Dr. Vahap Kaya
Dr. A.Vahap Kaya yazdı: Kendi vatandaşına güvenmek, korkmamak, korumak (1)
İnsanlar bir araya gelerek aile, topluluk, toplum ve ülke daha sonra dünya oluştururlar. Bir araya geliş kendiliğinden oluşan bir topluluk olarak başlasa da bir zorunluluktan ve ihtiyaçtan bir araya gelişin daha güçlü emaresi tarihin en derinliklerinden günümüze yansıyan bilgilerde mevcut. Ancak daha sonrası ise zorunluluktan kaynaklanan biraya geliş sebeplerin başında birbirlerine destek olmak için, dışarıya karşı yabani hayvanlardan korunmak için ve doğa şartlarına karşı daha güçlü direnç gösterip yaşamlarını sürdürmek için bir araya gelişi doğal bir sebebe büründürüp toplu yaşamayı doğallaştırmışlar. Her bir insan topluluğun bağlı bulunduğu aileleri, toplumları ve devletleri vardır. Bunlar tarih akışı içinde bin yıllara varan süreçleri takip ederek ve direnç göstererek biriktirdikleri yaşam öğelerinin kurallarını kültür haline getirip aynı kültürde yaşamışlar, ayrılmışlar ve farklı kültür oluşturmuşlar, bir araya gelip bazı şeyleri ortaklaştırmışlardır. Bir üst kurum yönetme erki olarak yaşam sürdüren devlet, tarih akışı içerisinde değişik konumlar üstlenmiştir ama özünde bir örgütlenmeyi barındırıyor. Devletin günümüze gelinceye değin bir hayli evrim geçirdiğini söylemek gerekir. Krallıklardaki devleti yönetme biçimi ile ulus devlet veya modern devlet yönetme biçimi farklılıklar gösterse de özünde merkezileşme ve periferin merkeze biat etmesi istenir. Krallıklarda yer gök tarla ve insanlar kralın malı iken modern devlet anlayışında bu mantık farklı ve devlet kurumu halka hizmet eden kurum olarak işlevle evrim geçiriyor. Ama demokrasiden uzak ve yetkiyi periferle paylaşmayan devlet anlayışında hala vatandaşı (eski krallıklardaki gelenek anlayışın devamı olan) devletin malı olarak görmeden kaynaklı olsa gerek ki devletin görevlileri halkın istemleri dışında kararlara imza atabiliyor ve halka gayri insani yaptırımlar uygulayabiliyor.
Halk için yada halka hizmet etmesi gereken kurumlar; sivil toplum örgütleri, meslek odaları, kişiler olarak toplumun dikkate aldığı şahsiyetler, kendilerini devlet yapılanması içinde var edip örgütlediğinden beri, özellikle de Paris komününden sonrasındaki süreçle devletler renk değiştirerek daha sosyal bir yapı halinde kendi görevini icra etmeye başladı. Aslında bir kişilik devlet yapısından çoklu kişilerin karar verdiği yönetim anlayışına geçildi. Her devlet yapılanmasında aksaklıklardaki olduğu gibi bu süreçteki devlerin ulus devlet mantığıyla ortaya çıkışları farklı bir handikap yarattı. Tek kişilik devlet yapılanmasından vazgeçilerek kendi bürokrasisini en aza indiren insanların temel ilişki olarak kendini yaşamasının önünü açtı. İnsan sevgisini merkeze alan ve ne varsa insanların mutluluğu için sarf edilmelidir bilinciyle hareket eden bu üst yapı kurumları yöneten temel örgütlenme oldu. Öyle ki toplumların tüm temel yapılarının en ince hücrelerine girerek örgütlenip örgütlülüğü krallıkların tam tersine bir yapıya büründürmüşlerdir. Krallarda veya diktatoryal sistemde her şey bir kişi etrafında örgütlenip şekillenir ama modern ilişkileri ana eksen olarak alan insana veya devletler; kurumsal olarak davranabiliyor ve periferdekilerin de karar alabilyorlardı. İnsanları uzaklaştıran devlet anlayışı kendi güzergâhını belirlemişler ve tek kişilikteki anlayış hatasına düşmüştü. Ama demokrasiyi ana güzergâh olarak belirleyen bir devlet yapılanması insanı merkeze alan bir anlayışa hizmet eder denir ve bu hizmeti verirken hizmet verdiği insanlardan sürekli memnuniyet geri dönüşümleriyle kendine çeki düzen verir. Günümüz devletlerinde böyle tecelli ediyor mu? Hayır, bir sürü aksaklıkların süregeldiği bir yaptırım sürecine dönüşen devlet kurumu oluşturulurken kraliyet mantığı esinlenerek oluştuğu için yaklaşım tarzı düzeltilmedikçe bu aksaklıklarla demokrasi adı altında yol almaya devam ediyor. İnsan hakları alnında bir hayli yol alan devletler olmasına karşılık; demokrasi anlayışı dediğimiz şey aslında sizin nasıl yönetilmek istediğinizi güvenceye alan bir anlayışı bedeninizde ve toplumunuzda yaşatır.
Bir araya gelen örgütlenmeler veya oluşmuş devletler, ne için bir araya geldiğini ve ne için oluştuklarını hiç bir zaman unutmamalı ve kendi vatandaşından korkmamalı. Koruma dediğimiz şey sözde kalan şeylerden değil pratik yaşama geçirilen şeylerden oluşur. Korktuğunuz şeyle eninde sonunda karşı karşıya geleceğiniz için halk ile karşı karşıya gelmemek için halkı sevmeli ve onları korumalı ki insanalar bu örgütlenmelerin kendi örgütlenmeleridir bilincine sahip olsunlar. Bilinç hadi bilinç oluşsun dediğinizde oluşmuyor veya bu bilinç şeyle şekillerle oluşsun dediğinizde de oluşmuyor, yaşama geçirilen şeylerin yaşamı etkileyerek oluşturdukları etki sonrası ortaya çıkardığı yaşam görüntüleri, yaşam parçalarıdır. Benim için olduğunu söyleyen sözler ağızlardan dışarı çıktığında bana doğru olumlu bir yel estirmiyorsa, benim için olduğunu söyleyen örgütlenmeler benim sosyal yaşantıma herhangi bir katkıları yok ise benim için olduğunu nasıl anlayabileyim ki! Örgütlenmelerin dili farklı uygulaması farklı olduğunda insanlar ile örgütlenmeler arasındaki güven duygusu sarsılır ve insanların bu örgütlenmelere veya bu örgütlenme devlet olsa dahi devlete de güveni kalmaz. Güven; bunalım olarak kendini baş gösterdiğinde, buhranı andıran bu güven havasını dağıtmak bir hayli zaman ve emek harcamak gerekir. Ama bir yerlerde bir yanlış varsa oda mutlaka gün yüzüne çıkacağı için tesis edilen güvene zarar verecek cinsten bir şey ise; yine aynı güven bunalımı baş göstereceğinden yanlışı yaşama sokma yerine görüldüğü yerde elimine etmek en tercih edilen yol olmalıdır. Halkın sonsuz desteğini almak için devletin değil halkın refahını ve rahatını merkeze almaktan geçtiğini de hiçbir zaman unutmamak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.