İngiliz kadın casusun Diyarbakır günleri
AHMET SÜNBÜL
Seyyah, arkeolog, tarihçi ve aynı zamanda İngiliz devletinin Ortadoğu politikasının şekillenmesinde kurulan komisyonda yer alan ve İngiliz istihbarat servisine de ajanlık yapan, gerçek adıyla Gertrude Lowthian Margaret Bell, Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu gezilerinde 1910-1911 yıllarında Diyarbakır'ı da ziyaret etti. Gertrude Bell'in o tarihlerde gezdiği bölgeler ve Diyarbakır ile ilgili yapmış olduğu analizler, yazdığı mektuplar, tuttuğu günlükler, çektiği fotoğraf ve yaptığı çizimler halen İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'nin "Gertrude Bell Archive" bölümünde orijinal halleriyle korunuyor. Hayatı "Çöl kraliçesi" filmine, kitaplara ve akademisyenlerin araştırmalarına konu olan Gertrude Bell'in Diyarbakır ziyaretlerinde doğa ve yaşam, On gözlü köprü, Ulu Cami, Meryem Ana Kilisesi gibi tarihi ve dini mekânlarından çekmiş olduğu fotoğraflar, Diyarbakır'ın görsel tarihini yansıtan önemli belgeler arasında yer alıyor.
Aradan yüzyıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, Mezoptamya, Anadolu, İran, Filistin, Türkiye, Kuzey Afrika, Arabistan ve Hindistan gibi pek çok bölgeye 1900'lü yılların başında seyahatler yapan, Ortadoğu'da sınırların çizilmesinde önemli rol oynayan, Mezopotamya ve Ortadoğu'ya yaptığı gezileri halen tartışılan, kimi kaynaklarca seyyah, arkeolog, tarihçi, kimi kaynaklarca da 'İngiliz istihbarat elemanı' olarak adlandırılan Gertrude Bell, 14 Temmuz 1868 tarihinde İngiltere’nin Newcastle şehrine bağlı Washington New Hall’da dünyaya geldi. Henüz küçük yaşta hayatını kaybeden Bell'i üvey annesi Florence Bell ve teyzesi büyüttü. Queen’s College’daki eğitiminin ardından 1886 yılında dünyaca ünlü Oxford Üniversitesi'nde eğitimine devam etti.
Üstün akademik başarı ile mezun oldu
Oxford'dan üstün bir akademik başarı ile mezun olan Gertrude Bell, kendisini daha çok cezbeden farklı medeniyetleri, coğrafyaları keşfetmeye başladı. Almanya ve Romanya gezilerinden sonra 1889 yılında kuzeni ile birlikte İstanbul ve Bursa'yı ziyaret etti. Doğu'nun mistik ve egzotik güzellikleri ile tanışan Bell, bundan sonraki yıllarının çoğunu ölene kadar Mezopotamya ve Ortadoğu'da geçirdi.
Kudüs ve Ürdün gezisi
Gertrude Bell’in illk Ortadoğu’daki ilk deniz yolu ile Atina, İzmir ve Beyrut üzerinden Kudüs’e oldu. Tarihe, kültüre, arkeolojiye merak saran Bell, burada Fransızca, İtalyanca dışında Arapçayı da öğrendi. 1900 yılında atla Ürdün'e ve Ölü Deniz'e bir seyahat yaparak bunu günlüklerinde yazdı. Kudüs, Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün seyahatleri sırasında tanık olduğu çöl yaşamı ve bölgenin tarihi, onu daha çok Ortadoğu'ya gezi ve araştırma yapmaya teşvik etti. Bu bölgelerde tarihi yerleri ziyaret ediyor, arkeolojik alanların çizimlerini yapıyor ve notlar tutuyordu. Gezdiği yerlerin etnografik durumu, etnik yapısı, dini, dili ve coğrafyası konusunda bilgiler ediniyor ve bunları günlük olarak defterine yazıyordu.
Mezopotamya’ya seyahat
Ortadoğu'ya yaptığı gezilerden sonra ülkesine dönen Gertrude Bell, 1907 yılında İzmir, Isparta ve Konya'ya gelerek burada arkeologların yapmış olduğu kazılara aldığı izinle katıldı. Bell, üç ay boyunca araştırma yaptığı kazılara ilişkin çalışmalarını "The Thousand and One Churches" adlı kitapta yayınladı. Ortadoğu'dan sonra Anadolu'ya olan gezileri kendisini daha fazla Doğu'nun egzotik dünyasına, tarihine, dinlerine ve halklarına olan ilgisini arttıran Bell, 1909 yılından sonra Yukarı Mezopotamya bölgesine seyahatlerine başladı.
Gertrude Bell, ilk olarak Şubat 1909'ta Halep üzerinden başladığı Ortadoğu yolculuğunda, önce Antep'teki Karkamış ve Fırat nehri boyunca ilerleyerek Bağdat'a yaptı. Daha sonra Dicle Nehri’ni takip ederek kuzeye doğru devam etti, Musul ve Zaxo’dan sonra Mayıs ayında Silopi’den Türkiye topraklarına giriş yaptı. Bu gezisindeki notları "Amurath to Amurath" adlı kitabında yayımladı.
Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı'ndan akademisyen Muhammed Nurullah Parlakoğlu'nun hazırladığı yüksek lisans tezinde, Gertrude Bell'in Silopi, Cizre, Güçlükonak, İdil, Midyat, Nusaybin, Savur, Diyarbakır, Elazığ, Malatya gezilerinde tuttuğu günlüklerinde, bu gezi ve araştırmaları ayrıntılı bir şekilde anlatılmakta.
Gertrude Bell'in ilk Diyarbakır'a gelişi
Yukarı Mezopotamya gezileri kapsamında Bell, ilk kez olarak 1910 yılının Mayıs ayının sonunda koruması ve refakatçisi ile birlikte Diyarbakır'a geldi. Mardin'in Savur ilçesi üzerinden Bismil'e gelen Bell, ilk olarak Tepecik, Doruk, İsa Pınar, Türkmen Hacı, Üç Tepe, Sarı Toprak köylerini dolaştı. Daha sonra Sadi köyü üzerinden Diyarbakır'a giriş yaparak kenti gördüğü andaki duygularını günlüğüne şöyle yazdı:
"Zaten uzaktan Diyarbakır’ın minareleri görüş alanımıza girmişti, an itibariyle minareler artık daha da yakın. Büyük surlar yüksek Dicle kıyısında sapasağlam ayakta duruyorlar. Bu sefer hayli derin olmasına rağmen nehri yine yürüyerek geçtik ve dut bahçelerine girdik. Saat 11.00’de Mardinkapı’ya giden asfalt yola çıktık. Doğruca konsolosluğa gittim ve Bay E. Rawlins’in benimle buluşmak için başka bir yoldan gitmiş olduğunu anladım.
Latticke’nin yeğeni Bayan Kappus beni kibarca selamladı ve onun bebeği bir aylık bile olmamasına rağmen onlarla birlikte kalmam için ısrar etti. Mektuplarımı okurken beni bekleyen iki aylık mektuplar buldum. Bay Rawlins içeri girdi. Akşamleyin ikisi de Amerikalı olan Doktor Ward ve eşi Bayan Ward’a hastane kurmaları için yardım etmeye gelmiş bir hemşire olan Bayan Baldwin ortaya çıktı, güzel bir kadın. Diyarbakır baya bir altüst edilmiş. Bir katliamdan mucize eseri sakınılmış. Yerel meclis İstanbul’dan gelen ve feriğe kargaşa emreden bir telgrafı engellemiş. Bir meclis üyesi telgrafın bir nüshasını üç hafta sonra Thomas Efendi’ye göstermiş. Şehir birkaç saattir telaş içinde. Bay Rawlins ahaliyi sakinleştirmek için cadde boyunca yürüdü. Şehir eşrafı hayli Hıristiyan karşıtı ve Kanun-ı Esasi’ye muhalifti. Eşraf, İbrahim Paşa’nın evini yağmalamış, bütün Kürt aşiretleri Paşa düşürülür düşürülmez onun aleyhine dönmüşler. II. Abdülhamid ve iki erkek kardeşinin davasına bakmak için tayin edilmiş pek çok kişi şu anda sabık İbrahim Paşa’dan çalmış oldukları en iyi kısraklara biniyorlar. Ancak İstanbul’dan tayin edilmiş heyet İbrahim Paşa’nın inkırazından sonra onun oğullarını suçsuz bulmuş ve durumu bildirmiş. İbrahim Paşa Hıristiyanların büyük bir koruyucusuymuş ve pek çok müreffeh Hıristiyan köyünün sahibiymiş ki o köyler şu anda büyük ihtimalle yağmalanmıştır. Geçenlerde Kızılbaş kasabası Dersim’deki katliamları kışkırtan, vali vekilini görmeye gittim.
1 Haziran Salı
Günün büyük bir bölümünde mektuplar yazdım. Bay Rawlins’ten sonra Ward’lar ile Bayan Baldwin çay içmeye geldiler ve köprüye indim. Köprü Romalılardan kalmış olmalı fakat Araplara ait olabilecek daha eski hiçbir şey görmedim. Doğu tarafındaki veya sol kıyısında, güney tarafındaki kemerler diğerlerinden farklıydı. Köprü burada hayli daralıyor. Daha alçak taraftaki kemerler sıralı olarak siyah ve beyaz taşlardan yapılmış. Diyarbakır’ın eski hanları aynı yol üzerinde inşa edilmiş. Mardinkapı içerisinde bir tane ve kervanımın konaklamakta olduğu çarşıda da bir başka han mevcut. Camilerin çoğu çizgili ve avlunun içindeki modern evler de beyaz desen ve çizgilerle süslenmiş. Çarşının yarısı 1895’teki katliamlar sırasında yanmış. Çarşı göz alıcı, ağaçlarla gölgelenmiş; fakat kirli.
2 Haziran Çarşamba
Erkenden dışarı çıkıp biri Yakubilere diğeri Keldanilere ait iki kilisenin planını çizdim. Yakubi kilisesi bilhassa ilgi çekici, her ikisi de köken olarak aynı döneme aitler. Öğlen hem çalıştım hem de camiye gidebildim. Eski saray avlusunun kuzey, doğu ve batı tarafları olduğu gibi duruyor. Gördüğüm bütün kiliseler Bizans döneminden yani 4. ve 6. yüzyıldan kalma, muhtemelen Yakubi kilisesi bu tarihlere daha yakın. Bay Rawlins ile dışarı çıkıp surların etrafında yürüdük ve Mardinkapı ile Halepkapı arasındaki dört burcun üzerindeki kûfî yazılı kitabeleri gördüm. Daha sonra şiddetli gök gürültüsü ile birlikte yağmur yağdı. Devam Edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.