10 yaşından beri demir dövüyor: Teknolojiyi hep arkadan seyrettik
Diyarbakır’ın tarihi çarşısında tarım aletleri yapan Zübeyir Ünal, ilerleyen teknolojiye direniyor. “Teknolojiyi hep arkadan seyrettik” diyen Ünal, 10 yaşında işi öğreten ustasını anarak “Ustam gayrimüslimdi. Babamın emanetine hiçbir zaman ihanet etmedi. Allah bin kere razı olsun. Onlar gittikten sonra zaten mesleğin de bir anlamı kalmadı” diyor
Sertaç Kayar / Diyarbakır Suriçi’nde bulunan tarihi Demirciler Çarşısı, tarihte pek çok sanatkar ve zanaatkarın yetişmesi açısından oldukça zengin bir tarihi mirasa sahip. Süryani, Ermeni, Kürt, Yahudi ve Keldani, sanatkarlar farklı din, dil ve yaşam tarzlarının birbirlerini etkileyerek yaratığı bu eşsiz kültürel sentezden ilham alarak yaptıkları eserler bu mirasın günümüze kadar ulaşabilmesini sağladı. Demirciler Çarşısı, günümüzde sayısı bir hayli azalan birkaç sanatkar ve zanaatkarın hüner ve becerilerini adeta nakış işler gibi sergileyebildikleri önemli bir açık hava müzesi gibidir. Pulluk bıçakları, saban, orak, tahra gibi tarım aletlerin üretildiği çarşıda bu işe ömrünü veren ustalar halen demir döverek mesleklerini icra ediyor.
‘Ustam babamın emanetine hiçbir zaman ihanet etmedi’
Bunlardan biri de 62 yaşındaki Zübeyir Ünal. Zübeyir Usta bu işe 10 yaşındayken başladığını ve 52 yıldır demir döverek tahra, balta gibi tarım aletleri üretiyor. Zübeyir Ünal, ilk işe başladığı günleri ve sonrasını şöyle anlatıyor:
“O zamanlar herkes çocuğunu bir mesleğe bırakırdı. Kimisi terziye, kimisi marangoza kimisi de berbere bırakırdı. Babam da hurda işi ile uğraşırdı. Burası bir zamanlar Diyarbakır’ın sanayisiydi. Köyden geldiğimizde bir gün babam ‘sana iş buldum’ dedi. ‘Nedir baba?’ diye sordum ‘yarın görürsün’ dedi. Elimden tuttu buraya getirdi. Gayrimüslim bir demirci ustası vardı, adı İsmail’di. Babam ona dedi ki ‘Çocuğum Allah’a ve sana emanet’ dedi. Ustam babamın emanetin hiçbir zaman ihanet etmedi. 1969 yılında başladım, 9 yıl çıraklık kalfalık dönemi geçti. 1978’de de dükkan açtım.”
‘En ince yanı su vermektir’
Hurda makasları alarak işleyen Zübeyir Usta, “Bu makasları kendi bilgimiz dahilinde kesip şekil veriyoruz. Bizim bölgede daha çok tahra, orak ve balta gidiyor. Hepsini makastan yapıyoruz. Hem daha uygun hem de daha sağlam oluyor. Genelde tahra yapıyoruz, Kürtçe ‘das’ diyoruz buna. Tüm işlemleriyle zorlanıyoruz. Bu makası ateşte ısıtıyoruz, makası 7-8 cm ikiye bölüyoruz. Hepsi zorluk. En ince yanı su vermektir. Bittikten sonra bilemesi bitiyor, tekrar ağız kısmını 1.5 cm ısıtıp suya batırıyoruz. Makas en az 11 defa ateşe giriyor. Bittikten sonra buna su verilmezse bir anlamı kalmıyor. Her demirci ustasının farklı su verme yöntemi var. Kimisi suda suluyor, kimisi de yağda suluyor. Biz suda suluyoruz” şeklinde konuştu. “Bu bir nevi el sanatıdır” diyen Ünal, yaşadıkları zorlukları şöyle devam anlatıyor:
“3 kişi çalışıyoruz ama yetmiyor. 4 kişi olması lazım ama ekonomik nedenlerden dolayı kısıtlamalara gidiyoruz. İşi ilerletmek istiyorduk ama destek bulamadık. Daha önce çok zorlukları vardı ama iyi para kazanıyorduk. Teknolojinin ilerlemesi ile makinalar geldi ve bizim işimiz de azaldı. Yüzde 90 azaldı diyebilirim. Teknolojiye ulaşamadık, hep arkadan seyrettik. Hala köylü vatandaşların ürünlerimize ihtiyaçları var. Olmasa da bir şekilde teknolojiyle tamamlıyor. Bizim ürünlerin meraklıları var, özlem duyan var, 50 yıl öncesini hatırlatıyor insanlara. Kesici aletler çıkmasına rağmen insanlarımız hala bunu alıyor.”
‘Onlar gittikten sonra bizim mesleğin de bir anlamı kalmadı’
Gayrimüslim olan ustasını anan Zübeyir Usta şöyle devam etti: “Ustan gayrimüslimdi. Çok dürüst davrandı, kendi öz evladı gibi baktı ve bizi yetiştirdi. Ondan çok memnundum. Allah bin kere onlardan razı olsun. Onlar gittikten sonra zaten bizim mesleğin de bir anlamı kalmadı. Şuan emekliyim ama emekli maaşına kalsam perişan olurum.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.