“Kadına yönelik her türlü şiddet politiktir”
Bilge BAĞÇİ/YENİGÜN HABER – Diyarbakır Barosu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Diyarbakır Adliyesi önünde ortak basın açıklaması yaptı.
6 Mart akşamı çok genç yaşta hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Avukat Nihal Özel'i anarak başlanan açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
“8 Mart Dünya kadınlar günü emeğimizin sömürüsüne her türden baskıya ve şiddete karşı direnişi simgeleyen kadın mücadelesinin en önemli temsil günlerinden biridir. 8 Mart aynı zamanda kadınların 1857 de ve o zamandan bu yana kapitalizme, eşitsizliğe, yoksulluğa karşı kadınların ancak direnerek ve yan yana gelerek kazanım elde edebileceğinin açık bir göstergesidir. 166 yıl önce New York’ta tekstil işçisi kadınlar günde yirmi saat süren ağır çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı greve çıktılar. Greve saldıran polis işçileri fabrikaya kilitledi. Ardından çıkan yangında fabrika önüne kurulan barikatlardan kaçamayan 129 kadın hayatını kaybetti. 26–27 Ağustos 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde II. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Clara Zetkin, 8 Mart’ın 1857’de tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisinde bulundu. Öneri oy birliğiyle kabul edildi ve bugün bizlerin emeğiyle dünyanın her tarafında birleştirici bir güne dönüştü. Kadınların, dayanışma ruhuyla yalnız olmadığımızı hissettiren bunun gibi bütün bir araya gelişleri çok kıymetlidir. Nitekim bugünü özel kılan ve her yıl bugün toplanmamızın bize hatırlattığı şeydayanışmamızdan bizlere kalan mirasımızdır.Bu miras;Kadın mücadelesinin, umudun direnişle yeşerdiği ve en katı diktatörlüklerin dahi yok olmaya mahkum olduğunu haykıran bir başkaldırı olduğu inancıdır. Bu inanç ve kıvançla bütün kadınların dünya kadınlar gününü kutlarız.”
Bizler her gün başkaldırıyoruz!
Filistin'de yaşanan soykırıma, Rojava’da işlenen savaş suçlarına ses çıkaran ve bu karanlık dönemde umudu yeşertenlerin yine kadınlar olduğu belirtilen açıklamanın devamında, “İran’da Jina Amini’nin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle öldürülmesinin ardından direnişin sembolü haline gelen “Jin Jiyan Azadi” şiarı ile sesimizi arşa yükseltiyoruz. Şili’den Afganistan’a; Filistin’den Suriye’ye, İran’dan Uygur’a eril şiddetin tahakkümüne karşı direnen kadınları selamlıyor, bu uğurda hayatını kaybeden kadınların derin hüznünü taşıyoruz. Bizler kamusal alanda var olabilmek için direnen Afgan kadınlarını, özgürlüğe ruhunu adayan İranlı kadınları, Nagehan Akarsel’i, Gülistan Doku'yu, İpek Er’i, Fatma Altınmakas’ı, Pınar Gültekin’i, Taybet Ana’yı, Emine Şenyaşar’ın adalet nöbetini ve daha onlarca, yüzlerce kadını unutmadık, unutmayacağız.” denildi.
“Mücadelemizin unutulmasına izin vermeyeceğiz!”
Devlet politikaları ve devletin ideolojik aygıtları ile kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın üretildiği belirtilen basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Egemen patriyarkal sistemin yapı taşı olsa da tarihin saklanmak istenen yüzünde her baskının direnişi doğurduğunu, yüz yıllardır kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi verdiğini biliyoruz. Kadınların kazanımları lütuf değil; emek emek işlenmiş, adım adım elde edilmiş haklardır ve bizler haklarımızı sonuna kadar savunacak; bedenimiz, yaşam tarzımız ve tercihlerimize müdahale edilmesini kabul etmeyeceğiz. Kadınlar; iktidar ve kadın düşmanı gruplar tarafından hedef gösterilmekte, özel alana hapsedilmeye çalışılmakta ve kendi iradesi ile karar verme yetisi olmadığına inandırılmak istenmektedir. Kadın hakları aktivistlerine yönelik saldırılara zemin hazırlayan iktidar, failleri destekleyerek kadın aktivistler için yargıyı bir tehdit unsuru olarak kullanmaktadır. Bugün Türkiye’de iktidar bloğu kadın düşmanı ittifaklar kurarak, kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, 6284 Sayılı Kanun’un yerli ve milli olmadığını her fırsatta dillendirerek kadın ve LGBTİ+ düşmanlığını, nefret söylemini yaygınlaştırıyor. Medeni Kanunda yer alan kadınların lehine maddeleri torba yasalarla hedef alan iktidarın, en başta nafaka hakkımızı ve diğer temel haklarımızı açıkça gasp etmeyi hedeflediğini farkındayız yinelemek isteriz ki buna izin vermeyeceğiz. Her seçim döneminde kadın kazanımlarının aleyhine verilen vaatleri kabul etmiyor bu pazarlıkları her platformda açıkça teşhir ediyoruz. Kentin her alanında, alınan her kararda kadınların söyleyecek sözleri olduğunu, seçme ve seçilme haklarından vazgeçmeyeceklerini yinelemek isteriz.
Özellikle ülkenin genelinde yaşanan ekonomik kriz ve kentimizde yaşanan deprem felaketi ile birlikte kadın ve çocuk yoksulluğunun artması, istihdamda gözden çıkarılan ilk grubun kadınlar olması; kadınların hem ev içi alanda hem de ucuz iş gücü olarak emek sömürüsüne maruz kalma oranlarını arttırmıştır. Kız çocuklarının eğitime girme ve eğitimde kalma oranları düşmüş, toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle ev içi iş yükü artmıştır. Savaş sonrası göç eden kadınlara karşı hem cinsel hem ekonomik sömürü giderek artmakta ve travmatik etkisi geri döndürülemez bir noktaya ulaşmaktadır. Bütün bunlara ek olarak bireysel silahlanmanın artmasında giderek keskinleşen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Kadına yönelik her türlü şiddet politiktir”
Bu nedenle diyoruz ki Kadın cinayetleri ve kadına yönelik her türlü şiddet politiktir. Her kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetinde faillerden biri, şiddeti ve şiddetin neden olduğu ayrımcılığı ortadan kaldırmak için sorumluluğunu yerine getirmeyen Devlettir. Çünkü devlet bütün kurumları ve politikaları ile kadın karşıtı bir yerde durmakta ve kadına yönelik şiddeti yeniden üretmektedir. Şiddet döngüsünden kurtulmaya çalışan kadınlar defalarca kez kolluğa başvurmakta ancak sonuç alamamaktadır. Türkçe bilmeyen kadınlar, dil desteği sunulmadığı için koruyucu ve önleyici tedbirlere ulaşamadıkları gibi yargılama süreçlerinde de dışarıda kalıyor ve adalete erişemiyor. Bu durum Yargının cezasızlık politikası ile birleşince önüne geçilebilecek şiddet ve cinayet olaylarının göz göre göre gerçekleşmesi sonucunu doğurmaktadır. Hal buyken kadın cinayetlerini, mevcut eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları münferit olarak kabul etmek, üniformalı şiddetini yok saymak zulüm üreten bu zihniyeti meşrulaştırmak olacaktır.
“Biz kadınlar eşit ve özgür bir dünyanın umudunu taşıyoruz”
Bugün burada haykırdığımız yoksulluğa mahkum edilen kadınların sesi, okula kuru bir parça ekmek ile giden çocuğun acısıdır. Şiddeti, kadın ve çocuk yoksulluğunu, açlığı, savaş mağdurlarının ve yerinden edilmişlerin acısını kimse anlatmasın istiyorlar. Yasaklama kararları ile sesimizi kısmaya çalışıyorlar. Bütün yasaklamalara, baskıcı ve yozlaşmış politikalara inat daha iyi bir dünya ihtimalini savunmaya devam edeceğiz.
Bizim mücadelemiz barışın ve umudun hüküm sürdüğü eşit ve özgür bir dünya düzeni içindir!adil bir yaşam için, kadın yoksulluğu ve kırımı bitsin, çocuklar açlıktan ölmesin diyedir!
Bütün bunların kadın mücadelesi ile inşa edileceğine duyduğumuz inançla bir kez daha söylüyoruz: Jın Jıyan Azadi!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.