İngiliz kadın casusun Diyarbakır günleri - III

Hayatı "Çöl kraliçesi" filmine, kitaplara ve akademisyenlerin araştırmalarına konu olan 'Çöl Kraliçesi’ lakaplı Gertrude Bell'in Diyarbakır ziyaretlerinde doğa ve yaşam, On gözlü köprü, Ulu Cami, Meryem Ana Kilisesi gibi tarihi ve dini mekânlarında çekmiş olduğu fotoğraflar, Diyarbakır'ın görsel tarihini yansıtan önemli belgeler arasında yer alıyor.

3 Mayıs Çarşamba

Kuzey surlarına güneş vurur vurmaz erkenden caminin fotoğrafını çekmek için dışarı çıktım ve amacıma ulaştım. Saat 09.00’a kadar orada çalıştım, sonra birkaç fotoğrafını çekmek için kubbeli kiliseye, oradan da saat 11.30’a kadar bir binbaşı ile birlikte kitabelerini çözmek için uğraştığımız kasabanın dışındaki minareye gittim. Öğle yemeğinden sonra Yakubi rahibi istirhamda bulunmak için geldi. Tepelerde durumlar iyi olmasına karşın kasabadaki Hıristiyanlara zulmedildiğinden yakındılar. Kaymakam iyi biri değilmiş ve mutaassıp bir müftü varmış. Caminin tamiratı da büyük kıskançlığa sebep oluyor. Yakubiler oranın bir kilise olduğunu, hata yapıldığını düşünüyorlar ve Müslümanların bazilikayı medreseye dönüştürmek istediklerini söylüyorlar. Müdahale etmem için de bana yalvarıp yakarıyorlar. Öğle yemeğinden sonra biraz daha fotoğraf çektim, sonra da binbaşı ve Keldani rahibi ile birlikte kaymakam ve ailesini ziyaret etmeye gittim. Kaymakam beni “Addio!” diyerek selamladı. Sıcaklık, saat 14.30’da, gölgede 22 derece."

Diyarbakır’daki ziyaretleri

Beraberindeki kervanı önceden Bismil'e gönderen Gertrude Bell, yol üzerindeki köylerde incelemelerde bulunur. İncelemelerinin ardından, kervanla buluşur ve Diyarbakır'a doğru yola koyulur. Günlüklerinde Çayanan, Tavuklu, Pınardüzü. Karabaş köylerini ziyaret ettikten sonra On Gözlü Köprü üzerinden Diyarbakır'a ulaştığını belirterek günlüğünde şunları yazar: "Yemyeşil dut bahçelerinin biraz yukarısından siyah renkli surlara kadar ilerleyip 13.40’ta Mardin Kapısı’na vardık. Kervan 15.50’de geldi. KonsolosW. Matthews Bey, oradaki idareyi ele almak için Basra’ya gitmiş. Doktor Ward da uzaktaymışThomas Efendi benimle çok iyi bir şekilde ilgilendi ve konsoloslukta misafir etti. Tamamıyla kendine ait bir doğu evine sahip olmak mükemmel bir şey olmalı. Ali Onbaşı beni karşıladı. Şeker adında bir kadın da bana aşçılık yapıyor. Muazzam yemek pişiriyor. Sör Alfred’in öldüğünü duydum ve benim için yazdığı mektubu aldım.

6 Mayıs Cumartesi

Mektuplar yazdım. Thomas Efendi, müze müdürü Halil Bey’den mektubumu valiye takdim edip caminin planını çizmem için izin aldı; fakat kilise doğrudan İstanbul’dan gelen emirle kapatılıyormuş. Vali Galip Paşa, Halil Bey’den telgraf çekip Mahmut Şevket’ten izin almasını istedi. Öğle yemeğinden sonra vali ile görüştüm. Fransızca konuşan çekici bir adamdı. Burada işlerin inşallah ve maşallahla yürümediğini söyleyerek beni sevindirdi. İbrahim Paşa’nın kiliseyi kullanmış olabileceğini ve kilisenin yıkılmamış olduğunu söyledi. Onun onayıyla Sami’ye telgraf çektim ve ondan kiliseyi görebilmem için Mahmud Şevket ile kilise konusunda aracılık etmesini istedim. Galip Paşa’nın adamları Sırbistan’dan gelip Osmanlı-Rus savaşından sonra İstanbul’a, oradan da İzmir’e göç etmişler. Paşa, uzun yıllar alan bir devlet tecrübesine sahipmiş. Bana söylediğine göre, İzmirli Nazım’la birlikte, görevlendirilen birkaç sivilden biriymiş. Şehrin kuzey tarafındaki surlarda bulunan kitabelerin fotoğrafını çekip Dağkapı’da kahve içtim.

7 Mayıs Pazar

Saat 05.30’a kadar camideydim ve saat 12.00’ye kadar çalıştım. Herkes pek kibardı. Seyyidler kitabeleri okumama yardım ettiler, şeyhler ölçüm yapmak için beni odalarına davet ettiler. İki günlüğüne bir camide yaşamak enfes bir deneyimdi. Öğle yemeğinden sonra uyudum. Saat 14.00 gibi vali uğradı ve uzun bir süre kaldı. Yemen ve Arnavutluk’taki sıkıntıların kötü yönetimden kaynaklandığını söyledi. Arnavutluk gitgide kötüleşiyormuş. Ardından Thomas Efendi’nin eşi geldi, daha sonra da Fransız konsolosu M. Talausier uğradı. Çekici ve müthiş sportmen bir adamdı. Belli başlı başarılarını Güney Amerika’da yakalamış. Surların etrafında birlikte yürüyüş yaptık.

8 Mayıs Pazartesi

05.30’da camideydim, 12.45’e kadar çalıştım. Sami’den, iznin bahşedilmiş olduğunu ifade eden bir mektup aldım ve Komutan Emrullah Bey beni bilgilendirdi. Mektuplar yazıp öğleden sonra birkaç fotoğraf daha çekmek için camiye döndüm. Sonra Thomas Efendi’nin eşini ziyaret edip onların üç oğlu ve iki kızıyla görüştüm. Bayan Thomas’ın Harput Koleji’nde okuyan bir başka oğlu ve bir kızı daha vardı. Dragoman, vilayet kâtibi, geldi. Kendisi kültürlü bir Hristiyan’dı. Talausier ile birlikte akşam yemeği yedik.

9 Mayıs Salı

Sabah dört gözle izni bekledim ama çıkmadı. Şu bir gerçek ki Emrullah Bey Pazar günü, eğer bir mahzuru yoksa benim kiliseye girmeme izin veren bir telgraf almış. O da bunu bir reddetme hakkı olarak değerlendirmiş; fakat salı sabahı doğrudan Mahmud Şevket’ten emir geldi. Dolayısıyla saat 14.30’da kiliseye gittim. Yoğun gök gürültülü bir gündü ve gün boyunca başım ağrıdı. Kilisede çalışıp 18.00’e kadar planı tamamladım. Tasarım tam bir hayal kırıklığı. Talausier’le akşam yemeği yedik.

10 Mayıs Çarşamba

Kiliseye dönüp işimi bitirdikten sonra bana eşlik etmesi için yarım saat binbaşıyı bekledim ve ancak 12.45’te eve girebildim. Hava kapalı ve fırtınalıydı. Thomas Efendi Diyarbakır’da kar yağışından sonra oluşan sıkıntıdan, şehrin berbat bir hale gelmesinden falan bahsetti. İnsanlar ateş yakarak donmuş Dicle nehri üzerinde yemek pişiriyorlarmış. Eski bir antika satıcısı ve aynı zamanda avukat olan Natik Bey’i görmeye gittim ve Talausier’le yemek yedim."

Çınar

Sonraki yolculuğunu kervanı ile birlikte Çınar'a yapan Bell, Arpatepe, Molla Ali, Kazıktepe, Melkiş köylerini gezer. Harabe halde olduğunu belirttiği Dilaver Han’a ulaşır, üzerinde köprü bulunan büyük bir akarsu olduğunu ekler. Saat 12.30 ile 13.35 arasında küçük bir köy olarak betimlediği ve Karabudak köyünde bir süre konaklar. Daha sonra Orta Ören köyünü ziyaret ettikten sonra Derik ilçesine hareket eder. Derik'ten sonra Viranşehir, Ceylanpınar, Harran, Urfa, Bozova, Suruç, Birecik, Karkamış'ı ziyaret ederek burada fotoğraflar çeker, bölgenin tarihi, dini, kültür ve etnik yapısı hakkında notlar alarak bunları günlüğüne yazar.

Gertrude Bell, Karkamıştan sonra Halep'e gider. Burada bir süre kaldıktan sonra demiryolu ile İstanbul'a geçer ve Türkiye'den ayrılır.

Bell'in arşivi İngiltere'de

Gertrude Bell, Yukarı Mezopotamya'ya iki yılda yaptığı gezileri hakkında, bölgede yaşayan Müslüman, Ermeni, Süryaniler, Nesturiler, Keldaniler, Êzidiler, Yahudiler, Kürtler, Türkler, Araplar, Çerkezler hakkında bilgiler toplar ve bunları hem rapor halinde yazar hem de günlüklerine kaydeder. Bell, bölgeye yaptığı gezilerde, bölgenin tarihi, kültürel, dini yapıları ve yaşam, doğa güzellikleri ile insan portreleri dahil toplam 981 adet fotoğraf çeker. Bu fotoğrafların orijinalleri halen İngiltere'deki Newcastle Üniversitesi’nin "Gertrude Bell" arşivinde bulunmakta.

İstihbarat birimleri için raporlar yazar

Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu gezilerinde kendisini arkeolog, tarihçi, seyyah diye tanıtmasına rağmen, Gertrude Bell, her gittiği bölgede İngiliz ve Amerikan misyonerleri ile temas halinde olur. İkinci dünya savaşı başladığında ise Kızılhaç organizasyonu için çalışır. Kahire'deki Arap Bürosu bünyesinde görev alır. İngiliz Hükûmeti için çalıştığı dönemlerde askeri ve istihbarat birimlerin kullanması için raporlar hazırlar. İlk raporunda, Mezopotamya’da yaptığı gezilerin notlarından faydalanarak bölgenin yapısını analiz eder. Bu rapor daha sonra "The Arab of Mesopotamia" adıyla yayımlanır. Bunun dışında yine İngiltere’nin Irak’ta kurduğu sivil yönetimi anlatan "Review of the Civil Administration of Mesopotamia" adında bir rapor daha kaleme alır.

Irak’ın kuruluşunda rol oynadı

Bell, raporların yanı sıra aktif diplomatik görevlerde de yer aldı. Bu dönemde savaş sonrası sınırların şekillenmesinde önemli katkılarda bulundu. Kahire Konferansı sonrasında 1921 yılında İngiliz mandası altında bir Irak Krallığı kurulması ve başına da kral olarak Haşimi ailesinden Faysal’ın getirilmesi kararlaştırıldı. Faysal’ın kardeşi Abdullah ise Ürdün’ün başına getirildi. Konferansa Bell de katılmıştı ve krallığın kuruluşunda da önemli bir rol oynadı.

Bağdat'ta toprağa verildi

Gertrude Bell, politik çalışmaların yanı sıra Irak Müzesi’nin kurulması için gayret gösterdi ve Bağdat’a yerleşerek yaşamının son zamanlarında bu işe yoğunlaştı. Irak’ın arkeolojik önemini fark eden ve eserleri korumak için çalışan ilk önemli kişilerden biri oldu. Ülkenin sosyal gelişimine de destek veren Bell, kadınlar için okul açılmasına da yardımcı oldu. Gertrude Bell, Türkiye-Irak sınır anlaşmasının imzalanmasından yaklaşık bir ay sonra 12 Temmuz 1926 tarihinde, Bağdat’taki evinde yüksek dozda uyku ilacı alarak intihar etti. Cenazesi, büyük bir törenle Bağdat’taki İngiliz mezarlığına defnedildi. İngiltere’de halen faaliyet gösteren Britanya Irak Çalışmaları Enstitüsü de Gertrude Bell’in anısına kuruldu.

Hayatı filme konu oldu

Gertrude Bell'in hayatını anlatan Çöl Kraliçesi (Queen of the Desert) filminin senaryosu dünyaca ünlü yönetmen Werner Herzog tarafından yazıldı ve yönetildi. 2015 yapımı filmde İngiliz gezgin, yazar, arkeolog, kaşif, haritacı ve siyasi memur Gertrude Bell'in hayatı anlatılıyor. Film. Bell'in yirmili yaşlarının başından ölümüne kadar olan hayatını kronolojik olarak sahneye aktarmakta.

Gertrude Bell'i Avustralya kökenli Oscar ödüllü ünlü aktrist Nicole Kidman canlandırırken, filmde James Franco, Damian Lewis ve Robert Pattinson da rol aldı. Cezayir, Ürdün ve İngiltere'de çekimleri yapılan ve yayınlandıktan sonra tartışmalara neden olan "Çöl Kraliçesi" filminin ilk prömiyeri, Şubat 2015'te 65. Berlin Uluslararası Film Festivali'nin ana yarışma bölümünde yapıldı. Bitti.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Diyarbakır Haberleri