Veysi Ülgen yazdı | Bir kıvılcım yeterdi

Dışarıda oldukça sert esen rüzgarın, ruh halini sarsıcı sesine daha fazla dayanamadı. Öncelikle ısınmalıyım diye düşündü. Yoksa rüzgar ve düşler arasında salınmaya devam edecekti.

Zaten kuru soğuk gece sobasız geçemezdi. Eskiden dışarıda karın bir metreye yakın olduğu zamanlarda, bu kadar ısınma ihtiyacı çektiğini hatırlamıyordu. Bu yıl kar sanki doğadan küsmüştü. Onun yerini gece ruh halini dibe düşüren sevimsiz ayaz almıştı.

Soğuk koridora titreyerek çıktı. Akşamdan yığdığı odunları kucakladı. Sonra sobaya yerleştirdi. Üşümekle titremeleri artıyordu. Ama odunları tutuşturmak sorun değildi.

Esasen bir şeyleri yakmak sıradan bir işti. Mesela insanlığa dair çok şey sobadaki odun gibi hızlıca tutuşabilirdi.

Bir kıvılcım yeterdi.

Odunlar hızlıca yanmaya başladı. Yalnızdı ve sıcak sobanın etrafında sohbet imkanı yoktu. Ama her zamanki gibi cep telefonu vardı. Hemencecik ona sarılıverdi.

Muktedir basında, güzel sanatlar öğrencisi bir genç kızın erkek arkadaşını kalbinden bıçakla vurduğu haberi gözüne çarptı.

Elbette kuru odunu tutuşturan kıvılcım gibi bir şeydi ona bunu yaptıran. Belki o kıvılcım olmasa kimseyi yakmayacaktı.

Öldürmenin haklı nedeni olabilir miydi?

Güzel sanatlar üretmeye aday bir genç koz neden bıçak taşıyordu?

İnsanlığı sanatı hediye edecekken neden katil oluyordu?

Kendisine sordukları gibi sobanın ısısı da artıyordu. O anda sobaya, kapıdan doğru kocaman kara bir böceğin yaklaştığını fark etti. Hamam böceğine hiç benzemiyordu. Yabani böcek muhtemelen kuru odunlarla eve girmişti.

Önce böceği öldürme refleksiyle ayağa kalktı. Şimdi onu kolayca öldürebilirdi. Sonra az önceki soruları kafasında sıralandı.

Hangi haklı nedenle bu böceği öldürecekti? Ayaktayken vazgeçti. Böylece içinde ki öldürme kıvılcımı çakmadan sönüverdi. Hiç bir suçu olmayan böcek kendi doğasındayken odunlarla içeri alınmıştı. Ve muhtemelen onu hisseden evin diğer sakini fareden kaçıyordu.

‘Hiç bir canlı başa bir canlı tarafından yok edilmeyi hak etmiyor’ diye felsefik düşüncelere saplandı.

Bir genç adam neden başka bir genç tarafından yaşamı kolayca sonlandırılıyordu?

‘Zaten insanlar birbirini kolayca öldürüyor’ dedi içinde ki ses. Ve ‘ öldürmek ve ölmek insanlık için kutsal bir şeydir’ diye devam etti. Öldürmeye kahramanlık, ölmeye kutsallık atfediliyordu. ‘ Her ikisi de cennete buluşuyor diye inanıyorlar’ dedi içinde ki ses. İnsanlığı böylesine güçlü bir inanç birliği belki sarıyor, belki de esir alıyordu. Bu yüzden bir gencin diğer gencin yaşamına son vermesi normal aşktan yani sıradan bir haberdi.

Soba kızıştıkça uzaklaşıyordu. Belki insanlıkta tutuşturulan her şeyden uzaklaşmalıydı.

Yıllar önce bir yangından kaçışını anımsadı. Eğer kaçmasaydı, uzaklaşmasaydı belki belki de kendisini yakacaktı.

Çünkü insanın içinde odunu tutuşturan kıvılcım gibi çok şey vardı. Öfke, kin, intikam, kıskançlık, menfaat, aidiyet, inanç gibi kıvılcımın çok çeşit hali vardı.

‘Herkes sevdiğini kolaylıkla öldürebilir demişti’ Oskar Wilde.

Böcek aşırı sıcaktan yatağın altına kaçtı. Soba sönünce ve karanlık olunca peşinden fare de gelecekti. Bunu çok iyi biliyordu.

Fare için böceği yok etmenin açlık gibi nedeni vardı. Güzel sanatlar öğrencisinin de aşk gibi bir nedeni vardı.

Açlık ve aşk bir yaşamı ortadan kaldırmak üzerinden buluşuyordu.

Odunlar bir bir yandı. Ve sonunda soba sönmeye başladı. Rüzgarın sesi yeniden içini soğutuyordu. Buna rağmen mutfağa peynir almaya gitti. Farenin yemesi için kapı eşiğine bıraktı. Belki böceğin hayatı kurtulurdu.

‘Ya fare böceği açlıktan başka bir neden için öldürürse diye ‘ düşündü.

Buna da yapacak bir şey yoktu. İnsanlar da birbirini bazen açıklanamayan nedenlerle bile öldürmüyor muydu?

Yatağın içinde rüzgarı dinlerken ‘ iyi şeyler düşünmeliyim ‘ dedi. Bu iyi şeylerin başında insanların birbirini öldürmemesi, bunun içinde barışması geliyordu.

Bazı insanlar, insanlar birbirini öldürmesin diye barış diyordu. Ama onlar her zaman baskı görenlerdi. Hatta bu yüzden birçok kişi ağır bedeller ödüyordu. Barışı düşünmek bile korkutucuydu.

Çünkü yaşadığı bu zamanda öldürmek barıştan daha büyük bir değer halini almıştı. Ev arkadaşı fare o insanlardan biriyse mutlaka böceği öldürürdü. Değilse peyniri yedikten sonra kanepede ki yuvasına giderdi. Kara iri böcekte en azından bu gecelik kurtulurdu.

Oda hızlıca soğumaya başladı. Yorgan altında, rüzgarın uğultusunda yine felsefik düşlere dalmalıydı.

Ama alışkanlık gereği cep telefonuna tekrar yöneldi. Özelikle barış konulu haberler aradı. Bir kaç sakıncalı haber siteleri küçükbaşlıklarla barış derken, muktedir olanlar hala öldürmenin kahramanlığını ve ölmenin kutsallığını yazmaya devam ediyordu.

Belki soba dumanı, belki de felsefik düşlerinden, odanın havasız olduğunu hissetti. Zorla nefes alıyordu. Pencereyi açtı. Kuvvetli rüzgar telefonu elinden alıverdi. Öyleki pencereyi kapatmaya bile zorlandı.

Aslında rüzgar ona iyilik yapmıştı. Artık soba sonrası soğumaya başlayan odasında, yatağın altında kara odun böceğiyle bir kaç saat huzurlu uyumaya çalışmalıydı.

Gerisi insanlığın meselesiydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi