Yûsif Bedirxan
Yusif Bedîrxan yazdı: Dicle Havzası koruma altına alınsın
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kılıç’ın Dicle Havzasının koruma altına alınması ile ilgili çağrısı pek karşılık bulmadı maalesef. Bunda dijital haberciliğin bilgiyi işlemeden yok eden o önlenemez alışkanlığı kadar; bölgenin politize olmuş, uyuşmuş ruh halinin de etkisi var.
Geçtiğimiz haftaDicle Nehri havzasının Diyarbakır’daki bölümü için yapılan ve güme gittiğine inandığım bir çağrı okudum.
Çağrıya konu haber ‘Diyarbakır’da nesli tükenme tehlikesinde olan su samurunun ölü bulunması” üzerinden başlıklandırılmıştı.
Belki haklı olarak okunma kaygısıyla böyle bir başlık atılmıştır. İlk bir iki paragraftan sonra haber okumuyoruz maalesef. Bunda dijital haberciliğin bilgiyi işlemeden yok eden o önlenemez alışkanlığı kadar; bölgenin politize olmuş, uyuşmuş ruh halinin de etkisi var.
Ancak Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kılıç’ın haberin detayındaki ‘Bölge koruma altına alınsın’ çağrısı geri planda kaldı.
Prof. Dr. Ahmet Kılıç, ‘Su samurunun varlığı, diğer türlerin de varlığının göstergesidir’ deyip şöyle devam ediyor konuşmasına:
“Bölgede çok nadir türler var. Bunlardan bir tanesi de su samuru. Anadolu’da pek çok yerde yayılış gösterir ama ne yazık ki, nesli tehlikede, tükenmek üzere olan bir türdür. Suda yaşar ve suda bulunan çeşitli canlılarla beslenir. Besin piramidinin üstünde kabul ediyoruz. Balık, yumuşakça ve midyelerle besleniyor. Onun varlığı, diğer türlerinin de varlığının göstergesidir. Bu yüzden biz su samurunu çok önemseriz. Aynı zamanda suyun kalitesi hakkında bize çok önemli bilgi verir. Çok kirli sularda yaşayamazlar. Bismil’de ilk kez resmedildi.”
Her satırı önemli açıklamanın devamında Prof. Dr. Ahmet Kılıç, nesli tehlike altında olan su samuru, balık kartalı ve Anadolu Leoparı gibi türlerin varlığı nedeniyle bölgenin koruma altına alınması gerektiğine vurgu yaparak, şunları söylüyor:
“Bu gibi türleri korumamız lazım. Koruma da koruma bölgelerinin oluşturulmasıyla söz konusudur. Biz Diyarbakır’da, On Gözlü Köprü’de, üniversite köprüsünde ve HevselBahçeleri’nde bunu gördük. Şimdi Diyarbakır’dan Bismil’e kadar bir alanda su samurları artık kesin yaşıyor diyebiliriz. Bu önemli bir veridir. Bu bölgenin koruma altına alınması lazım. Bu yüzden su samurlarını bizim korunan türler arasında düşünmemiz lazım. Bölgemizdeki diğer nadide türler gibi mesela, Anadolu Leoparı bu bölgede yaşıyor. Dicle Nehrine yakın yerlerde balık kartalı çok nadide türler ve bunların varlığı bu bölgenin daha çok korunması gerektiğini gösteriyor.”
Koruma olayının sadece kamu kesimiyle gerçekleşemediğinin de altını çizen Prof. Dr. Kılıç, “Özel sektörün, vatandaşların desteğiyle olur. Bizim özellikle tarım alanlarında, Dicle’ye yakın yerlerde, sanayi atıklarından yana beklentilerimiz var. Bunların engellenmesi, çiftçilerimizin bu konuda duyarlı olması lazımdır. Bu da tabii eğitimle gerçekleşir. Okullarda eğitim yalnız başına söz konusu değil. Vatandaşlarımızı da medya aracılığıyla veya ad eğitim programlarıyla eğitmemiz, bunları tanıtmamız gerekiyor. Koruma böyle gerçekleşir”
Buraya kadar bir bilim insanı hassasiyetiyle tartıp biçerek söylediği sözleri kısmen kırparak, okunsun diye özet geçmeye çalıştım.
Valisinden sivil toplumuna, siyasi tüm partilerine, vekillerinden sivil toplumuna kadar kimsenin çıtı çıkmadı bu açıklama sonrası.
Varsa yoksa kentteki turizm potansiyeli, tekstili, sanayisi üzerinden insanların istihdamına vurgu yapanlar el birliğiyle yok etmeyi sürdürdüğümüz bu doğa talanına neden dur demezler.
Kentin yüzyıllarca yılda oluşan mimarisinin bozulmasına gösterdiğiniz haklı tepkinin bir kısmını da doğanın talanı konusunda bu haklı uyarıya kulak verin.
Kamuoyunda duyarlılık oluşturmak için zaman geç değil; gelin el birliğiyle bir bilim insanının bu çağrısını sahiplenelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.