Ali Fikri Işık'tan Amedspor analizi: Tatsız tuzsuz, güven vaat etmeyen...

Ali Fikri Işık'tan Amedspor analizi: Tatsız tuzsuz, güven vaat etmeyen...
Tek, tek her oyuncunun biyografisine, kariyerine baktığımızda, tecrübe ve bilgi eksikliklerine işaret etmek günah bile sayılabilir. Geriye ne kalıyor? Bu arkadaşlarımız demek ki, doğru dürüst kendini vererek, önemseyerek ne çalışıyor ne besleniyor ne de...

Futbol oyun pratiği söz konusu olduğunda, yeni oyuncu grubu ve yeni teknik adamla bir oyun inşa etmenin ne kadar zor ve çetin bir iş olduğunu elbette idrak ediyorum. Bitmiş, tamamlanmış bir “ürün” manasında oyun inşa süreci, yıllara bile uzanabiliyor.

Bu olguda önemli olan inşa sürecinin başlangıcıdır. Süreç uzayabilir de kısalabilir de bir dizi başka etkenlere bağlı olarak dalgalı bir hal de alabilir. Ama her oyun bir yol haritasını gereksinir; yol işaret ve levhaları doğru yerlere konulmadan, o haritayı takip etmek imkansızlaşır.

Amedspor’un teorik olarak bir oyuna sahip olduğunu görüyorum; bu oyun hücum ve savunma aksiyonlarını da içeriyor. Savunma hattı kendi ceza sahası çeperinde mevzilendiği için, orta saha ve hücumla bağlantısı zayıf, gevşek ve yavaş oluyor.

Peki bu durum neden böyle?

Max Gradel’in çabası, çabukluğu ve isabetli pas oranını bir tarafa bırakırsak, savunma hattını biraz daha ileriye taşıyacak kaç oyuncu var? Bu katkıyı yapacak, hazır oyuncu hemen, hemen yok gibi. Oyunun bölge bağlantıları için fit, ileri geri oynamayı bilen ve oyunu omuzlayarak garantili biçimde yol alan, oyun görüşü gelişmiş, kaç oyuncu yere sağlam basıyor? Herkes de bir savrukluk, bir kontrolsüzlük ve yetersizlik bal gibi akıyor. Yumuşak, esnek, çabuk ve kuvvetli oyuncuların sayısı o kadar az ki, savunma güvenliğini elden bırakmak adeta cinayet olur.

Nitekim Malatyaspor’dan yenilen iki gol, şahit ki, bu takım üç bölgede, maçın ve oyunun taleplerinin hakkını vererek, istenilen oyunu oynayacak, vasıf ve niteliklerine sahip görünmüyor. Ne pas alışverişinde ne ikili mücadele de ne de sözüm ona çalımla rakip eksiltmede, istenilen arzu edilen form grafiğine, bir bütün olarak takım hala çok uzak görünüyor.

Top kayıplarının büyük bölümü, rakip ile aradaki mesafeyi ön görmezlikten kaynaklanıyor. Oyuncu çevre kontrolü yapmıyorsa, rakip ile kendi arasındaki mesafeyi sezemiyorsa, onun yerine kim bunları yapacak? Bu vaziyet bir teknik adam kusuru değil, oyuncuların yeteneğiyle ilgili. Orta da hiçbir baskı yokken oyuncunun ayağından topu çıkarması, elbette teknik adamın, teknik algısıyla ilgilidir ama isabetsiz paslar, bütünüyle oyunculara yazar.

Paslaşmanın amacı ve zamanlaması, rakibi hem eksiltmek hem de rakibin alan boşaltmasını sağlamaktır. Rakip, yerinden bir milim bile kımıldamamışken, o pasları atmak, her halde teknik adamın çok önemsediği kendi direktifi değildir; daha çok oyuncunun özgüveniyle ilgilidir. Bu sorunu çözmek, her pası daha değerli hale getirmek elbette teknik adamın görevidir.

Alan geçişleri, topun istikametini izliyor. Her maçın biricik amacı topun özgürlüğünü kısıtlamaktır. Top istediği yere gitmemeli, istenilen yere gönderilmeli; Topun üstünde kurulacak hakimiyet için, önceden kurgulanmış bir planın olması gerek. Zaten oyun demek, topun peşinden koşmak değil, ona yön tayin etmektir. Pozisyon nerede ve nasıl olursa olsun, top bizdeyken en az iki oyuncu, o topa seçenek olmalı, iki açıyla alanı geçmek bu oyunun doğası gereği. Bu eylemi garantili hale getirmek için de ayrıca iki oyuncunun ters koşular yaparak, alanı rakip için savunulamaz hale getirmeleri de futbol oyunun teknik şartnamesidir.

Hücum ve savunmayı üç koridorda yapmak nesnel bir kural. Ya sağ kanat ya sol kanat ya da göbekte bu aksiyonlar gerçekleştirilir. Topu merkez alırsak, her koridor da en az dört oyuncunun top dolaşımına katılması elzem. Toplu ve çoklu adam ile alan kat etmek başka nasıl mümkün hale gelebilir ki?

Toparlayıp kısaca özetlemem gerekirse, ilk elden şunları söylemeliyim; yedi haftadır ortaya konulan maç sahnelerinde “tatsız tuzsuz, güven ve istikrar vaat etmeyen bu oyunun’’ birincil nedeni, oyuncu gurubunun eksik ve gedikleri belirleyici rol oynuyor. Tek, tek her oyuncunun biyografisine, kariyerine baktığımızda, tecrübe ve bilgi eksikliklerine işaret etmek günah bile sayılabilir. Geriye ne kalıyor? Bu arkadaşlarımız demek ki, doğru dürüst kendini vererek, önemseyerek ne çalışıyor ne besleniyor ne de dinleniyor? İkinci nedeni dile getirmek bile istemiyorum; çünkü hiç kimse Diyarbakır şehrini ne küçümseyebilir de ne de kendini bir nimetmiş gibi sunabilir. Kaynak: Serbestiyet

Kaynak:HABER MERKEZİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.