HAKİKAT KİMİN ZİMMETİNDE… -2

Bugün ise körpe kuzuların boynunda kanarken bıçaklar ve çocuklara gerdek olurken ölüm, yaşanmayan hayatlara inat kurulan cümlelerin boşluğunda intihar ediyor ruhlarımız; biz işin sadece gösterişi ile avunurken. Zira sözün imamesini yitirip sahibinin muradıyla dinlemek yerine kendi zaafları üzerinden anlamaya çalışanlar mesajı kavramaktan uzak oldukları gibi itidal yoksunu iddialarla kendini de başkalarını da ateşe atıyor.

Malum “kapital” dininin icat ettiği günlerden bir gün geliyor yine;

“Dünya Kadınlar Günü”

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlaması; ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamamas sonucunda 120 kadın işçinin can vermesiyle tarihe mal olan olaya karşılık 1910 yılında verilen bir teklif ile; 364 gün boyunca tepesinden inmediği, cebinden çıkmadığı, ailesine hatta yatak odasına kadar girip tüm mahremini avuçlarının içine aldığı “kadın”ı düşünüyor ve sadece “tensel” bir meta olarak algılattığı, cinsel bir argüman olarak sunduğu; bunda da yüzde yüz başarılı olduğu “kadın” için bir gün düşünmüş muktedirler ve adını “Dünya Kadınlar Günü” koymuş.

Ama tarih tekerrür ediyor sadece, üstelik boynumuzun kökünde, nefeslerimizin ölgünlüğünde utançlar biriktirerek.

Tarihten çıkarılması gereken ibret derslerini bugüne ve yarına müfredat kılamayan bakışlar anlamak arzusuyla değil sadece tatmin amacıyla maziyle ilgilendikleri, övüp yüceltmek veya kahredip sövmek ihtiyaçlarını halledince de tarihle hukuklarını bitirdikleri sürece de dün ve bugün aynı perdeye düşecektir.

Yazımın başında sunduğum yaşanmışlıktan yola çıkarak bugünkü aşk, sevgi, birliktelik kavramlarını, hatta bir tık öteye giderek toplumun çekirdeği olan “aile” kavramını ilkin kendi zihin duvarlarınıza çarpa çarpa bir yoğurun isterseniz ve buradan yola çıkarak da ışık hızıyla yiten, yitirilen bu manevi dinamiklerin bugün ortaya koyduğu hezeyana, kırıklığa, bitmişliğe yol alın benimle birlikte;

Evet“Dünya Kadınlar Günü (!)

Rabbin "erkeğin himayesine" verdiği ama meallerimizde bizzat Allah adına yalan söylenerek "kadınlar dövülebilir" desturunun verildiği; erkek egemen bir toplumda erkeğin kölesi ilan edildiği;"Onlar, size Allah'ın emanetidir" Nebevi ikazına rağmen bırakın emanet olarak algılayamayı idrak yetimliğimizde basiretsizliğin dibine vurduğumuz kadınların günü.

Haydi dönüp bakalım etrafımıza “ben mutluyum, huzurluyum” diyen kaç tane kadın tanıyorsunuz?Ya da bin bir umutla kurdukları aile yuvalarında “sevgi” tohumlarını son ana kadar yeşertme gayreti içinde son noktaya kadar mücadele eden “kadın”ın ailedeki rolü ne ? Ataerkil bir yapının insanlığın varoluşundan hemen sonra ortaya koyduğu adeta “erkek” hegamonyası içinde “kadın” nerede?

Kafalarında yarattıkları adeta bir "erkek ilah" sanrısı içinde kadına biçilen "kölelik" rolünde (kendi nefsim dâhil)kaçımız vebal altında?

Girişte anlattığım yurdum insanının içtenliğine karşılık gelecek kaç kişi tanıyor hafızanız veya kaldı mı artık buram buram vefa,aşk,sevgi kokan bu huzur dolu hikayeler?

Neden annelerimizin, ninelerimizin, babalarımızın, dedelerimizin aşkları, sevgileri, evlilikleri anlattığım yaşanmışlığa nazire edercesine son nefese kadar sürdü sizce?

Var mı bu ve buna benzer onlarca soruya cevabınız?

Sahi hiç göz attınız mı TÜİK’in aile ile “ilgili” istatistiklerine;

Son 10 yılda boşanmalar ne kadar artmış?

Aynı verilerin haykırdığı % 500’lere varan boşanma oranlarında kadınlar nerede?

Peki ya “toplum baskısı”,”çocuklarının geleceği”, “sığınacak yer bulamamak” endişe ve telaş sarmalı içinde öğrenilmiş çaresizliklerini bir “kader” olarak algılayan kadınların durumu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi