“Çözüm sürecinin bozulmasıyla baskılar arttı”
Sevda KAPLAN/YENİGÜN HABER - İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır’da 16-17 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiği “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”nın sonuç bildirgesini açıkladı. İHD Diyarbakır Şubesi’nde gerçekleştirilen açıklamaya, İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz, İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Suzan Mehmetoğlu, İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Berfin Elçi ve İHD Bölge Temsilcisi Mehmet Tahir Saçaklı katıldı.
İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz’ın okuduğu sonuç bildirgesinde, Kürt meselesi, Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürtlerin bir ulus olmaktan kaynaklı kolektif haklarının, Kürt coğrafyasında egemen olan devletler tarafından tanınmamasına dayanan ve esasında uluslararası bir mesele haline gelmiş bir olgu olduğuna vurgu yaptı.
“Dünyadaki en yüksek Kürt nüfusunu sınırları içinde barındıran Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz tamamlanan bir asırlık siyasi tarihine bakıldığında kuruluşundaki tekçi anlayışın yüz yıl boyunca şekil değiştirerek istikrarlı bir biçimde devam ettiği görülmektedir” diyen Yılmza, “Bu anlayış, özellikle hâkim Türk kimliğine mensup olmayanlara yönelik inkâr, yok sayma ve asimilasyona dayalı bir iktidar davranışını yerleşik kılmakla beraber; esasında tarihin olağan akışı içerisinde gerçekleşmesi beklenen Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi sürecine de daima engel olmuştur. Cumhuriyet tarihi, kuruluşundan bugüne demokrasinin ve çoğulculuğun tarihi olması gerekirken, dini ve etnik azınlıkların yok sayıldığı, tek parti yönetimleri, askeri darbeler, olağanüstü hal dönemleri ve hukuk dışı yargı uygulamaları ile demokrasinin mütemadiyen askıya alındığı bir tarih olmuştur” dedi.
‘ÇÖZÜM SÜRECİNİN BOZULMASIYLA BASKILAR ARTTI’
2015 yılında çözüm sürecinin bitmesinin ardından kayyım uygulamaları, basın özgürlüğü gibi birçok temel hak ve özgürlüklerin engellenmesine yönelik baskıların arttığına dikkat çeken Yılmaz, şunları söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt meselesinin hak temelli çözümü yerine antidemokratik uygulamalar ile baskılanmasına dayanan tutumu şiddeti kaçınılmaz kılmış ve meseleyi büyüterek bugüne kadar getirmiştir. Nitekim yaklaşık 40 yıldır PKK ile Türkiye devleti arasında süregelen çatışma hali bütün can yakıcılığı ile halen devam etmektedir. Öte yandan Kürt meselesinin çözümü konusunda devlet tarafından dönem dönem bazı girişimler olsa da meselenin çözümüne dair gerçekçi politikalar ortaya konamamıştır. Son olarak 2013-2015 yılları arasında “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan dönemde her ne kadar çatışmalar durmuş ve toplumda kısmi rahatlamanın yaşandığı gözlemlenmiş ise de bu süreçte dünyadaki çatışma çözümü örneklerine benzer mekanizmalar ve yasal düzenlemeler oluşturulmadığı için 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan çatışmalar şiddetlenerek devam etmektedir. Aradan geçen 8 yıllık dönemde meselenin çözümsüzlüğün bir sonucu olarak; on binlerce can kaybının yanı sıra; ifade ve toplanma özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, siyasete katılım hakkı ciddi yara almış ve otoriterleşme yerleşik hale gelmiştir. Bir yandan sivil siyasetin önü kayyum uygulamaları, gözaltı ve tutuklamalar ile tıkanırken; öte yandan, Kürt Meselesinin çözümünde etkisi devlet tarafından da kabul edilen Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmeleri engellenerek diyalog zemini tamamen ortadan kaldırılmıştır.
KONFERANSTA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SIRALANDI
Yılmaz, konferansın tüm oturumları boyunca gerçekleşen yoğun tartışma ve aktarımlar sonucu, Kürt meselesinin çözümü ve barış ortamının sağlanmasına dair çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
-Kürt Meselesine dair özgür bir tartışma ortamı yaratmak adına başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
-Çatışmanın tarafları arasında müzakereyi mümkün kılacak bir diyalog mekanizması kurulmalı; kalıcı bir barış ortamını sağlamak için çatışmasızlık hali sağlanmalıdır.
-Siyasi partiler Kürt Meselesinin çözümüne dair niyet ve program ortaya koymalıdır.
-Abdullah Öcalan’ın sürece dahil olabilmesi için uygulanan tecrit politikalarına son verilmelidir.
-İnsan haklarına dayalı, çoğulcu, kapsayıcı ve sivil bir Anayasa ivedi olarak gündeme alınmalı Anayasanın toplumsal uzlaşı sağlamadaki rolü pekiştirilmelidir.
-Kürtlerin seçme ve seçilme ile temsil hakkını ortadan kaldıran uygulamalara son verilmelidir.
-Sivil toplum örgütleri ve baroların çözüme dair etkin rol almasının önündeki engeller kaldırılmalı; gerçekleştirilen Barış Konferansı gibi barışa dair yeni ve kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmelidir.
-Kürt Meselesinin demokratik yöntemlerle çözümü için Kürt ve muhalif siyasetçilerin siyaset yapmalarının önündeki engeller kaldırılmalı; sivil siyasetin önü açılmalıdır.
-Kürtçenin hayatın her alanında kullanımının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, Kürtçenin Kürt Meselesi bağlamındaki önemi göz önünde bulundurulmalıdır.
-Kürt Meselesinin çözümünde dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinden yararlanılmalı, Türkiye’nin çözüme dair girişimleri ve deneyimleri yeniden gözden geçirilerek özgün koşullara uygun mekanizmalar ve yasal çerçeve oluşturulmalıdır.
-Barışa dair yapılacak her türlü çalışmada kadınların eşit temsili sağlanmalı, sürece katılımları önündeki engeller kaldırılmalıdır.
-Savaş mağduru toplumlar arasında uluslararası dayanışma güçlendirilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.