Kalbimizin terazisi bozuldu! - 1

Vaktin birinde şaşı bir çırak varmış. Ustası ona şaşı olduğunu söylüyor ama çırak bunu bir türlü kabullenmiyormuş. Bir gün ustası çalışmanın en hararetli anında ondan dolaptaki testiyi getirmesini istemiş. Çırak hızla dolaba doğru ilerleyerek seslenmiş;

“Hangisini istiyorsun usta? Sağdakini mi soldakini mi?”

Usta, “Orada bir testi var” demiş ama çırak gözünün gördüğüyle hükmetmeye kararlı bir halde itiraz etmiş hemen. Usta bakmış ikna olmuyor; “Farketmez evladım” demiş, “Hangisini istersen onu ver”.

Ama çırak yine aynı cevabı vermiş;

“Usta sensin sen karar ver, sağdakini mi istersin soldakini mi?”

Usta böyle devam etmeyeceğini anlamış ve aynı zamanda da çırağına ders vermek istemiş;

“Birini kır öbürünü al gel”

Çırak, güya testilerden birini seçip diğerini kırmış ve kırınca görmüş ki diğer testi de paramparça.

Gülümseten bu anekdot aslında bugünkü ahvalimizi o kadar güzel anlatıyor ki… Zira olan biteni izleyince hüzünlü bir sessizlik gelip zihninizin tam ortasına bağdaş kuruyor. Marifet gözüyle bakın topluma; gerçeklere nasıl “şaşı” baktığımızı ziyadesiyle anlarsınız.

Doğu’yla Batı’nın, zenginle fakirin, sağcıyla solcunun, kadınla erkeğin, yaşlıyla gencin, o şehirle bu şehrin, o partiye oy verenle bu partiye oy verenin, o takımı tutanla bu takımı tutanın, dini öyle anlayanla böyle yorumlayanın, o yazarı sevenleb u şairi sevenin, yürüyenle koşanın, oturanla ayakta  duranın, kıyam edenle secde  edenin arasında herkes bir başkasının sağırı, kendisine benzemeyenin körü.

İnsan denen en büyük kutsalın tarifini sağlıklı ve kapsamlı şekilde yapamayan idrakler, insanı yaratan biricik kudreti ve O’nun insanlıktan neler beklediğini anlayamaz hale geldiler.

Kimbilir, belki de bu yüzden Rabbin rızasının O’nun yarattıklarının rızasında gizli olduğunu göremiyor, O’nun sevgisini ve ikramlarını kazanmayı kendimize dert edinemiyor, dünyayla ilgili her meseleyi kendimize dert edinip elimizdeki ömür sermayemizi hoyratça tüketiyoruz.

Belki de bu yüzden kardeşliği tebessümle çoğaltmak varken; hüsnüzan ile azalmamıza engel olmamız, tevazu ile biraraya gelmemiz, müsamaha ile uzaklaşanın yüreğinden tutmamız gerekirken; kendimizi kınamayan nefislerimiz, şerre bahaneler arayan kirli akıllarımız, hakkı görmezden gelip zulmeti aklayan vicdanlarımızla aynı Allah’a inanan, aynı kıbleye dönen, aynı peygamberin risaletine iman eden biz, birbirimizi bir kaşık suda boğar haldeyiz.

Belki de buyüzden 'Alîm' olanın açlık, uykusuzluk, dert ve sıkıntı içine sakladığı ilmi; tokluk, refah ve rahatın koynunda; ‘dilediğine izzet ve şerefverenin ’itâat, teslimiyet, emanet ve ibadetin içine sakladığı izzeti, mevki ve makamda;  'nimet ve hazineleri sonsuz'olanın, kanaatin, tevazunun, yardımlaşmanın, kardeşliğin, bir ve beraber olmanın içine sarıp sarmaladığı zenginliği, mal yığıp biriktirmekte; Allah'ın cennet için yarattığı‘rahatı’bu dünyanın şatafat ve debdebesinde arıyoruz.

Belki de bu yüzden kültür emperyalizminin deprem kuşağında olduğumuz halde toplumun ana rahmi olan ve ebede kodlanması gereken evliliklerimizin yerini sayısı her geçen gün artan boşanmalar, parçalanmış aileler, günü birlik ilişkiler aldı. Bu sayede de ne mahremiyet kaldı, ne samimiyet kaldı ne de aidiyet…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi