Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü: Sorunlar katlanarak büyüyor

Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü: Sorunlar katlanarak büyüyor
Diyarbakır Eğitim Sen 2 Nolu Şube Sekreteri Deniz Yurtsever, öğretmenlerin yaşadıkları genel sorunların katlanarak devam ettiğini belirterek, dayatmanın en çok uygulandığı alanın eğitim olduğunu söyledi.

Röportaj: Zafer Tüzün/YENİGÜN HABER – Öğretmenleri ve tüm eğitim emekçilerini doğrudan ilgilendiren uluslararası belgelerin en kapsayıcısı olan “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Belgesi”nin kabul edildiği gün olan 5 Ekim, ILO ve UNESCO tarafından 1994 yılından itibaren Eğitim Enternasyonali üyesi yüzden fazla ülkede eş zamanlı olarak “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlandığını bir gün.

5 Ekim Öğretmenler Günü dolayısıyla gazetemiz Diyarbakır Yenigün’e değerlendirmelerde bulunan Diyarbakır Eğitim Sen 2 Nolu Şube Sekreteri Deniz Yurtsever, öğretmenlerin yaşadıkları genel sorunları, Öğretmenlik Meslek Yasası, Ücretli Öğretmenler, Okullarda son yıllarda güvenlik ve temizlik açısından yaşanan sorunlar, eğimde öğrencinin başarısını arttırmak için neler yapılması gerektiği, Milli Eğitim sisteminde yapılmasını istedikleri değişiklikler hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

ogretmen.jpeg

Belki bir hayaliniz, bir idealiniz vardı. Neden öğretmenlik?

Bulunduğumuz toplumla en yoğun etkileşimin gerçekleştiği ortamların kamusal eğitim kurumları olduğunu düşünüyorum. Bir bakıma öğrencileri bulundukları toplumun aynası olarak görüyorum .Bu gerçeği hissederek öğrencilere hem pedagojik hem de akademik olarak bir şeyler katma isteği , evrensel insani ölçüleri benimsetip onlara yol gösterici olma misyonu beni şahsi olarak öğretmeniğe yönlerdiren faktörler oldu diyebilirim.

Öğretmen olmanın nasıl bir duygu olduğunu aktarır mısınız?

Öğrenciyi bulunduğu yaştan itibaren onun bilişsel ve duyuşsal gelişimi açısından sonraki bütün süreçlerine katkı sunma görevi öğretmene büyük sorumluluk yükler. Bu sorumluluğu yüklenen öğretmen bir aşamadan sonra ögrencinin duygu dünyasının önemli bir figürü haline gelir. Tıpkı ebeveyni gibi. İnsan yetiştirme tabiri bu anlama geliyor olsa gerek. Toplumsal duyarlılığı yüksek bir öğretmen ögrenciye karşı bu çerçevede sorumluluklarini yerine getirilmesi kendisine mutluluk duygusu verir diye düşünüyorum.

sinif.webpEğitimciler olarak hangi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

Eğitimci olmanın diğer meslek gruplarından çok ayrı hatta zor diyebileceğimiz önemli bir yönü vardır. Bizler eğitim fakültesinde öğrendiğimiz teorik bilgileri doğrudan uygulama ve bundan kısa sürede dönüş alma şansına sahip değiliz. Bunun yanında her öğrencinin ayrı bir birey olduğunu düşünürsek, uygulamada öğretmenliğin ne kadar zor bir iş olduğunu tahmin etmek zor değildir. Öğretmenliğin dünyanın her yerinde zahmetli bir meslek olduğunu biliyoruz. İnsanların yaşadığı yerlerin coğrafi şartları ve o ülkenin siyasi anlayışı eğitimi doğrudan etkiler.

Ülkemiz özelinde konuşursak eğer, okulların değişen coğrafi koşullarda eğitim öğretimin daha zahmetli bir işe dönüştüğünü yıllardır biliyoruz. Buna okullardaki fiziki yetersizlikler de eklenince bu kısıt daha katmerli bir hal alır. Bunlar dışında sorun olarak ele alınması gereken diğer bir husus da eğitimin ülkeyi yöneten siyasi anlayışın ideolojisine göre şekillendiği gerçeğidir. Maalesef ülkemizde eğitim tıpkı anayasanin kendisi gibi önemli ölçüde vesayetçi anlayışa göre şekillenmiştir. Böyle olunca da sınıfta okutacağınız veya aktaracağız herşey bu ideolojik vesayet kulvarında kalmaya zorlanmıştır. Türkiye’nin son 100 yılını hepimiz az çok biliyoruz.

KEMALİST, ARDINDAN MUHAFAZAKAR EĞİTİM SİSTEMİ

Hepimizin malumu, eğitim sisteminin ilk 80 yılına Kemalist ideolojinin etkisiyle hazırlanan eğitim programlari hakimdi, sonrasında ise muhafazakar bir eğitim programı oluşturuldu. Bu iki anlayışında ideolojik olduğunu ve toplumla birlikte eğitimi de kendisine göre şekillemeye çalıştığını gördük.

Öte yandan bu iki anlayış bazı noktalarda birbirinden ayrılsa bile temelde birleştiği önemli bazı hususların olduğunu da biliyoruz. Bunlardan en önemlisi toplumun tümüne dayatılan Türk ve İslam kimliğidir. Türkiye’nin çok dilli, inanç çeşitliliğinin fazla olduğu ve kültürel renklerce zengin olduğu bir ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Şunu söyleyebilirim ki, bu dayatmanın en çok uygulandığı alanlar eğitim sahalarıdır.

sinif-webp2.jpg

ANA DİLDE EĞİTİM

Bunun sonucu olarak Türkiye’de yaşayan ve ana dili Türkçe olmayan milyonlarca çocuk bilmediği bir dilde eğitim görmeye mecbur bırakılmıştır. Dayatılan tekçi ve yok sayma anlayışı eğitim alanında anadilinde eğitim sorununu açığa çıkarmıştır. Bilmediği bir dilde eğitim gören bir çocuğun düşünce, ruh ve üretme dünyasının ne kadar kısıtlandığını, Türkiye’de Kürt bölgelerinde de yapılan sınav sonuçlarına bile bakarak tahmin etmek mümkündür. Bundan dolayı, diğer birçok olumsuzlukla birlikte, anadilinde eğitimin olmamaması ,çocukların öğrenmeleri önündeki en büyük engel olduğunu düşündüğümüzde bu durumun bir öğretmen için karşılaşılaşılabilecek en zor şey olduğu düşüncesindeyim .

ÇOCUKLARA MAFYATIK TİPLERİ MODEL OLARAK SUNULUYOR

Okullarda son yıllarda güvenlik ve temizlik açısından ciddi sorunlar baş göstermektedir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Okullarda güvenlik konusunu iki başlık altında incelemek mümkündür. İlki okulda, okul içinde aynı akran grupların birbirine uyguladıği şiddet olaylarından oluşuyor. Maalesef ne eğitim sistemi ne de dışardaki diğer kültürel dinamikler bunun önüne geçmek bir tarafa, çoğu zaman bunu besleyen bir noktaya gelmiştir. Eğitimde tartışma, konuşma ve uzlaşma konularının yeterince işlenmemesi, basın ve medyada topluma tabi en çok da çocuklara mafyatik tiplerin bir model olarak sunulması ve bunun dışında varolan toplumsal sıkıntıların (ekonomik kriz gibi) çocuğun psikolojik yapısına olumsuz etki etmesi sonucunda bir şiddet sarmalı oluşturuyor ve bu bir sekilde okul içinde bir güvenlik sorununa dönüşebiliyor. İkincisi ise dışardan okula doğru oluşan güvenlik sorunudur. Burada ise işin içine şiddete uğrama riski içine öğrenci yanında bir de öğretmen giriyor. Bunun nedenleri de yukarda saydığım birçok nedenle ortaklasmakla birlikte, ayrıca en üst siyasi organlar tarafından öğretmene karşı kullanılan ve küçük düşürücü ifadeler içeren bazı tanımlamalar maalesef toplumun bazı kesimleri tarafından bir mesaj olarak algılanıyor. Sonuçta bu kesim bir sorun karşısında öğretmene yönelik şiddeti uygulama noktasına gelebiliyor.

Çözüm odaklı düşünürsek eğer, herhalde en çok yapılmaması gereken şeyin okullara zırhlı kapılar takılıp, yüksek duvarlar yapıp üzerini tellemek , kapıya polis koymak olduğunu düşünüyorum. Bunlar güvenlik olayına çok dışsal ve kaba yaklaşımlar. Çözüm etkisi uzun vadeli değildir. Çözüm toplumda şiddet kültürünü besleyen dinamiklere mücadele etmektir. Bu tabi ki ülkeyi yöneten anlayışın topluma kulak vererek bu yönlü politikalar üretmesiyle mümkündür. Doğru , insani , ahlaki ve bilimsel eğitim uzun vadede toplumdaki şiddet kültürünü ortadan kaldırır. Kısa vadede ise öğrenciye ve öğretmene yönelik gelişen şiddet olaylarına karşı caydırıcı ve tutarlı önlemler almak bu kültürün azalmasına katkı sunar.

okul-temizlik.webp

OKULLARDA TEMİZLİK DİKKATE ALINMIYOR

Ayrıca temizlik konusu da çok önemli bir husustur. Okullarda temizlik meselesi yine uygulanan politikaların bir yansıması olarak hiçbir zaman gerçek anlamda dikkate alınmadı. Geçmişte de bu konuda personel alımında ciddi anlamda sıkıntı var iken, devlet kadrolu personel alımını durdurup İşkur üzerinden geçici personel alarak bu ihtiyacı giderme yoluna gitti. Gelinen noktada bu durum gelen personel açısından bir güvencesizlik olduğu gibi yaptığı işin sürekli olmaması da hizmet üretmede sorun oluşturdu. Hal böyleyken ekonomik kriz gerekçe göstererilerek uygulanmak istenen kamuda tasarruf girişimi doğrultusunda İşgücü Uyum Programı (İUP) diye bir program geliştirildi. Bu programa göre okullara alınacak personel 3 gün çalıştırIlarak kendisine asgari ücretin yarısı kadar bile olmayacak bir ücret ödenmesi kararlaştırıldı. Uygulama üzerinden henüz bir hafta geçmeden okullarda dehşet verici bir temizlik sorununun açığa çıktığı bize gelen bilgiler arasında. Ayrıca personele ödenen ücret geçim için dalga geçilecek seviyede olduğundan kaynaklı olsa gerek birçok personelin daha işe başlamadan istifa ettiğini duyuyoruz.

Bu konuda devletin eğitim öğretim ortamını öğrenci ve öğretmenler için hazır hale getirmesi için mutlaka yeteri kadar kadrolu personel alması ve bu konuda denetimin gerçek anlamda yapılması temizlik ve hijyen sorununu çözecektir.

ATANAMAYAN DEĞİL, ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER…

Atanamayan diğer öğretmenler, asgari ücretin altında çalıştırılıyor bunun nedenleri nelerdir? Yetkililer bu konuda neden gerekeni yapmıyor?

Bu konuda yetkili dediğimiz mercii siyasal iktidara bağlı Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendisidir. Bir düzeltme yapmakta fayda var. İşe baslamamış öğretmen adaylarını ‘atanamayan öğretmenler‘ olarak tanımlamak, bu durumun sorumluluğunu sanki KPSS’ye iyi çalışmadığı için ataması olmamış öğretmen adayına yüklemek anlamına geldiğini belirtmek gerekir. Bu da söz konusu durum için olumsuz bir algı yaratır. Oysa gerçek bundan oldukça farklıdır. Bizim açımızdan Eğitim Fakülteltelerinden mezun olan her aday atanmaya hak kazanmıştır. Bundan dolayı mevcut durumu ‘atanamayan öğretmenler’ değil ‘ ‘ataması yapılmayan öğretmenler’ şeklinde izah etmek gerekir diye düşünüyorum .Zamanında siyasal iktidarin reform adı altında her şehirde bir üniversite açma icraatinden Eğitim Fakülteleri’de nasibini aldı. Artan nüfusa göre elbette Eğitim Fakültelerindeki kontenjanlar arttırılmalıydı. Fakat zamanla ihtiyaç duyulan sayı ile mezun olan öğretmen adayı sayısı arasında çok büyük bir orantısızlık oluştu . Bu durum zamanla ataması yapılmayan öğretmen sayısını arttırdı. Aslında bu öngörülmeyecek bir şey değildi. Zira devletin bu konuda hesap yapabilecek kurum ve kuruluşlarının olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla siyasal iktidarın her şehirde üniversite açması kanımca biraz dönemsel iç siyasete yönelik bir girişimdi. Ayrıca iktidarın bu konuda işsiz öğretmen kitlesi yaratmasına ön ayak olması öğretmen emeğini ve eğitimi istediği gibi şekillemeye yönelik dolaylı bir politik girişim olduğu düşüncesindeyim.

Türkiye’de öğrencinin başarısını arttırmak için neler yapılmalıdır?

Ülkemiz koşullarında ögrenci başarısını arttırmak demek ögrencinin hayatını bilişsel, duyuşsal, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak etkileyen ve ne yazık ki bu konuda çarpık olarak işleyen bir çok dinamiği ögrenci lehine düzeltmekle mümkün olabilir. Sorunun en geniş ve uzun vadeli çözümü budur. Aynı zamanda bu çok karmaşık ve uzun süreçleri kapsar. Biraz daha özele inersek eğer, eğitim kurumlarında anadilde eğitimin olması öğrenci başarısı için olmazsa olmaz bir koşuldur. Ayrıca öğrencinin yemek ve diğer ihtiyaçlarının karşılandığı, fiziki koşulların öğrenci merkezli düzenlendiği, ders içerik yöntem ve tekniklerin hem bilimsel hem de öğrencinin bireysel donanımlarına göre oluşturulduğu ve eğitim sisteminin buna göre politika ürettiği bir sistemde öğrenci başarısının artışı olacaktır.

Milli eğitim sisteminde yapılmasını istediğiniz değişiklikler nelerdir?

Türkiye’nin her bölgesinden eğitimci ve eğitimin diğer paydaşlarının gerçek anlamda görüşlerini alarak yeni bir eğitim kanunu çıkarmak gerekir. Eğitim programı sadece merkezi değil, aynı zamanda her bölgenin kendi coğrafi ve sosyal yapısına göre düzenlenmelidir .Ezbere değil, eleştirel düşünceyi esas alan bir model izlenmeli, aynı zamanda ideolojik ve dinsel değil, laik ve bilimsel ilkeleri esas alarak politika üretmek gerekir. Türkiye’nin 100 yıllık fobisi olan anadilinde eğitime karşı olan ezberlerin terkedilip çok dilli eğitime geçişi yapılmalıdır. Ayrıca eğitimdeki cinsiyetçi ve muhafazakar anlayış yerini toplumsal cinsiyet eşitliğine ve çok kültürlülük ve kültürler arası hoşgörüye dayanan hedeflere göre yeniden düzenlenmelidir.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu” adıyla çıkan yasaya dair ne söylemek istersiniz?

Mecliste görüşülmeye başlanacak olan Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) öğretmenin demokratik özlük ve ekonomik haklarını önemli ölçüde kısıtlayacak, ögretmenleri kendi aralarında ölçülü ve mantıklı hiçbir gerekçe olmadan kategorize edecek bir kanundur. Bize göre Eğitim Fakültesi diplomasi almaya hak kazanmış her öğretmen uzman sayılır. Kanunda bu belli bir yıla ve sınav şartına tabi tutularak yapılmaya çalışıyor. Uzmanlık sınavını kazanan bir öğretmenle bu sınava girmeyen ya da bu sınavı kazanmayan bir öğretmen arasında pedagojik olarak bir fark olamadığını hepimiz gördük ve biliyoruz.O halde bu uygulamayı getirmenin ne gereği var?

Bunu kanunlaştırmaya çalışanların başlıca iki amacının olduğunu düşünüyorum. Birincisi öğretmenleri sözleşmeli ve ücretli olmanın yanında ayrıca uzman ve başöğretmen olarak da kategorize ederek bu bölünmüşlüğü pekiştirerek neticede öğretmenlerin demokratik örgütlenme hakkını kullanmasının ve iş yeri çalışma barışının önüne geçmek isteğidir . Aynı zamanda eleştiren, sorgulayan değil, idareye biat eden, idareyle patron-işçi ilişkisi kurma istemidir. Uygulamanın detaylarına baktığımızda uzman ve başöğretmenlere verilecek ek ödemelerin sanki öğretmenlerin ekonomik haklarında iyileştirme yapılıyormuş gibi ifade edilmesi ayrıca bir çarpıtma olup bu ödemeler sözleşmeli, ücretli ve uzman ve başöğretmen olmayan diğer öğretmetmeler için yapılmayacağı için bu uygulama eşit işe eşit ücret ilkesini daha çok ihlal edecektir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK)’ daki diğer bir husus ise atanacak öğretmenlerin 2 yıl boyunca eğitim akademilerine alınacağina dair maddedir. Bu madde açıkça öğretmen adayının Eğitim Fakültesinde 4 yıl boyunca almış olduğu eğitimi yok sayma anlamına gelmektedir. Mevcut eğitim sisteminde yaşanan dinselleşme göz önünde bulundurduğumuzda, bu akademilerde cemaatlerin etkisinin fazlaca olacağını tahmin etmemiz zor değildir. Dolayısıyla bunun verilecek eğitimin dinsel eğitime zihnen ve yasal olarak zemin hazırlama girişimin olacağını değerlendirmekteyiz. Amaç bu değilse eğer Eğitim Fakültelerinde 4 yıl boyunca eksik anlatılan hangi teori ve uygulama ele alınacak? Eğitim Fakültelerinde bu konuda eksiklik varsa eğer Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ‘ten bu talep edilip yeni bir düzenlemeye gidilmez miydi? Ayrıca maddeyi biraz daha etraflıca incelediğimizde bu akademilerden mezun olamayan adayların ikinci sınav hakkından sonra ilişiklerinin kesileceğine dair hükmü görürüz. Bu hükmün akademiye katılacak öğretmen adayı için, mevcut biat anlayışına tabi olması amacıyla ağır bir şantaj aracı olarak kullanılacağına dair kaygılarımız oldukça fazladır. Ayrıca akademide öğrenim gören ögrermenler normal çalışan öğretmenlerin aldığı maaşın yaklaşık üçte birini alacakları hükmü,iktidarın bu durumu nasıl bir emek sömürüsüne dönüştürdüğünün de açık göstergesidir.

Kanunda öte yandan kurumlarda çalışan öğretmenler için belli periyotlarla yapılacak bir sınav öngörülüyor. Bu sınavı geçemeyen öğretmenler geri hizmete benzer bir pozisyona itilecek. Bunun da eğitim emekçisi için bir şantaj aracı olarak kullanılacağını düşünüyoruz.

Yaptığımız belirlemeler toplamında bir değerlendirme yapacak olursak, Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) ‘nin siyasi iktidarın eğitim emekçisi üzerindeki otoriter yapısını pekiştireceği gün gibi açıktır. Bu da eğitimin demokratik evrensel ölçülerde gelişmesi gerekirken, bunu önemli ölçüde tıkamak sonucunu doğuracaktır.

Böyle bir kademelendirme sistemi örneği var mı dünyada?

Böyle bir uygulamanın başka bir ülkede olmadığını biliyorum. Ancak şu açıdan düşünürsek eğer otoriter yönetim anlayışının olduğu, neoliberal politikaların hüküm sürdüğü bütün ülkelerde eğitim emekçilerine yaklaşımın benzer olduğunu söyleyebiliriz. Zira hem eğitim emekçisine biçilen değer, hem de onun ekonomik demokratik ve özlük hakları açısından içinde bulunduğu durum ülkemizinde içinde bulunduğu çok geniş ülkeler araştırmasında söz konusu hususlarda son sıralara yakın bir yerde durduğumuzu söyleyebiliriz

ogretmen21.jpg

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nün anlam ve önemine gelecek olursak; neler söylemek istersiniz?

5 Ekim günü, 1966 yılında Paris’te gerçekleşen Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı’nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”‘ni oybirliği ile kabul edilişinin yıl dönümüdür. Bundan dolayı 5 Ekim günü dünya öğretmenlerinin evrensel ölçülerde ortak duygudaşlığının pekiştiği bir gündür. Bu günün ögretmenler günü olarak kabul edilmesi demokratik eğitim mücadelesinde yoğun bedellerin ödenmesi sonucunda olmuştur.

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle , bizim de söyleyeceğimiz en önemli söz , demokratik eğitim mücadelesinin geldiği noktadan onu daha ileriye taşıma sözü olacaktır . Bu mücadele anadilde, bilimsel, parasız ve eşitliğe dayalı eğitim için verdiğimiz mücadeledir. Bu vesileyle bütün eğitim emekçilerinin Dünya Öğretmenler Gününü kutluyor, aydınlık yarınlar diliyoruz.

Kaynak:ZAFER TÜZÜN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.