Yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açmak!

Hepimizin “ortak” sıkıntısı olduğuna inandığım konuları gündemimize taşıyıp kuracağımız bir tefekkür sofrası ile nefsimizi imamlıktan azat ederek gönlümüzdekilerle hesaba oturup, vicdanımızın karşısına iki büklüm mahcup bir eda ile dikilelim istiyorum bugünkü yazımda.

Ama gecenin bir yarısına kadar tv/internet başında vakit öldürerek uykuya kurban ettiğimiz, ne söylediğimizi bile anlamadan sırf ‘borç’ niyetiyle kıldığımız sabah namazlarımızı; ömrümüzü temizleyecek zekâtımızı; “ihtiyacından fazlasını geçtik” asgarisini bile vermemek için kırk takla attığımız pespaye tavrımızı;  bırak iftar vaktine kadar sabretmeyi uykudan uyanır uyanmaz bir gıybete veya haram bir nazara feda ettiğimiz oruçlarımızı;  yazık ki ruhundan bihaber olduğumuz kelime-i şehadetimizi;  kapı komşumuz açlıktan kıvranırken, akraba(ları)mız bankalara kölelik yaparken turistik bir gezi haline getirdiğimiz umremizi; “yemeğinizin kokusuyla dahi komşunuza eza etmeyiniz” Nebevi ikazına rağmen aç, yoksul, yaşlı, hasta, gebe düşünmeden envai çeşit sofralarımızı sergilediğimiz sosyal medya hesaplarımızı; tevazu peçeli kibrimizi, bizi yiyip bitiren hırsımızı, ihlas libaslı riyamızı, paçalarımızdan din akarken(!) ahlaktan nasipsizliğimizi itiraf ederek.

Zira talip olduğumuz nimetlerin yüceliğince özellikle sağdan yanaşan şeytanın açık hedefi haline gelen bizler; haykırmaya çalıştığımız hakikatlerin bizde eksik olduğunu, mutlak hakikatler karşısındaki manevi yetimliğimizi fark etmeksizin aldığımız her nefesin, dillendirdiğimiz her kelimenin, yediğimiz her hakkın, ağlattığımız her gözün, acıttığımız her kalbin hesabını vereceğimiz o günden gafil olduğumuzdan beri; hayat denen girdabın bilinmezliklerinde ruhsuz insanlara dönüştük.

Kaygan zeminlerde patinaj yaptığımız, zihnî felçleşme yaşadığımız, bunun köleleşme biçimi olduğunu göremediğimiz için sorunlarımızın nedenlerini, kökenlerini, nereden kaynaklandığını da, bu sorunlarımızın üstesinden nasıl gelebileceğimizi de bilemiyoruz ve gerçekleri örtbas ederek attığımız her adım bizi büyük çıkmaz sokakların eşiğine fırlatıyor.

Bakın bugünkü halimize;

Kabul ettiğimizi sandığımız ama temsilinde aciz kaldığımız, bu acziyetin bile farkında olmadan ömür çürüttüğümüz değerler manzumesinin hayatlarımıza yansımayan kısmında kıble ehli olduğunu iddia eden bizler;artık namazlarda dahi aynı camilerde bir araya gelemiyor ama Allah’ın ipine, O’nun gösterdiği yola topluca tutunabilmenin hayallerini kuruyoruz. Bu hayal dünyasında da adım adım ölüyor; toplum olarak ürpertici, her şeyimizi tefessüh ettiren, bin küsur yıllık çileyle inşa ettiğimiz anlam haritalarımızı, değerlerimizi yerle bir eden bir sekülerleşme yaşıyoruz.

“Gaflet ve dalalet”in hayatımızın her anına sirayet ettiği bu noktada başta kendi nefsim artık kabul etmeliyiz ki sahiplik arzumuz sorumluluk ihmâline dönüştü. Her şey bizim olsun derken biz kendimizden bir başkası olup çıktık. Sorumluluktan anlamadığımız sahiplikten anladığımızı değiştirdi. Kendimize dahi sorumsuz oluşumuz, bizim bize ait olmadığımızı, aldığımız her nefesin dahi emanet olduğunu unutturdu bize. İçimiz ve dışımız arasındaki muazzam irtibat ve ahenk de böylece kayboldu.

Dün, taşlara tapan Ebu Cehil misali mert kâfirlerle sınanıp dirayetini gösteren bu ümmet; bugün gönüller yıkan ama buna rağmen camilerini gökyüzüne yükseltme yarışında olan iman sahipleriyle baş başa maalesef.Kendisini bile görmekten aciz kalplerimizi öylesine dışa çevirmiş, öyle itimad etmişiz ki herkesin var zannettirdiklerine, var sandıklarımızın yokluğu hâlinde varlığın ve varlığımızın hiç bir anlamı kalmayacağı korkusuyla içimize “yok” muamelesi yapıyoruz.

Yeryüzünün her yerinde iş ve değer üretmekle mükellef olduğumuz halde kendi beldelerimizde dahi bunu başaramadığımız ve tek işimiz “birbirimizi yemek” olduğu için; niyetleri kötü, işleri şer, inançları batıl olsa bile gayretlerinin sonucunu alabiliyor elin oğlu ve Allah’ın adaleti bu konuda iman sahiplerini ve diğerlerini birbirinden ayrı görmüyor. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi