Şükran Taşdelen
Şükran Taşdelen Yazdı: Kendini Aşma Çabası
İnsan… Muazzam donanımlarla yaratılan velakin bu donanımlarının çoğu zaman farkında bile olmadan heba eden mahluk… Eşref-i mahlûkat… Ancak şerefinin nerede saklı olduğundan bihaber. Çoğu insan Hz. Peygamberin dediği gibi dünya hayatını bir rüyada imiş gibi yaşar, maalesef ölünce uyanır.
Oysaki Allah, yeryüzünün halifesi olarak görevlendirdiği insandan, yeryüzünde Allah’ın hakimiyetini tesis etmesi gibi çok önemli kulluk görevi vermiştir. Bu görev o denli ağırdır ki, yerler, gökler, dağlar kaldıramamış ama insan bunu yüklenebilme cesareti gösterebilmiştir. Neyse ki insanı yoktan yaratan Rabbi insanı bu mücadelesinde başarılı kılacak yetenekler, özellikler, donanımlarla programlayıp dünyaya indirmiştir. Elini güçlendirmiş ve aciz, aciz olduğu kadar zayıf, zayıf olduğu kadar zalim insana tüm eksiklik ve zaaflarıyla baş edecek gücü de ilham etmiştir. Böylece insan isterse melekleri bile aşabilecek bir yüceliğe gelebilecektir. Aynı şekilde insanlık çizisinin altına, yani esfel-i safiline de çakılabilecektir. Seçim yine insana kalmıştır.
İnsan denen mahlukta Yaratıcı öyle büyük şaheser yaratmıştır ki insan insan olalı hala bu Rabbin şaheserinin sırlarının bütününe vasıl olamamıştır. İnsan kendinden bigâne kalmıştır tabiri caiz ise. Çünkü yaratılışında bulunan menfi özellikleriyle yeryüzünde adalet sağlaması gerekirken ayrımcılık, bir diğerini yok saymalar, tek tipçilik dayatmalarıyla vahşilikte eline su dökülememektedir. Öyle ki insanın kendi eliyle yaptığı haksızlık ve zulümlerle fırsat eşitsizliğini kendisi ortaya çıkarmaktadır. Maalesef insanın yıkıcı, yok edici, yok sayıcı tarafı gittikçe güçlenmiş artık kendinden bir şey umamayacak derecede ümidi kesmiştir insan.
İnsan önce tabiatı kendine boyun eğdirmekle başlamış ve her başarısı sonrasında azgınlaşarak tahrip gücünün alanını genişletmişti. Son kıyamet çeyreği bu yüz yılda ise uzayı parsellemeye, dünyayı yok oluşa mahkûm ettiğinden kaçacak gezegenler bulmaya yoğunlaşmıştır. Tüm gücünü fıtratının tersine işletmekte olan insan gittikçe Yaratıcısının muradından da uzaklaşmakta.
Oysaki insan için imkanlar tükenmemekte ve eğer seçimini doğru olandan haktan yana yaparsa yepyeni yollar, imkanların bahşedileceğini görebilecektir. Yıkıcı olan insan yapıcı yanını güçlendirirse, hep bana diyen bencil yönünü başkalarıyla paylaşmaya çevirirse, kendisine istediği kadar başka insan kardeşlerine ve hatta tüm mahlukatın da hayrına isterse… İşte o zaman dünyanın panoraması değişmez mi? Ölümden sonraki cenneti arzulayan insan, doğru davranmak ve sorumluluğunu bihakkın yerine getirmekle dünya hayatını da cennete çeviremez mi? Pek tabi. Ancak bunun için kötülük ve yıkıcılıkta gösterdiği çabanın fazlasını göstermek, kararlı ve azimli olarak iyilikte yarışması gerekmektedir. Herkese malumdur ki yıkıcılık için birkaç saniye bile yeterlidir. Ancak yapmak için, inşa etmek için belki bir ömür ve daha fazlası gerekmektedir.
İnsan uzayı keşfedip parsellemeye ağırlık vereceğine kendi derinliklerinin keşfine çıksa çok daha büyük bir fetih gerçekleştirmiş olur. Bu araştırma yapmasın, merak etmesin, keşfetmesin anlamında değil. Bunları yaparken kendini de geliştirsin, fıtratında gizli kalmış imkanlarını bulup çıkarsın ve insanlığın hizmetinde kullansın. Bunu başarabildiği oranda kendini aşacaktır insan. İnsanlık çizgisinin aşağısını değil, melekleri aşan mertebeyi amaçladığında kendindeki ilahi güç ve yardımı da temaşa edebilecektir. Yaratıcının insana bahşettiği hikmet gereği insan medeniyet oluşturmada bunca yol almıştır. İnişleri çıkışları oldu olacak insanın, ama her daim doğru olanı, hak olanı, adaletli olanı da hayatına hakim kılmayı bilecektir. Esasen dünyadaki tüm mücadele de bu anlamdaki hak-batıl mücadelesi değil midir?
İnsan isterse engelli bir birey bile olsa özür sahibi de olsa kendini aşabilir. Uzuv engelinin kısıtlamalarını bile çabasıyla aşabilir. Görmeyen gözleri yerine parmaklarına gördürebilir mesela. Her gün kendini bu anlamda geliştirip aşan insanların hikayeleriyle tanışıyoruz. Her biri bize aslında insan için imkânsız denen olgunun olmadığını hatırlatıyor. Fıtratının derinliklerinde tüm yetersizliklerini giderecek, var olan potansiyelini son raddede kullanabilecek imkânın orada var olduğunu görebilecektir. Çünkü Yaratıcı herkese eşit bir benlik bilinci vermiştir. Artık insana düşen kendini gerçekleştirmek için önce nefsinden işe başlamasıdır. Ölümlü varoluştan, ölümsüz varoluşa yol alırken insana düşen en önemli seçim şu olsa gerek; iyi bir insan olarak mı yoksa kötü eserler bırakacak bir insan olarak mı var edecek kendisini? Hekimoglutasdelen.blogspot.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.