İnsan nasıl yaşamalı? - 1

II.Meşrutiyet Devrinde bir paşa, dostlarından biriyle satranç oynamakta; diğer misafirleri de, onları heyecanla seyretmektedir. Bir ara bir hamle hakkında ihtilaf doğunca, paşa misafirlerine sorar:

“Yâhu oyunu seyrediyordunuz! Kim haklı, kim haksız söyleyiniz!” der.

Misafirler, paşanın haksız olduğunu söylemeye cesaret edemedikleri için, susmayı tercih ederler. Tam o sırada odaya giren zurafâdan (yani zarif, nâzik, nüktedân, hoş konuşmayı bilen zekî kimselerden) bir zât, Paşam, der; “siz haksızsınız!”

“Peki ama”, der paşa, “siz henüz geldiniz, bir şey görmediniz ki!”

Adam hiç tereddüt etmeden cevap verir:

“Eğer haklı olsaydınız, bu kadar insan suâliniz karşısında susmazdı!!!”

Bu nükteyi okuduğumda hakkaniyet kantarına onu, bunu, şunu değil tek başımıza kendimizi çıkararak bugünkü ahvalimizi tefekkür ederek “kim haksız” sorusunu yöneltti beynim.

Zira Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'de ayetler boyunca "akletmez misiniz, düşünmez misiniz, aklınızı kullanmaz mısınız?" dedikten sonra; Yunus Süresi 100. ayette "Allah, aklını kullanmayanların üzerine iğrenç (rics) bir pislik atar" diyor! Demek ki her türlü pislikten kurtulmak için “akıl” nimetinin kullanılması esas ve bu nimet aynı zamanda mutlak hakikate sımsıkı tutunmanın ve Hakk'a bağlanmanın da anahtarı.

Ama aklın da başlı başına temizlenmesi gerekiyor.

Demek ki hakikate ulaşmak için aklı kullanmak; aklın da kullanılabilmesi için “temiz” kalması, “temiz” kalması için de onu örten davranış ve eylemlerden uzak kalınması gerekiyor.  Zira kitabımızda Allah'ın pislik (rics) olarak saydığı kötü alışkanlıkların aklın hakikate ulaşmasını engelleyerek hakkıyle iman etmenin de önüne geçtiği aşikâr.

Bu ne demek?

Nefsin zaptına uğramış veya kirlenmiş akıl, hesapsız istekler için makul görünen gerekçeler uydurur; vicdan ise tüm bunları aklayıp kişinin kendisini “kandırma” uğraşını teneffüs eder demek. Eğitilmemiş nefis, böylelikle aklı kirli bir düşünüş üzerine işletir ve vicdanı uykuda bırakır demek. Aslında her biri birer nimet olan bu lütuflarla hayır yerine şerrin emrine giren kişi de kendi elleriyle kendisini ateşe atar demek.

Bu idraki kazandıktan sonra bu kez yeniden ilahi hitaba dönelim.

Kabirlerde ölülere okumayı adet haline getirdiğimiz ve yazık ki zerrece nasiplenemediğimiz Ya’sin Süresi 70. ayet haykırıyor;

“Diri olanı uyarsın ve kâfirler hakkındaki hüküm yerini bulsun diye biz ona Kur’an’ı verdik.”

Yani aslında Kur’an’ın indirilişi diri olan kimseleri uyarmak içindir. Çünkü Allah temiz akılla birlikte hitabının, vahyinin karşısında ölü ruhlar, ölü bedenler, şuursuz insanlar istemiyor. Tabi buradaki dirilik hepimizin de anlayacağı gibi fiziki bir dirilik değil, zihni, kalbi, ruhi bir dirilik. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi