kalmıştı. Cumayı Cumartesiye bağlayan gece (4 Aralık 2020) tarihinde yatsı namazından sonra (Avusturalya mahalli saatine göre) kalp sektesinden vefat etti.
Türkiye’de önlenemeyen bir “Beyin Göçü” mevcuttur ne yazık ki…
Böyle değerli bir beyinin, Arap ülkelerinde ve Avusturalya’da hayatının en verimli yıllarında emek ve bilgisini tüketmesi, ülke adına üzerinde düşünülecek hazin ve düşündürücü bir durumdur.
Üniversite hocalığı, bir ticaret işi, bir kazanç işi, bir politik çıkar işi değil, bir inanç, gönül verme, kişiliğin kaçınılmaz ortaya konulmasıdır. Kaderin tayin ettiği bir misyondur.
Fedakârlık isteyen bir misyon…
Çok vefalı bir insandı.
Prof. Sabri Orman’ın vefatı üzerine bir yazı yazmıştım. Kendisi, şu mesajı yollamıştı bana: “Şakir. Haberi aldım. Çok üzüldüm. Allah ğani ğani rahmet etsin. Ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dilerim. Başımız sağ olsun. Selamlar.”
4 Nisan’da neredesiniz? Soruma karşılık şu mesajı yollamıştı: “Evet Avustralya’dayız. Dışarı çıkma yasağı yok. Ama çıkmamızı istemiyorlar. Berat Kandiliniz mübarek olsun. Bu mübarek gecede dualarımız Allah katında kabul görür. Allah cümle müminleri bu Korona Virüsünden ve afat ü belalardan korusun. Allah’a emanet olunuz.”
Sezai Karakoç’un dediği gibi: “Ey ölüm, sen ne sırlı bir güçle donanmışsın ki, en yalçın kayalıkların tepesinde, zamanın üstünde dimdik duran kartallar bile avın olur. Gök şahini ağına, tuzağına düşer.”
Nur içinde yat değerli kardeşim, bir karıncayı bile incitmeyen, peygamber ahlakıyla yaşayan vefalı, bilgili, kültür yüklü, araştırmacı ve tarih bilgini… Dünya kıtasının bir ikindi vaktinde gölgen vurdu karşı ufuklara, güneşin ülkemizden önce doğduğu ufuklara… Avusturalya topraklarına…
Cenazesi, resmi işlemlerden sonra ülkeye getirilecek ve sevdiği, hakkında kitap ve makaleler yazdığı, Yahya Kemal’in “Nur şehri Amid” dediği Diyarbekir’de defnedilecektir.
(*) Araştırmacı yazar, İlahiyatçi, Akademisyen
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.