İngiliz kadın casusun Diyarbakır günleri - II

İngiliz kadın casusun Diyarbakır günleri - II
Hayatı "Çöl kraliçesi" filmine, kitaplara ve akademisyenlerin araştırmalarına konu olan 'Çöl Kraliçesi’ lakaplı Gertrude Bell'in Diyarbakır ziyaretlerinde doğa ve yaşam, On gözlü köprü, Ulu Cami, Meryem Ana Kilisesi gibi tarihi ve dini mekânlarında çekmiş olduğu fotoğraflar, Diyarbakır'ın görsel tarihini yansıtan önemli belgeler arasında yer alıyor.

3 Haziran Perşembe

Thomas Efendi ile birlikte surların tepesinde Harputkapı’dan Mardinkapı’ya kadar yürüdük. Sonra aşağı inip Mardinkapı’nın güneyindeki büyük odanın içine girdik ve ardından Yenikapı’dan dışarı çıktık. Diğer üç kapının tamamında Urfa ve Kahire’ye özgü desenler bulunuyor. İki adet büyük yuvarlak burcu ve bir tane oldukça sade bir biçimde kalıplanmış menfezi var. Halepkapı’da iki belki de üç adet kapı mevcuttu. Birkaç tane de arka kapı vardı. İki ana cadde dört kapıdan şehri çaprazlama kesiyor. Surların en eski kısmı bütün burçları yuvarlak olan Halepkapı’dan nehre kadar uzanıyor. Üzerinde yazılar bulunan muhteşem burçlar kesinlikle yeni olmalı zira tepelerinde sarkıt işçiliği var. Bu noktadan kulelerin çoğu kare biçiminde görünüyor. İç kısmın her yerinde bulunan kemerler, kubbeler ve tonozlar tuğladan yapılmış. Eski yuvarlak burçlardaki odalarda basık kubbeler bulunuyor. Nehrin yukarısında doğu tarafında tek burcu bulunan Yeni Kapı’nın oldukça farklı bir deseni var. İçeri girmemin ardından Thomas Efendi’nin eşi ile İbrahim Paşa’nın ikinci eşi Haciye Adile beni görmeye geldiler. Kararlı bir kadın gibi görünüyordu. Oğulları için yardımımı istemeye gelmiş ve yanında kör bir Hıristiyan hizmetçisini getirmiş. Onları terk etmeyen tek hizmetçi buymuş. Paşanın ilk eşi Hansa Hatun aşiretle birlikte kalıyormuş. Onun çok muktedir bir kadın olduğu söyleniyor. Millî aşireti neredeyse yok edilmek üzere. Öğle yemeğinden sonra hisara inip hükûmet sarayının kemerindeki tuhaf kabartma ve yazıların fotoğrafını çektim; yazının Arapça olduğunu zannetmiyorum. Sonra yüksekçe bir yerden fotoğraflar çektim. Hisarın bütün işçiliği Arap dönemine ait görünüyor. Bayan Thomas’ı görmeye ve Ward’larla çay içmeye gittim.”

col-kralicesi-ic.jpeg

4 Haziran günü sabah saat 07.00’da yola çıkan Bell’e Thomas Efendi şehrin dışındaki kışlalara dek eşlik etti. Biraz uzaktaki bir tepede bir köşk bulunduğunu, buraya savaşmaya geldiğinde Sultan Murad için inşa edilmiş olduğunu belirtir. Saat 08.00’de günümüzde Yolaltı köyü olarak bilinen Şilbe’den geçip, 09.50’de Üçkuyu’ya geldi. Saat 10.45’te Devegeçidi Çayı’nın derin vadisinden karşıya geçti ve saat 11.00’de vadinin öte tarafındaki tepesi üzerinde ve dolayısıyla da ovaya bakan bir konumda ufak bir köy olarak betimlediği, günümüzdeki adı Varhanlar olan Tüllük Mezrası’na vardı. Saat 13.00’de ise Karahan Çayının karşısına geçti. Arazinin ekseriyetle ekili olduğunu ama mahsullerin iyi olmadığını belirtir.

Ergani gezisi

Gertrude Bell, bundan sonraki yolculuğunu Ergani ilçesine yapar. Öğleden sonra Aşağıkuyulu köyüne varır. Köyün bir tümsek üzerinde kurulduğunu ve içinde küçük bir de han olduğunu belirtir. Köyde şahit olduğu ilginç bir olayı günlüğünde şöyle yazar: "Dün gece Tarmul’da bir düğün vardı ve komşu köyün sakinleri bir katır çalma fırsatı yakaladılar. Silah seslerini duyduk. Bu sabah ise katırı geri aldılar. Yol üzerinde gelinin damadın Köyü’ne getirilme merasimine rastladık. Her tarafta, sefil derme çatma ev yığınları var. Köprü açık mor renge boyanmış."

Bell, gezisi kapsamında Sallıca, Ahmetli, Tılhum köylerini de gezer. Sonraki gün, koruması onbaşıyı yanına alarak Ergani'de Makan Dağı'na çıkarak buradaki manastırı ziyaret ederek gözlemlerini günlüğüne şöyle yazar: "Hem manastırın hem de köyün konumu mükemmel. Manastır sivri kayalıklı tepenin yamacında, köy ise tepenin zirvesinde yer alıyor. 10.10’da manastıra vardık ve 10.35’e kadar kaldık. Öncelikle nefis bir fincan kahve ve de güzel bir manzara ile kendimi ödüllendirdim. Manastır, Meryem Ana’ya adanmış bir Ermeni manastırıydı. 1865 yıllık olduğunu söylüyorlar. Fakat Orta Çağ’da, takriben 14. yüzyılda, tamamıyla yeniden inşa edilmiş. Kilise kapısının üstünde birkaç Arap süslemesi ve yarım kubbenin güneyindeki nişte yer alan küçük sütun başlıklarında Arap desenleri bulunuyor. Bindirme tonozları üzerinde bir kubbe mevcut. Kuvvetli rüzgâr var ve hava oldukça soğuk."

Maden ziyareti

Gerthude Bell, sonraki gün o zaman Diyarbakır'a bağlı olan Maden ilçesine gider beraberindeki kervanla. Bell, aynı gün Maden ile ilgili gözlemlerini günlüğünde şöyle anlatır: "Çayın yakınında bakır dökümhanesi mevcuttu. Kömür ile yakılan ocağın içinde alevler kaynıyor. Bakır sert tabaklara dökülüyor ve develer tarafından taşınıyor. Çok fazla dumanın olduğu madenlere çıkmadım. Görünüşe göre yukarıdaki maden cevherini kısmen eritmişler. 15.00’de dere yakınındaki hana vardık ve kervanın henüz gelmiş olduğunu gördüm. Kamp yapacak yer olmadığı için derin bir vadideki İngiliz hanlarına benzeyen bu pek hoş yerde konakladık. Tepeler tamamen çıplak ve kızıl renkteydi."

Bell, ertesi sabah saat 06.20’de Maden’den ayrılır. Havanın puslu ve ara sıra sağanak yağmurlu olduğunu, Maden Çayı’nın vadisinin dar olduğunu belirtir. Kahve yüklü çok sayıda deve kervanına rastladığı yolda ilerleyerek saat 09.40’ta Tekevler köyüne varır. olan Pirnos Köyü’ne vardı. Buradan, Dicle’nin bir söğüt yığınından diğerine durgun bir biçimde akmakta olduğunu ve Avrupa’dakilere benzediğini belirttiği, küçük bereketli bir ovaya geldi. Nehrin kaynağından yaklaşık dört saat uzaklıktaki bu ovadan saptı ve Gezin Köyü’ne ulaştı.

diyarbakir-eski.jpeg

Bir yıl sonra tekrar bölgeye gelir

Gertrude Bell, bundan sonraki durağında Elazığ'a giderek burada Harput, Baskil, Malatya, Akçadağ, Darende, ve Gürün ilçelerinden geçerek Kayseri’ye, oradan da Konya üzerinden trenle İstanbul'a giderek Türkiye'den ayrılır. Bell, aldığı 'görev' ya da gezdiği yerlere ilişkin fotoğraf, çizim ve notları İngiltere'de bıraktıktan sonra bir yıl sonra yeniden Ortadoğu ve Yukarı Mezopotamya gezisine başlar. 1911 yılında deniz yolu ile Suriye'ye gelen ve Şam'a geçen Bell, Bağdat ve Şengal'i ziyaret ettikten sonra Türkiye'ye Nusaybin üzerinden giriş yapar. 15 Nisan 1911 tarihinde Nusaybin'e gelen Bell, kervanı ile birlikte Mardin'e doğru yola koyulur. Yol üzerinde Dara harabelerinden sonra Yeşilli, Ömerli, Midyat, Gercüş, Hasankeyf ziyaretinden sonra gezisine devam eder.

Silvan ve Bismil'e ikinci ziyaret

Beşiri, Kozluk ve Batman'da konaklayıp buranın tarihi, dini ve kültürel değerleri konusunda fotoğraflar çeken, notlar tutan ve günlüğüne bunları yazan Gertrude Bell, daha sonra bir yıl sonra tekrar Diyarbakır bölgesine gelir. İlk olarak geldiği yer Silvan ilçesidir. Bell, Silvan gezisi sırasında Silvan-Diyarbakır arasında yer alan Malabadi köprüsü hakkında, köprünün, büyük ayaklarının her birindeki birer odacıkla oldukça iyi tasarlanmış olduğunu ve suya batmış diğer tarafının üzerindeki kemere leyleklerin yuva yaptığını belirtir. Silvan'ı günlüklerinde şöyle anlatır: "Yeşil, körpe kavaklar, şehrin harap olmuş mazgallı siperlerine doğru yükselmişler. Kırık dökük olan muazzam kuleler bana içlerinde ne olması gerektiğine dair belli belirsiz bir fikir verdi. Kervan 18.10’da geldi ve hububat tarlaların yukarısında, doğudaki surların dışındaki yüksek bir alan üzerinde kamp kurduk. Çok hoş."

Bundan sonraki iki günü Silvan’ı gezerek geçiren Bell, oldukça şaşırtıcı şeyler gördüğünü belirtir. Yaşadıklarını günlüğünde şöyle yazar:

2 Mayıs Salı

"Evvela kubbeli kilisenin dış tarafı beni hayrete düşürdü. Muhteşem camiye geldiğimde şaşkınlığım bir kat daha arttı ve bazilikanın içerisinde ise doruğa ulaştı. Önce bazilikada, sonra da Seyyid Yusuf’un idaresinde yoğun tamirat altında bulunan, cami üzerinde çalışmaya başladım. Talihli bir zamanda gelmişim, zira cami tahliye edilmiş ve henüz restore edilmemişti. Bu sebeple saat 13.00’e dek camide çalıştım. Öğle yemeğinden sonra Yakubilere ait olan ve restore etmek için uğraştıkları kubbeli kilisede çalıştım. Sonra kitabeleri fotoğraflamak için surların çevresinde yürüdüm ve yıkık kulelerden birinin üzerine çadır kurmuş olan cana yakın bir Ağa ile kahve içtim. Evler bir tür üst balkon gibi surların tepesine açılıyor ve çok hoş biçimde, aşağı kısım ise tamamen bahçe ve akan sudan oluşuyor. Bu arada Keldani rahibi beni ziyarete geldi. Devam Edecek

Kaynak:AHMET SÜNBÜL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.