Sakir Diclehan
Gündoğmadan Şehzadebaşı’nda
Her çağda, en büyük ve en ağır yük, uygarlığı yüklenenlerin omuzundadır kuşkusuz.
"Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan."
Marşlarının okunduğu bir dönemde, yani 1933 yılında dünyaya gözlerini açan Sezai Karakoç, insanlık ve hakikat medeniyetini yaşatmak için, fırtınalarla geçen çileli hayatının sonunda, dava ve misyonunu arkadan gelen nesiller bırakarak yaşama veda eder. 1962 yılında yazdığı “Şehzadebaşı'nda Gün Doğmadan” isimli şiirinde:
"Yerleşecek yer aramak
Camiinin avlusunda
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan Şehzadebaşı'nda”
İfade ettiği gibi bu Camii’de cenaze namazı kılınacak ve bu Camii’nin avlusuna defnedilecektir.
Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen mütevâzi bir şekilde defnedildiği Cami avlusundaki mezarının olduğu gibi durması bazı insanların kafasında istifamlar uyandırmaya neden olmuştu. Mezarı yapılacak mı? Yapılacaksa kimler tarafından yaptırılacak?
Benim Üstada olan yakınlığımı bilen bir zat, Ankara'dan telefonla arayarak eski Meclis başkanlarından birinin mezarı yaptırmaya talip olduğunu bildirmiş ve bu isteğinin aile fertlerine ulaştırmamı rica etmişti. Hatta isminin bilinmemesini dahi istemiş ve böyle bir düşünce sahibi olduğunu ifade etmişti.
Sezai Karakoç'un mirasçılarıyla yaptığımız telefon konuşmasında mezarla ilgili bir proje hazırladıklarını ve çok yakın bir tarihte bunu uygulama alanına geçireceklerini ifade ettiler. Eski meclis başkanına teşekkürlerini iletmemi istediler.
Varisleri, özellikle yeğeni Aziz Karakoç, gerçekten üstadın hayat felsefesine ve yaşam tarzına uygun biçimde hareket ediyor ve üstadın vefatından sonra da misyonunu sürdürmek için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmıyorlar.
Büyük uyarıcılar gelmiştir, insanlığa... Büyük tepkilerle karşılaşmışlardır. Ama sonunda yeni ve büyük yollar açmışlar ve toplumu kurtuluşa erdirmişlerdir.
Her asırda ancak bir iki kişinin gelebileceği bir yaratılışta olan Sezai Karakoç, kendi çapında eserler kaleme almış, görev aşkıyla ve iyi niyetle elindeki imkanı sonuna kadar kullanarak omuzunda sorumluluk taşıyan bir düşünür-şair sıfatıyla yeni bir neslin yetişmesinde çok büyük emek ve hizmetleri olmuştur.
Üstad, altmış sene önce (1962) Şehzadebaşı Camii’nin avlusuna gömüleceğine adeta işaretle o muhteşem şiiri yazar. İnsanlığa Ümit vaat eden bu şiirin sonunda:
“Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşı'nda
Diyerek olaya son noktayı koyar. Çok sevdiği Necip Fazıl'ın "Dua"" isimli şiiriyle bitirelim.
"Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu"
Allah cemali ile şad ve handan eylesin inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.