Yeşil Sol Diyarbakır Eşsözcüsü Abbas Şahin: Cumhurbaşkanlığı seçiminde beklentilerimiz olacaktır

Yeşil Sol Diyarbakır Eşsözcüsü Abbas Şahin: Cumhurbaşkanlığı seçiminde beklentilerimiz olacaktır
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Diyarbakır Eşsözcüsü Abbas Şahin,  “AKP-MHP neyse bizim için İYİ Parti-CHP de aynıdır. Bu konuda net olmak gerekiyor....

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Diyarbakır Eşsözcüsü Abbas Şahin,  “AKP-MHP neyse bizim için İYİ Parti-CHP de aynıdır. Bu konuda net olmak gerekiyor. Biz parlamento seçimlerinde Emek Özgürlük İttifakı olarak giriyoruz. Kürdistan coğrafyasında da Yeşiller Sol Parti olarak net bir şekilde görüyoruz ve biz burada karşı karşıyayız. Yani böyle bir ittifak falan yapmış değiliz. Ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde tabii ki bizim beklentilerimiz olacaktır” dedi.

Gülbahar ALTAŞ’ın Özel Röportajı

Seçim sürecine girdik çalışmalarınız nasıl gidiyor? Adayları belirlenmesi sonrasında olumlu-olumsuz eleştiriler nasıl?

Özellikle Amed halkı için adayların çok da tartışılacak bir tarafı yok. Daha çok siyasetten baktıkları için belli tartışmaları her dönem mutlaka gerçekleştirilebilir, yap ama bu süreçte çok da yoğun bir şekilde tartışma yaşanmadı. Süreç daha çok şu an var olan faşizan sistemin ortadan kaldırılması olduğu için halkın gündemi daha farklıdır.

Bu bağlamda özellikle adayların toplum nezdinden pek tanınmadığına dair söylemler var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Her partinin kendi çalışma yöntemleri vardır. Burada gösterilen adayların yapacağı çalışmalar ve daha önceki yapmış olduğu çalışmalar vardı. Daha çok popülizm yapmaktan ziyade gerçekten de bir emek üreterek bir şeyler yapmak gerekiyor. Artık ya bu popülist siyasetten vazgeçip halkın beklentilerini karşılayabilecek sorunları çözebilecek özellikle demokratik bir cumhuriyetin inşasında demokratik bir anayasanın yapılması noktasında ve bu süreçte basit sisteme karşı gerçekten de durabilecek kişilerin olması. Yani bunun için isimden ziyade emeğin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

HDP, başta gençler olmak üzere güçlü ve azımsanmayacak bir tabana sahipken, neden birden fazla ittifakla seçime girme gereksinimi duydu?

Bunu biraz da HDP’nin veya Türkiye'deki demokratik siyasetin modeline bakmak gerekiyor. Biz HDP, olarak sadece bir Kürdistan partisi değiliz. Türkiye haklarını, ezilen hakların, ötekileştirmenin, Alevilerin, Ermenilerin, Ezidilerin ve bütün hepsinin bir partisi olarak ortaya çıkmışız. Ekolojiyi savunan, toplumsal cinsiyete savunan, demokratik bir yaşamı önceleyen bir parti olduğu için sadece Kürtlerin değil, bütün Ezidiler ve ötekileştiren parçalı olarak bakmak gerekiyor.

İkincisi; demokratik siyasetin gerekliliği, farklılıkların bir arada olmasıdır. Bunun sayısal olarak niteliksel olarak olmasını düşünmek, yanlıştır. Bunun nereden düşünmemiz gerekiyor. Şundan dolayı özellikle temel hakların kullanımında anadilin kullanımına baktığımız zaman yani “10 bin kişinin bir topluluğun, anadilini kullanma hakkının olmaması mı gerekiyor? Yani bunun için milyonlar mı olmak gerekiyor?” diye düşünmek lazım. Yani herkesin kendisini ifade edebileceği bir alanın, siyaset alanının, demokratik siyaset alanının olması gerektiğini düşündüğümüz için…

Yeşil Sol bünyesinde bazı Kürt partileri de destek verdi. Vekil adayların belirlenmesinden Kürdistani partiler cephesinden yapılan dağılımın adil olmadığına dair görüşler var. Nitekim PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel de bize verdiği röportajda bu görüşlerini dile getirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Özellikle siyasal süreçlerde, seçim dönemlerinde beklentiler çok fazla olabilir ama şimdi sadece bölgesel olarak bakmamak gerekiyor. Dengeleri düşündüğümüz zaman bölge açısından yani toplumsal açıdan bakmak gerekiyor. Türkiye açısından bakmak gerekiyor, Ortadoğu açısından ve uluslararası boyutta bakmak gerekiyor. Bu dengeler gözetilerek belli bir noktada hareket edilmesinden kaynaklı olarak bu adaylar belirlendi. Sadece bölgesel bakılmış olsaydı mesela sadece Amed’de noktasına bakılmış olsaydı başka olabilirdi. Ama şu şekilde bakmak gerekiyor, Türkiye'nin siyasetini Kürdistan’da Amed belirliyor. Ortadoğu'nun siyasetin de aynı şekilde baktığımız zaman Ortadoğu’nun siyaseti, uluslararası alandaki yansıması da burada böyle mücadeleyle gerçekleşir. Bu mücadeleyi verirken şuradan bu kadar aday, buradan bu kadar aday olarak bakılmaz, siyaseten bakılmak zorundadır. Herkesin kendisini kendi rengiyle ifade edebileceği bir alan olarak görmek gerekiyor ve girilecek seçimde parlamentoda zaten 600 milletvekili vardır alacağın. Biraz da gerçekçi olmak gerekiyor. Bu noktada yani gösterilecek aday sayısı herkesin beğenemeyeceği bir noktada olmayabilir. Ama buradaki işlevsel nitelik çok önemli olması gerekiyor ki onu da zaten siyasal süreç bize gösterecektir.

Peki TİP’in güçlü olmadıklarını düşündükleri bölgelerde aday göstermeyecekleri, tabiri caizse sahayı Yeşil Sol’a bırakacaklarına dair açıklamaları oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

İttifak dediğimiz, demokrasi ittifakı ve siyaseten ittifak biraz farklı bakmak gerekiyor. Yani onların kendi tercihleri vardır mutlaka. Fakat şunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Özellikle 14 Mayıs seçimleri bir varlık-yokluk süreci olarak görülmesi gerekiyor. Yani bilgi 100 yıllık kaybın olmaması gerekiyor. Bu noktada bakmak gerekiyor ama demokratik siyaset olarak baktığınız zaman da herkesin kendi siyasi bir hareket etme özgürlüğüne sahip olduğunu görüyoruz. Fakat bu özgürlüklerin de özellikle halkların yaşamış olduğu faşizmi ve baskıyı ortadan kaldırma noktasında öngörmek ve buna göre şekillendirmek gerekiyor.

Seçim çalışmalarına start verildi. Şu ana kadar gözlem ve öngörü anlamında parlamentoya şu kadar vekille gireceğiz gibi öngörünüz var mı? Özellikle 7 Haziran seçimleriyle kıyasladığımız da nasıl görüyorsunuz?

7 Haziran’da 2012-2015 arası bir çözüm süreci vardı, insanların rahat bir ortamda barışın ne olduğunu, nasıl bir yaşam olduğunu gördükleri zaman gerçekten de bir beklenti oluşturarak yapmışlardı ve sandıklara gitme, sandıklara sahiplenme alternatifleri ortaya çıkarma, demokratik siyaseti önceleme gibi bir misyon yüklenmişti. Fakat şimdi durum biraz daha farklı. Özellikle 7 Haziran'dan sonra devletin beyliklerinin devreye girerek, AKP-MHP üzerinden demokratik siyaseti ve boğmak için ciddi politikalar yarattığını ve bununla beraber işte kentlerde bombaların patladığını, insanların hayatlarını kaybettiği sivil siyaset içerisindeki insanların yaşamını kaybettiğini, sendikalarını Ankara'da yapmış olduğu mitingde, patlatılan bombayla burada, yüzlerce arkadaşımızın hayatını kaybetmesi ve bu patlamadan sonra özellikle o dönemin stajyer başbakanın bir açıklaması vardı, “Bomba patladı, bizim oylarımız arttı” gibi bir söyleminin olması aslında bu süreci belirliyordu. Bu süreçte şehirler yıkıldı, insanlar öldürüldü, sokak ortalarında cenazeler kaldırılmadı, birçok şeyi yaşandığı baskı sistemi oluşturuldu. 15 Temmuz'dan sonra bir darbe mekaniği devreye girerek aslında bütün kontrolü tek insanın eline verdi. Burada parlamenter sistemdeki yüzde 10’luk barajın artık bir anlam ifade etmemesinden kaynaklı olarak bir siyaset geliştirmesi gerekiyordu. Bunun için de yasama yürütme, yargı, yani demokratik bir siyasetin olmazsa olmazı bir durumu ortadan kaldırdılar ve bu tek adam rejimini getirdi. Bunu çok net bir şekilde görmek gerekiyor. Bu ucube sistem ne yaptı? Bütün yetkileri kendisinde toplayarak en tepeden en aşağıya kadar bütün her şeye kendisi karar verebildi ki, bu otokritik ve pasif bir yönetim sistemidir. Tüm başkanlık sistemi dediği olay da değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diyor. Başkanlık sisteminde özerklik vardır, yerel yönetimler vardır, yerel özellikleri vardır. Bunların hiçbir tanesi yok. Federal bir yapının olması ve onu anayasanın ona göre belirlenmesi gerekiyor. Yerelin kendi anayasasını oluşturup onun dışında federal bir anayasa oluşturarak süreci götürmesi gerekiyor. Ama burada tamamen tersi yapıldı, bu bilinçli bir şekilde yapıldı.

Bunu artık seçimlerden sonra daha çok tartışılacağını öngörebiliriz. Şimdiden özellikle siyaset mekanizmasını devre dışı bırakarak darbe mekanizmasıyla birlikte ülkenin yönetimini ele geçirerek, her türlü kararı ele alındı bu kararların en önemlileri nelerdir? Halkın iradesini yok saymak ve kayyumlar atamaktı siyasetçileri cezaevine koymaktı, ihaleler vermek, o ihalelerin denetimsiz bırakılmasıydı, ekonomik anlamda, sosyal anlamda, siyasal anlamdaki denetimsizlikle beraber şu anki Türkiye'yi meydanı getirdi. Şimdi biz demokratik bir siyasetin olmadığı ortalığı, hukuk zemininin gerçekleştirilmediği bir ortamda ekonominin gelişebileceğini düşünemeyiz. Zaten geldiğimiz noktada biz onu gösterdi. Mesela biz baktığımız zaman uluslararası sermayenin ülkeye girebilmesi için orada bir güvenli ortamı olması gerekiyor. Ancak öyle bir noktaya getirildi ki ülke beş tane şirkete devredilerek bütün kaynaklar onlar artar olmaya başlandı ve ihaleleri farklı farklı şekillerde aktarıldı. Aktarılırken de denetim mekanizması hiçbir şekilde kullanılmadı. Nasıl yapıldığı, nerede yapıldığı, ne gibi sonuçları oldu, başarılı oldu mu? Öyle bir noktaya geldi ki gitmediğimiz, bilmediğimiz hava alanlarının ücretini ödemek zorunda kaldık. 25 yıl boyunca bunu yapacaklar.

Geçmediğimiz köprünün parasını ödemeye başladık. Sağlıklı devrim kavramını kullandık. Evet, devrim kavramını nasıl kullanılması gerekiyordu? Çünkü çok büyük bir değişim yaratıldı. Sağlığı tamamen paralel ve hizmet sektörü haline getirdiler. Sağlık en temel haklardan bir tanesidir. Biz baktığımız zaman bunları gerçekleştirirken şu sisteme göre veririz, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hiçbir şekilde hiç kimsenin yargılanacağını çünkü en büyük denetim mekanizması Anayasa Mahkemesi iken şu anda iki parti faşist olan, miladını tamamen doldurmuş olan MHP'nin başındaki insan da siyaseten kendisini tamamen bitirmiş olan bir AKP’nin başındaki insanın söylenenler üzerinde hukuku şekillendiğini görüyoruz. Bu şekillenme beraberinde güveni de ortadan kaldırıyor, insanların yaşam içerisindeki beklentiler de yavaş yavaş azalmaya başladı. Mesela gençlere baktığımız zaman sürekli en büyük hayallerinin yurt dışına gitmek olduğunu, başka bir coğrafyada başka bir kültürde  kendisine yaşam alanı kurmaya çalıştığını görüyoruz. Bunun bilinçli bir şekilde yapıldığını düşünüyoruz. Özellikle Suriye'de Rojava bölgesinde, Güneyde, Afganistan'da, Libya'daki çıkarılan savaşlarda yapılan anlaşmaların ne olduğunu kimse bilmiyor. Bunun birçoğunda parlamentodan dahi haberi yok. Ukrayna'daki savaşçı parlamentonun dahil nasıl anlaşmalar yapıldığına dair haberleri yok.

Burada neler albüm üzerine anlaşıldı, demografik yapı nasıl değiştirilmeye başlandı. Suriye'de çıkan iç savaştan sonra müdahale edildi. Ki biz buna vekalet savaşı diyoruz. Özellikle Antep, Urfa, Hatay bölgesinde yoğun bir şekilde getirilmesi, oradaki demografik yapıyı değiştirilmesi ki bunun şunu da görmek gerekiyor. Savaşın olduğu ortamda insanların göç etmesi gayet normaldir. Buralara gelmesinde normaldir. Yani buradan iktidarın veya da Millet İttifakı'nın bakış açısı da biz bakmıyoruz. Çünkü insanlar bir savaş ortamında yaşadıkları için güvenli ortama geçmeleri gerekiyordu.

Bunun üzerine gelen Suriyeliler, bölgede şunları yaptığı söylemlerini de çıkarmak aslında yapmış oldukları politikaların üstünü kapatmaya çalıştılar. Yani kimse sorgulamadı. Suriye'deki savaşı kimler destekledi, nasıl destekledi, IŞİD, El Nusra'ya kimler destekledi, savaşı kimler körükledi diye düşünülmediği için geldiğimiz noktada artık halkın gerçek anlamda böyle kendisini rahat bir şekilde ifade edebileceği, rahat yaşayabileceği bir ortam olmadığını gördük.

Gelelim şu anki seçim sürecine getirdiği nokta da şudur, gerçekten de insanların 7 Haziran’da bir beklentileri vardı ama biraz da böyle rahatlamanın vermiş olduğu bir yönelimle sandıklara gidiyordu. Şu anda çok bilinçli bir tercihle sandıklara gidiyor.

Neden?

Çünkü insanlar artık hukuken yok sayılmış, ekonomi tamamen sıfır…Sosyal medyada bazen karşımıza “Madem ekonomi kötü, neden insanlar bu kadar alışveriş yapıyorlar?” deniyor. Bunun iktisattaki tanımı şudur, bir ülkenin parası değer kaybettiği andan itibaren insanlar paradan vazgeçer ve metal almaya başlar, alışveriş yapmaya başlar. Bu da belli bir sezon sonra kaynağın bitmesiyle birlikte insanlar açlık ve sefaleti sürdürmek sonucunu getirir.

Şu anda baktığımız zaman burada aynı bununla karşı karşıyayız ve ev fiyatının milyonların olduğunu ki bunun yanında asgari ücretin yaşamını sürdürebilecek noktada olmadığını görüyoruz. Birçok dediğimiz gibi yapılan anlaşmalar sonucunda ülkede dışarıdan sermayenin girmesiyle birlikte ülkenin parasının değerinin düşmesi, beraberinde dışarıdaki insanların gelip burada mülk sahibi olmalarının önü açıldığı için burada var olan halkın kendisine alan oluşturabilmesi, yaşamını sağlıklı bir şekilde insanca sürdürebilmesi için hiçbir ortamın kalmadan net bir şekilde görüyoruz. Ancak 200 bin tane trol ordusuyla halkın beklentilerini ve ilgilerini, algılarını yönlendirmeye çalışan AKP, hiçbir şey yokmuş gibi düşünebilir. Ancak halk tabanında çok ciddi bir sorundur.

“AKP-MHP neyse bizim için İYİ Parti-CHP de aynıdır”

Cumhurbaşkanlığı seçiminde her ne kadar aday göstermemenize rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceği biliyor. İttifaklara bakıldığında da “Dişi Kurt” olarak bilinen Meral Akşener örneği de var. HDP olarak, Türkiye'yi gerçekten demokratikleştireceğinize dair fırsat olacağına inanıyor musunuz?

Sorunuzuz cevabı burada zaten, sizin vereceğiniz mücadele belirleyici olacaktır. Onların beklentileri onların, size yaklaşımları belirleyici olacak. Siz burada ne kadar doğru bir mücadele verirseniz evet, demokrasi zaten böyle bir şeydir. Karşınızda öyle gülistanlık bir ortam yok, bir çiçek bahçesi yok. Yani her türlü yapının olduğunu bizzat görüyoruz. Cumhur ittifakına baktığımız zaman kimler var? Karşımızda 21 yıldır, ülkeyi karanlığa sürükleyen bir AKP tarihi boyunca her zaman için katliamlarla almış olan bir MHP, bunun yanında faili meçhul cinayetlerini işleyenler ve bir büyük hareket olduğu ortaya çıkıyor. Bunun karşısında kim var?

Cumhuriyetin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bakın şunu karıştırmayalım, halkımız şunu bilecek, buradaki cumhurbaşkanlığı seçimiyle CHP veya parlamenter sistem seçimini parlamento seçimini birbirinden ayırmamız gerekecek.

Burada iki sandık var birisi; Cumhurbaşkanlığı seçimi için, biri de parlamento içindir. Cumhurbaşkanı değiştirmek çok bir anlam ifade etmez. Güçlü bir parlamento olmadığı zaman demokratik bir sistem oluşturamazsınız? Ancak şunu söylüyoruz, biz oylarımızı verirken Kürt halkının, Türkiye halklarının, ezilenlerin ötekileştirmenin hepsinin, ortak noktası olan beklentilerini asgari de olsa karşılayabilecek bir adayın olması gerektiğini söylüyoruz. Burada amaç da şudur; Kazananı da kaybedeni de belirlenecek olan Kürt halkıdır. Ezilenler ötekileştirilendir. Burada keskin bir şekilde bakmıyoruz. AKP-MHP neyse bizim için İYİ Parti-CHP de aynıdır. Bu konuda net olmak gerekiyor. Biz parlamento seçimlerinde Emek Özgürlük İttifakı olarak giriyoruz. Kürdistan coğrafyasında da Yeşiller Sol Parti olarak net bir şekilde görüyoruz ve biz burada karşı karşıyayız. Yani böyle bir ittifak falan yapmış değiliz. Ancak cumhurbaşkanlığına seçiminde tabii ki bizim beklentilerimiz olacaktır. Zaman içerisinde siyasettir. Günübirlik değişebilen durumlar olacaktır ve biz gene diyoruz; “Belirleyeceğimiz kişi faşist sistemin yıkılmasını, yeni demokratik sistemin oluşturulmasını önceleyerek bir kişi olması gerekiyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Aracılığınızla halkımıza önemli çağrımız; bu seçim sadece bizim için değil Türkiye halkları için çok çok önemli bir dönüm noktasıdır. “Ya otokritik bir rejim ya demokratik bir Cumhuriyet ya faşizm ya demokrasi.” Şimdi bunlardan birisini seçmemiz gerekecektir. Demokrasi çok zordur, faşizm içerisinde yaşamış olan insanların korkuları ve kaygıları olabilir. Ama şu noktada emin olsunlar hiçbir şekilde korku ve kaygıya kapılmadan, devletin zor kullanma yetkisine sahip olan iktidarın alaşağı edilebileceği çok net bir şekilde görülmesi gerekiyor. Ev, ev, sokak, sokak, kişi, kişi değiştirip, dönüştürerek bizim kendi demokratik siyasetimize katmamız gerekiyor. Aksi takdirde bu kan emiciler, eğer bir seçim daha kalırlarsa biz bir 100 yıl daha kaybetmiş olacağız. Onun için seçimlerde herkes kendi üzerine düşeni yapması gerekiyor. Biz sadece siyasi parti olarak değil, halkların her birini siyasi bir parti olarak görüyoruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.