Şirvan Oktay GÖRER

[email protected]

Sağlık sistemi her geçen gün içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

Randevu sistemiyle verilen poliklinik hizmetlerinde yaşanan tıkanıklık birçok hastayı adeta özel hastanelerin kucağına itiyor.

Randevu için 15 günden erken randevu alınamaması en büyük handikap.

Ani gelişen bir rahatsızlıkta devlet hastanelerinde bölümlerin yoğunluğuna göre en erken 15 gün sonraya randevu verildiğini düşünün.

Bu durumda ne yapacaksınız?

Tabi ki özel hastanelere gitmeniz gerekiyor.

Özel hastanelere gittiğinizde size ek katkı payı ile ilgili bir evrak imzalatılıyor.

40-300 TL arası ek fiyatlandırma, tahlil, film ücretlendirmeleri ile en az 60-500 arası bir maliyet sizi bekliyor.

Ve paranızı vermenize rağmen birçok kez gün boyu hastanede kalmanızı gerektiren bir yoğunlukta cabası.

Tüm bunlara rağmen, tedavi yok, hastalığı erteleme var.

Antibiyotiklerle hastalığın geçiştirilmesi durumu var.

Ya da daha farklı durumlarda ortaya çıkabiliyor.

Astım teşhisi konulan ve tedavisi için ilaç kullandırılan bir hasta, 6 ay sonra gidilen bir başka doktorun “astım değil alerji” demesiyle şaşkınlığa uğrayabiliyor.

Sosyal devlet anlayışında ücretsiz verilmesi gereken ve kamu hizmeti olan sağlık hizmetinde oluşturulan sistemle çoğu zaman parayla bile sağlık hizmetine ulaşılamıyor.

Ve tıkanan bu sistem, vatandaşı parayla satın alması gereken sağlık hizmetine yönlendiren bir mekanizmaya dönüşmüş halde.

Randevulu sistemde, acil çözüm gereken hastalıklarda günler sonrasına randevu alınıyor olmasının önüne geçilmesi gerek.

Bunun sebebi personel azlığı mı?

Tek başına personel değil.

Devlet hastanelerinin artık nüfusu kaldıramayacak bir durumda olduğundan bahsediliyor.

Bunu bazı bölümlerdeki hasta yoğunluğunda gözlemleyebilmek mümkün.

Ya mevcut hastanelere ek bölümler yapılmalı, ya da yeni hastanelerin bir an önce kurulması gerekiyor.

Böylelikle hem doktorların hastalarıyla daha iyi ilgilenmelerini sağlarken; hem de teşhis ve tedavilerin daha sağlıklı yapılmasının önünü açacağı kesin.