Yûsif Bedirxan
Kahve üzerinden bir tarih okuması IV
Bu eleştirilerin ardından iş gelip de “kahve” meselesine geliyor…
Şimdi de Mikhail’in daha geniş iddia ve spekülasyonlarına eğilelim. Bu spekülasyonların biri Selim’in bir şekilde Protestan Reformu’nun ayakta kalmasını sağladığıdır. Mikhail’e göre bunun nedenlerinden birincisi Martin Luther’in “Hıristiyanlığın İslam karşısındaki zayıflığının Katolik Kilisesi’nin ahlaki bozulmasından kaynaklandığına” inanmasıdır. İkinci neden de Osmanlı korkusu nedeniyle Katolik iktidar sahiplerinin “Protestanlığın ilk kıpırtılarını bastırmaya yetecek kadar asker gönderememelerdir.” Burada ima edilen fikir Avrupa’ya korku saçtığı ve tehlike teşkil ettiği için Selim’in “hakkının” verilmesi gerektiğidir. HalbukiMikhail başta bu tür, yani tehditkâr öteki gibi, görüşlerin aksini savunduğu izlenimini vermişti okurlarına. Daha da önemlisi, bu iddiaların her ikisi de bu konulardaki ilmi araştırmalar tarafından desteklenmiyor. Hayatı boyunca Selim, Avrupa Hıristiyanlığı’ndan ziyade kendi Müslüman din kardeşlerine daha büyük bir tehdit teşkil etmiştir. Martin Luther üzerine son zamanlarda çıkan çeşitli çalışmaların da gösterdiği gibi Luther’in ilk yazılarına bakıldığında kendisinin Selim ve Osmanlılar üzerine o kadar da kafa patlatmadığı görülür.
... …
Bu eleştirilerin ardından söz “kahve” meselesine geliyor...
Mikhail’in iddiasına göre “parlak kırmızı meyveler veren bu bitkiyi ilk defa Selim’in askerleri Yemen’e girdiklerinde keşfetmişlerdir.” Bu keşfin ardından da “bu tanelerden içecek yapmanın yolunu bulmuşlardır.” Beklenebileceği üzere bu iddia da açık bir şekilde yanlıştır. Belli sayıda araştırmadan da görülebileceği gibi kahve ve kahve kullanımı Müslümanlar arasında daha on beşinci yüzyılda yaygınlaşmıştı, Etiyopya sakinleri arasındaysa belki ondan da önce biliniyordu. Kahve içmenin şeriata aykırı olup olmadığı Osmanlı fethinden önce Mekke, Medine ve Kahire’nin âlimleri arasında tartışmalara konu olmuştu bile. Kahve kullanımının yaygınlaşması Osmanlı siyasetinin değil bir dizi özel teşebbüsün sonucudur. “Ticareti jeopolitikaya tahvil eden, dünyanın ilk kitlesel tüketim ürünlerinden birinin piyasa sürümünü tekeline alan ilk insan bir Osmanlı sultanıydı [yani Selim’di]” gibi bir ifadenin hiçbir dayanak noktası yoktur. Selim ile kahve tüketimi ve bu tüketimin yaygınlaşması arasında doğrudan bir ilinti kuran tek bir belge bile mevcut değildir. Hatta Selim’in hayatında kahveyi tadıp tatmadığını, kahve diye bir şeyden haberdar olup olmadığını bile bilmiyoruz. Bu ilinti gerçek ile fantezi, hakikat ile “birazcık abartma” arasına çizgi çekmeyi bilemeyen günümüzün bir tarihçisinin icadıdır.
Ne tarihçi meslektaşlarımızın zihinlerini okuyabiliriz, ne de on altıncı yüzyıl başlarında hüküm sürmüş bir padişahın zihnini. Muteber bir kurumda çalışan bir tarihçi hangi saiklerle yalanlar, yarım hakikatler ve saçma sapan spekülasyonlarla dolu bir yazı yazar, onu da bilemiyoruz. Washington Post gibi bir gazetenin neden böyle bir yazıya yer verdiği, o yazıya gelen cevapları ise yayınlamamayı tercih ettiği sorusu üzerine düşünmemiz lazım. Bu noktada emin olduğumuz şey böyle bir saçmalığın tarih diye gösterilmesinin tarihçilik algısına zarar verdiğidir. Zaten yalan haberler çağındayız. Üstüne bir de “uydurma tarihe” ihtiyacımız yok, hele “uydurma küresel tarihe” hiç yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.