Ufuk Çimen Yazdı: Görmezden gelinen statüsüz insanlık

mülteci-göçmen

Diyarbakır’da aylardır bekletilen göçmenlerin içler acısı durumunu yazmayan kalmadı.

Her birinin ülkelerinden ayrılmalarına sebep hikayesi, geçerli sebebi var…

Yaşadıkları coğrafyada hüküm süren açlık, yoksulluk, ölüm ve savaş!

Afganistan, Pakistan, Bangladeş, İran ve Irak’tan gelmişler ve çoğunluğu gençlerden oluşuyor.

Yaşamlarını yarım yamalakta olsa gönüllüler sayesinde sürdürüyorlar.

Bazen bir yardım kuruluşu, bazen siyasi partiler, çoğu zaman da gönüllüler el verdiğince yardımlarla bu umut yolcularına el uzatıyor.

Yetiyor mu, elbet değil.

Yüzlerce kilometre yolu yürüyerek gelmişler Diyarbakır’a.  Asıl amaçları İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlere gitmek.

Sonrası yasak.

Peki, bu yasak ne zamana kadar sürecek?

Bu sorunun cevabı maalesef yok.

Belki de statüleri ile ilgili sorunlar vardır, bilemiyoruz.

Birleşmiş Milletler (BM) Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme'ye göre mülteci şöyle tanımlanıyor: "Irkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan, bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir. Hukuki statü olarak da bu şartları sağlayan ve "mülteci” olarak tanınmış kişileri ifade eder. ‘Mülteciler, gönüllü olmadığı takdirde ülkelerine geri gönderilemezler’ hükmü mevcut.

Sığınmacı: Uluslararası koruma arayan, başvuruda bulunduğu ülkede yetkili makamlarca başvurusu henüz sonuçlandırılmamış, yani henüz resmi olarak mülteci statüsü verilmemiş kişileri ifade eder. Her sığınmacı mülteci olarak tanınmaz, ancak her mülteci iltica sürecinin başında sığınmacıdır.

Göçmen ise, resmi bir tanımı bulunmamakla beraber; "göçün nedeni ve hukuki statüsünden bağımsız olarak ikamet ettiği ülkeden ayrılarak başka bir ülkeye giden kişi” tanımı üzerinde hemfikir. Burada "göçün sebebinden ve göçmenin statüsünden bağımsız" vurgusu önemli. Örneğin Uluslararası Göç Örgütü (IOM) mültecileri de göçmen kategorisine alıyor. Ancak örgüte göre, "her mülteci göçmen sayılsa da her göçmen mülteci değil.”

Bu tanımlar neden önemli?

Çünkü tanımlamaya karşılık gelen bir hukuk söz konusu.

Uluslararası iltica sistemi standartlarına yönelik yapılandırma çalışmalarının sürdüğü Türkiye'de 11 Nisan 2014'te (2011’de başlayan Suriye iç savaşı sonrasına gelen dönemde) yürürlüğe giren "Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu" ülkedeki sığınma sistemine ilişkin başlıca düzenlemeleri içeriyor.

Buna göre Türkiye, Avrupa dışı ülkelerden gelen ve uluslararası koruma başvuruları olumlu sonuçlanmış kişilere üçüncü ülkelere yerleştirilinceye dek "geçici koruma" sağlıyor ve bu sığınmacıları "şartlı mülteci" olarak kabul ediyor.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne göre, mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine ya da ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde ölüm, şiddet ya da başka bir tehditle karşı karşıya kalacak olan yabancı ya da vatansız kişiye ise statü belirleme işlemleri sonrasında "ikincil koruma" statüsü veriliyor.

Coğrafi sınırlama Suriyeliler için geçerli olduğundan, hukuki statü olarak mülteci sayılmıyorlar. Türkiye, Suriyelileri Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nda düzenlenen "geçici koruma" kapsamına alıyor ve "şartlı mülteci" kabul ediyor.

Türkiye’de kaldıkları süre içinde gerçekleşen doğumlar hariç 4 milyona yakın şartlı mülteci statüsündeki Suriyeliler yaşam şartlarını kötü de olsa bir standarda oturtmuş durumda.

Ancak Diyarbakır’da otogar çevresinde bekletilenler için hangi statü ya da hukuk işletilecek belli değil.

Kent yetkilileri o yüzden şimdilik, görmezden geliyor onları, peki nereye kadar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ufuk Çimen Arşivi