Bugünü, yarını kurtarmak için…

“1918 yılındaki İspanyol gribinden sonra dünya ilk defa bu kadar güçlü bir salgınla karşı karşıya. Virüsün en büyük avantajı öldürücülüğünün sınırlı olması. Virüs etkilediği insanların yaklaşık yüzde 80’inde ağır semptomlara yol açmıyor, hatta kimilerinde hiçbir belirti göstermiyor. Ama bu kişiler, diğer kişileri enfekte etmeye devam ediyor. Vakaların yüzde 20’si orta, yüzde 5’i ağır semptomlarda geçiriyor. Yüzde 2’si ile yoğun bakıma kaldırılacak kadar ağır geçiriyor. Dolayısıyla o yüzde 80’lik grup, risk grubundakiler açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.”

Bu sözler, Boston College Biyoloji bölümünde çalışan, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Emrah Altındiş’e ait.

Dünya Sağlık Örgütü’nün işin ciddiyetini kavramakta, dünyaya bunun bir pandemi olduğunu ilan etmede daha erken hareket etmediği eleştirisini getiren Altındiş’e göre, “Vak’alar pek çok ülkede yayıldığı, gözlemlendiği anda pandemi ilan edilebilirdi. Şu an İtalya, İspanya ve Fransa’da virüsü kapanların sayısı çok artmış durumda ama yakın zamanda ABD, İngiltere’de ve tabii Türkiye’de yayılma çok artacak gibi görünüyor”

Evet, bir felaket senaryosu dünyanın gündeminde ve ağır ya da hafif atlatacak olan yüzde 80’lik grup; risk grubundakiler açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor” hatırlatmasını bir kenara yazalım.

Daha iyi anlamak adına devam edelim…

Bir insanın bağışıklık sistemi güçlüyse, bu virüsü alt edebiliyor. Bu da aslında virüsün en büyük avantajı.

Ancak, virüsü kapanların çoğu, bunun farkına varmıyor ve bu yüzden de risk grubundakilere, yaşlı bireylere ve kronik hastalara rahatlıkla bulaştırabiliyor. Virüs yayılımı açısından muhteşem bir avantaj bu. Oysa örneğin Ebola virüsü hasta ettiği kişilerin yarısını öldürdüğü, öldürücülüğü çok yüksek olduğu için, bir kişiden diğerine geçecek zaman bulamıyordu. Ebola virüsüne yakalananlar bunu çok ağır geçiriyor ve hemen hastaneye başvuruyor, toplumdan izole ediliyordu. Aynı şekilde şu an dolaşmakta olan pandemiye yol açan virüsün kardeşi SARS’a yol açıyordu ve hastaların yüzde 10’u ölüyordu. Diğerleri de ağır semptomlar gösteriyordu. Oysa şu an korona virüsü hastalarının yüzde 80’i ya çok az semptomla veya hiç belirti vermeden hayatına devam ediyor ve bu yüzden de böylesine güçlü bir salgına yol açabiliyor.

Yüksek ateş, kuru öksürük ve nefes darlığı. Ama şu an ikimiz de virüsü kapmış olabilir ama hiçbir semptom olmadığı için gündelik yaşamımıza, insanlarla görüşmeye devam ediyor olabiliriz. O yüzden bize düşen görev, enfekte olmuşuz gibi davranarak risk grubundakileri korumak. Eğer bu semptomlarınız varsa derhal kendinizi izole edin ve hemen Alo 184’ü arayıp test olmaya çalışın. Özellikle ateş ve nefes darlığı, virüsün temel özelliği ama dediğim gibi, hiç fark etmeden virüsü taşıyor olma olasılığımız çok yüksek. O yüzden virüsü kapmış gibi davranmalı, evde oturmalıyız.

Bunu bir siyasetçi ya da kanaat önderi değil, alanında uzman bir insan söylüyor.

Yani hem bugünü, hem de geleceğimizi kurtarmak için süreç normalleşene kadar evde kalmalıyız.

Süreci atlatsak bile, yüzde 80 potansiyel enfekte olmuş insanları da düşünerek aynı ciddiyetle hayatımızı sürdürmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ufuk Çimen Arşivi