Televizyon 97 yaşında
İskoç mühendis John Logie Baird tarafından 1923 yılında icat edilen televizyonun 26 Ocak 1926’da ilk yayınını gerçekleştirmesinin üzerinden 97 yıl geçti.
İnternet yayıncılığı alanında teknolojinin ilerlemesine rağmen neredeyse her evin baş köşesindeki yerini terk etmeyen televizyon, İskoç mühendis John Logie Baird tarafından 1923 yılında çok sayıda çark ve parçanın oluşumuyla icat edildi.
1926 yılında noktalar hâlinde ve titrek olan yayımlanan ilk televizyon görüntüsü Baird tarafından geliştirildi. 1930’ların başında elektronik eşya olarak satılmaya ve geniş kitlelere hitap etmeye başlayan televizyon gün geçtikçe yeni özellikler kazanmaya başladı.
Diyarbakır’da 1978’den bu yana, yaklaşık 45 yıl elektronik işiyle uğraşan televizyon tamir ustası Şeyhmus Nalça, o zamanki televizyon teknoloji ile günümüz teknolojisini mukayese ederken yapılan yayımcılık alanındaki gelişmelerin insan hayatına olumlu ve olumsuz yansımalarını aktardı.
“Eski yayınlar daha edepli ve halka hitap eden filmlerdi”
Çocuk yaşlarda televizyon tamirciliği işine başlayan Nalça, o süreci şu ifadeler ile dile getirdi:
“İlk gördüğüm televizyonların tamir işi zor bir meslekti. O dönemde fazla bilinen bir cihaz değildi. Ustalarımız dahi tamirinde zorlanırdı. O zamanki televizyonlar entegreli değil, lambalıydı. Fişi taktıktan 10-15 dakika sonra ısınmayla beraber görüntü gelirdi. Yayıncılık alanında paket yayın vardı, günlük 4-5 saat yayın yapar sonra kapanırdı. Sonradan 2’nci kanal çıktı. Çatı anten kurardık. Yayın geldi, karıncalı oldu… bayağı zahmetli bir işti. Zaman geçtikçe kanal sayısı arttı. Mesela eskiden bir yayını teyp kasetinde izler veya dinlerken şimdi MP3, flaş çıkmış ve birçok yayını minnacık cipe sığdırmışlar. Yani teknoloji çok gelişti.”
Asırlık radyoları işyerinde barındıran Nalça, “Radyolara değinirsek eski radyolar 5-10 dakika bekledikten sonra kısa, orta ve uzun dalga şeklinde ses vermeye başlardı, FM yoktu. Arapça yayınlar vardı. Irak’ın Zaus radyo frekanslarını çekerdi. Tabi bunlar için dahi kocaman antenler kurulurdu.” ifadelerini kullandı.
Televizyondaki ilk yapımcılığın etkisi ile günümüz sinema veya dizi yapımcılığı arasındaki farka dikkat çeken Nalça, “O zamanki yayınlar daha edepli ve halka hitap eden filmlerdi. Çocukken belli başlı filmleri izler, müzikleri dinlerdik. Şimdiki nesle baktığımızda topluma faydalı olmayan farklı içerikli film ve diziler yayımlanıyor. Yani ondan dolayı eski tat yok. Eskiden bir kanal vardı, sadece cumartesi günleri Türk sineması yayınlardı. Bir mahallede tek bir evde bulunabilen televizyon için mahallenin tüm çocukları o evde toplanır hep beraber o sinemayı izlerdi.” şeklinde konuştu.
“Şimdi her odada bir televizyon ama herkes telefona odaklanmış, kimsenin televizyona baktığı yok”
Nalça, “Teknoloji yok, telefon yoktu, bas-değiştir durumu yoktu. Şimdiki telefonlarda istediğin işlemi yapabiliyor, müziği dinleyebiliyorsun. Ondan dolayı şu anda eskisi gibi televizyon izleme lüksü kalmadı. Şimdi her odada bir televizyon ama herkes elindeki telefona odaklanmış, kimsenin televizyona baktığı yok. Yani fazlalaşan bir şeyden zevk alamıyorsun, izlemek istemiyorsun.” dedi.
Görüntü kaydı ve aktarma teknolojisini de aktaran Nalça, “Eskiden video kasetleri vardı. Düğün gibi merasimlerde kamera görüntüleri kasete kaydeder, cihaza takılarak izlenirdi. Başka da bir görüntü imkânı yoktu. Şimdi ise flaş ve CD var, teknolojinin ilerlemesiyle daha kaliteli görüntü elde edebiliyoruz. Mesela o zamanki kameraların kaydettiği görüntü ile şimdiki cihazların kaydettiği görüntü arasında dağlar kadar fark var. Çözünürlük olarak çok ilerledi.” diye belirtti.
İç Anadolu’da halen tüplü televizyon kullananların olduğuna dikkat çeken Nalça, Güneydoğu insanının lükse daha meraklı olduğunu ifade ederek bu toplumun her şeyin en iyisini almaya çalıştığına vurgu yaptı.
“Mesleğimi sevdiğimden dolayı cihazla bir hafta uğraşsam da sıkılmam ve bıkmam”
Araçlarda bulundurulan mini TV cihazlarının özelliklerini anlatan Nalça, “Eskiden otobüslerde, kamyonlarda, taksilerde ve pikniklerde 12 voltla çalışan siyah-beyaz televizyonlardır. Bunlarda birinci ve ikinci kanal olmak üzere çubuk antenlerle izleyebiliyorduk. Şimdi ise teknolojinin gelişmesiyle uzaktan kumandayla oyun oynayabiliyorsun ve sesli komut ile kanal değiştirme ve açabiliyorsun. Teknoloji, eskiye nazaran çok çok ilerdedir.” ifadelerini kullandı.
Mesleğinin zorken teknolojinin ilerlemesiyle kolaylaştığının altının çizen Nalça, “Eskiden tamircilik çok zordu. Şu an her şey bir entegreye bırakılmış. Eskiden bir tamirle günlerce uğraşırdık ama şu an 2 tane kart var, sök ve tak. Plazmaydı sonra floresan el CD çıktı. Ondan sonra ledler ve sonrasından da QLED televizyonlar çıktı. Son teknoloji QLEDdir. QLEDte demenin sebebi içerisinde LED kullanılmamış. Bütün ışık ve aydınlatılması panel camının içerisinde mevcut olduğundandır.” şeklinde konuştu.
Son olarak mesleğine olan sevdasını aktaran Nalça, “Mesleğimi çok severek yaptım, halende severek yapıyorum. Zaten bir işi sevmezsen ne başarılı olabilirsin ne de o işin içinden çıkabilirsin. Cihazla bir hafta uğraşsam da sıkılmam ve bıkmam, mesleği sevdiğimden dolayıdır. Herkesin yaptığı işi sevmesini ve dürüstçe çalışmasını diliyorum.” dedi. İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.