Nobel Edebiyat Ödüllü 5 kadın yazar

Nobel Edebiyat Ödüllü 5 kadın yazar
Tarihte ilk kez 1901 yılında verilmeye başlayan Nobel Edebiyat Ödülleri, 100 yılı aşkın zamandır dünyanın en başarılı yazarlarını ölümsüzlüğe kavuşturuyor.

İsveç Akademisi tarafından her yıl dünyanın farklı coğrafyalarından yazarlara verilen ödüller, sahibine kattığı prestijin yanı sıra okurlar için de birçok nitelikli eser keşfetme imkanı sunuyor.

Dünya edebiyatının tüm geçmişi bir bütün olarak ele alındığında, kadın yazarların bu külliyatta çok az bir yer tuttuğu göze çarpıyor. Bunu elbette, kadınların tüm toplumlarda geri planda tutulmuş olması ile açıklamak mümkün. Ancak bugüne kadar ulaşan eserler, kadınların kalemi eline aldığında ne kadar büyük işler başarabileceğini apaçık ortaya koyuyor.

Bu listede, önlerindeki tüm engelleri aşıp kaleminin gücünü Nobel Edebiyat Ödülleri’ne kadar taşıyan beş kadın yazarı ve eserlerini bulacaksınız.

  1. Pearl S. Buck

Pearl Sydenstricker Buck, 1892 yılında ABD’nin Batı Virginia eyaletinde doğdu. Anne ve babasının misyonerlik faaliyetleri nedeniyle çocukluk dönemini Çin’de geçirdi. Gençlik yıllarında Amerika’ya dönen yazar, öğrenimini tamamladıktan sonra yeniden Çin’e döndü. Ve ömrünün büyük bir bölümünü burada sürdürdü. Öğretmenlik kariyerinin ardından hayatını yazarak sürdüren Buck, eserlerinde ana mekan olarak Çin’i konu aldı. Buck, 1937 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk kadın olarak Amerika’da bir ilke imza attı.

Çin Sarayında Bir Bakire

Orijinal adı “Imperial Woman” olan Çin Sarayında Bir Bakire, Buck’ın en bilinen romanları arasında yer alıyor. Saray yaşamını konu edinen roman, ihtiraslı bir kadının nefes kesici entrikaları etrafında şekilleniyor. Buck’ın eşsiz anlatım gücünü tüm yönleriyle ortaya koyan roman, sürükleyici öyküsüyle sizi zamanın ötesinde bir yolculuğa davet ediyor.

  1. Toni Morrison

Afrika kökenli Amerikalı yazar Toni Morrison, 1931 yılında ABD’nin Ohio eyaletinde dünyaya geldi. Yüksek lisans eğitimini 1955 yılında tamamlamasının ardından, akademisyen olarak çalışmaya başladı. Sonrasında kariyerine kitap editörü olarak devam etti. Yazarlık denemelerine öğretmenlik yıllarında başlayan Morrison, daha sonra bu uğraşını yaşamının merkezine alarak güçlü yapıtlara imza attı. Irkının mücadele ettiği sorunları hem bir siyahi hem de bir kadın olarak çarpıcı bir şekilde ortaya koyan yazar, 1993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Merhamet

17. yüzyılda Amerika’daki köle ticaretinin işlendiği Merhamet, tarihi gerçekleri ezilenlerin susturulmuş sözleriyle anlatıyor. Afro-Amerikan edebiyatında önemli bir yer edinen roman, siyahi kölelerin can pahasına çalıştırıldığı bir çiftlikte geçiyor. Roman, çiftlikte farklı konumda bulunan kadınların iç dünyasına ışık tutmasıyla çok boyutlu bir toplumsal eleştiri niteliği taşıyor.

  1. Doris Lessing

İran doğumlu İngiliz yazar Doris Lessing, 1919 yılında İranlı bir anne ve İngiliz bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Altı yaşındayken ailesi ile Zimbabve’ye taşınan Lessing, ömrünün 12 yılını burada geçirdikten sonra ailesinden ayrılarak İngiltere’ye döndü. Çağının ötesindeki görüşleriyle, hayatının büyük bir bölümünü siyaset ve aktivizmle uğraşarak geçirdi. Romanlarında siyasi zorbalıkları ve kadınların uğradığı haksızlıkları konu edinen yazar, 2007 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu.

Beşinci Çocuk

Lessing, Beşinci Çocuk adlı bu romanında aile kavramının derinliklerine iniyor. Doğan son çocuklarıyla birlikte mutluluklarına gölge düşen bir çifti konu alan roman, aile ve toplum ilişkilerinin karanlık yüzünü sert bir gerçeklikle ortaya koyuyor. Bu romanı okurken, annelik duygusu ve toplum baskısının çetin rekabetini iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

  1. Alice Munro

Kanada’nın Ontario eyaletinde 1931’de dünyaya gelen öykü yazarı Alice Munro, gazetecilik ve dil alanlarında lisans eğitimi aldı. İlk öykü denemelerini yazmaya gençlik yıllarında başlayan yazar, öğrenimini tamamladıktan sonra hayatını kitap dükkanı işletmecisi ve yazar olarak kazanmaya başladı. Yazdığı özgün öykülerle devrim niteliğinde işlere imza atan Munro, 2013 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

Sevgili Hayat

Munro’nun çeşitli öykülerini bir araya getirdiği Sevgili Hayat, duygu yüklü anlatımıyla okurlarının yüreklerine dokunuyor. Birbirinden farklı yaşamların anlatıldığı öyküler, yazarın gerçek yaşamından izler taşıyor. Kanada’nın taşra yerleşimlerindeki hayatı sade ve çarpıcı bir gerçeklikle ele alan yazar, sizi soluksuz bitireceğiniz bir okuma deneyimine davet ediyor.

  1. Grazia Deledda

İtalyan yazar Grazia Deledda, 1871 yılında Sardunya adasının Nuoro bölgesinde doğdu. Yazmaya çok erken yaşlarda başlayan yazar, ilk öykü ve şiirlerini 15 yaşındayken yayınlamaya başladı. Deladda, realizm akımını yansıttığı eserlerinde konu olarak çoğunlukla Sardunya halkının yaşamını işledi. Bunun yanı sıra aşk, özlem ve ölüm gibi lirik konulara da ağırlık verdi. Yazar, 1926 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Cosima

Grazia Deladda’nın otobiyografik romanı Cosima, yazarın zorlu çocukluk ve gençlik yıllarını konu ediniyor. Yaşamını masalsı bir atmosfere büründürerek anlatan yazar, romanında güçlü gözlem ve tasvir yeteneğini etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor. Yetişme şartlarını ve uğradığı toplum baskısını konu edinen Deladda, ne kadar büyük bir yazar olduğunu hem anlatım biçimi hem de yaşadıklarıyla okura hissettiriyor. (Haber Merkezi)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.