Bir duayenden: Duymak isteneni değil, doğruyu yazın
Medya ve Mülteciler Basın Buluşmalarının 1-3 Kasım’daki İzmir ayağında tanıklık ettiklerimi biraz geç de olsa aktarma gereği hissediyorum. İzmir’deki buluşmaya kadar 2 bine yakın gazetecinin katıldığı etkinlikler amacına ulaşmış gözükse de bir kısım eksiklikler yok değil.
Eleştiri hakkımızı saklı tutarak İzmir’deki izlenimlerimi paylaşayım sizlerle.
Açılışta söz alan T.C. İçişleri Bakanlığı Göç idaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok ise herkesin birer göçmen olduğunu belirterek, göçün bir yolculuk olduğunu ve hiçbir zaman bitmeyeceğini vurgulayarak, “Coğrafya bir kaderdir ve biz o kadere, vefa borcunu ödüyoruz” dedi.
Medyaya da büyük görevler düştüğünü belirten Ok, “Uluslararası terminolojiye hakim olmalıyız. Ortak bir akılla, ortak bir dil oluşturmalıyız. Sosyal medya, TV gazeteciliği, yazılı basın gibi pek çok mecra var. Mecra değişse de ortak bir dili kullanmalıyız” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Akarca, Türkiye’nin sığınmacı politikası ile tüm dünyaya insanlık dersi verdiğini belirterek, "Belki de dünyada 'Tanrı misafiri' diye bir deyimi olan tek ülke biziz" dedi.
Organizasyonun başat aktörlerinden Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, son 6 yıldır dünyada en fazla mülteci ağırlayan ülke olan Türkiye’nin, göçü yönetmek için yüksek standartlarda kanuni düzenlemeler yaptığını söyledi. Kavlak, “Sorumluluktan kaçmaya çalışan birçok ülke varken, bu nüfus akınını karşılayan siyasi otoritenin çabaları tüm dünyaya örnek olmuştur” dedi.
AB Türkiye Delegasyonu Uluslararası İş Birliği Sorumlusu Pierre-YvesBellot, mülteciler için yardım programının nasıl işlediği konusunda katılımcıları bilgilendirdi. Bellot, Türkiye’de 1 milyon çalışabilir mülteci nüfusuna vurgu yaparken, 2016 Mart ayında imzalanan “Mülteciler İçin Mali Yardım Programı” kapsamında Avrupa Birliği’nin 6 milyar Euro yardımda bulunmak üzere taahhütte bulunduğunu söyledi.
En merakla beklediğim isim deneyimli gazeteci/belgesel ve film yapımcısı Coşkun Aral’dı.
Aral, deneyimlerini anlatırken, İran-Irak savaşından, Lübnan’da Dürziler, Sünniler, Şiiler ve savaş çıkarma sebeplerine parmak sokmalardan bahsetti.
Dünya mücevher ve elmas madeni bakımından dünyanın en büyük kaynağı Sierra Leone’den, Ruanda’daki iç savaşta 1 milyon pala satan Çin’e Norveç ve İsveç’in silah ticaretindeki yerlerine kadar, savaşlarda en çok silah tüccarlarının para kazandığına vurgu yaptı.
Fırsatını bulmuşken meslektaşlarıyla adeta hasret giderircesine yaptığı hararetli konuşmasında, Afganistan’da kurşuna dizilmekten son anda nasıl kurtulduğunu, Nijerya’da düşmanını yeme, Afganlarda ise insan yemeye kadar dinler, ritüelleri, algılar, salgılar üzerinden anlattı Aral.
Siirt’te Cumhur Kılıççıoğlu’nun Mücadele Gazetesi’nde başladığı muhabirlik macerası üzerinden yerel basının önemine vurgu yapan Aral, “Yerel medya gerçekten çok zor koşullarda gazetecilik hizmetini yapıyor. Bunun içinden de haber çıkarıp bizleri bilgilendiriyorlar. Bu yüzden onları kutluyorum” dedi.
Haberleri oluştururken medyanın çok dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Aral, adeta bir etik gazetecilik örneği vererek, “Duymak isteneni değil, doğruyu yazın” dedi.
Sosyal uyumun önemini vurgulayan Aral, “Bu insanlar buraya hayatta kalmak ve daha iyi yaşamak için geldiler, sosyal uyumları için planlamalar yapmamız lazım. Nasıl yapacağız. Öncelikle dil. Almanlara kızıyorduk bize zorla Almanca öğretiyorlar diye. Bir ülkede yaşayacaksan, o ülkenin sistemine gireceksen buna uyman gerekiyor” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.