'Gerçeği, savcı soruşturma açacak diye saklayalım mı?'

'Gerçeği, savcı soruşturma açacak diye saklayalım mı?'
Edirne Cezaevi'nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 'örgüt kurma ve yönetme', 'örgüt propagandası' ve 'suç ve suçluyu övme'...

Edirne Cezaevi'nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 'örgüt kurma ve yönetme', 'örgüt propagandası' ve 'suç ve suçluyu övme' iddialarıyla suçlandığı ve 142 yıl hapis istemiyle yargılandığı davanın duruşması Ankara 19'uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmada savunma yapan Demirtaş, "Savunmam kamuoyuna, halka yönelik bir savunma. Mahkeme başından beri politik bir tutum sergiledi. Aslında en doğrusu savunmamı kesmemdir. Fakat kamuoyuna karşı, halka karşı bir sorumluluğum var" dedi. Leyla Güven'in durumuna dikkat çeken Demirtaş, "Parlamentonun sessizliği kabul edilemez. Parlamentodan bir heyet derhal cezaevine gönderilmeli" dedi. Dokunulmazlıklarının kaldırıldığı döneme değinen Demirtaş, "Bir linç ortamında, AKP-MHP ve bir grup CHP'li ele ele verip bizi politikleşmiş yargının önüne atmak için acele etti" ifadelerini kullandı.

Duruşmaya tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevinden SEGBİS aracılığıyla katılan Demirtaş'ın yanında iki avukat bulunduğu görüldü. Duruşmayı çok sayıda HDP'li milletvekili de izlerken, Aralarında Norveç’ten, Danimarka'dan ve İsveç’ten gelen bazı yabancı diplomatlar duruşmaya alınmadı.

Demirtaş, savunmasına Leyla Güven'in açlık grevinin 77. gününde olduğunu hatırlatarak başladı.

'LEYLA GÜVEN'İN TALEBİ MEŞRUDUR'

Demirtaş savunmasında şunları söyledi:

"Açlık grevinin 77. Gününde bulunan Leyla Güven'e dikkat çekmek istiyorum. Barış, demokrasi için bedenini ölüme yatırmıştır. 77 gündür açlık grevinde olan sayın Leyla Güven, parlamentonun bir üyesidir. Barış, demokrasi için bedenini ölüme yatırmıştır. TBMM acilen heyet oluşturup, Leyla Güven’in ziyaretine göndermelidir. Leyla Güven’in talebi meşrudur. İmralı Cezaevindeki tecrit kaldırılmalıdır. Parlamentonun sessizliği kabul edilemez. Parlamentodan bir heyet derhal cezaevine gönderilmeli. Adalet Bakanı üst düzey bir yetkili cezaevine gönderilmeli, bu konuda sorumluluk almalı. Güven’in eylemi hukuki ve meşrudur. İmralı’da aile ve avukat görüşünün sağlanması talebi anayasal bir haktır. Güven bir politikacı olarak onurlu bir duruş sergiliyor. Savunmama Leyla Güven ve açlık grevinde bulunan cezaevindeki tüm tutsaklara selamlarımı ve sevgilerimi göndererek başlıyorum.

'SAVUNMAM MAHKEMEYE DEĞİL, HALKA YÖNELİK'

Öncelikle, savunmamın kamuoyuna, halka yönelik bir savunma olduğunu bir kez daha belirtiyorum. Çünkü mahkeme, başından beri politik bir tutum sergiledi. Aslında en doğrusu savunmamı kesmemdir. Fakat kamuoyuna karşı, halka karşı bir sorumluluğum var.

İktidar, AKP Genel Başkanı başta olmak üzere halen beni suçlamaya devam ediyor. Benim yargılanmam medya üzerinde yapılıyor, kamuoyunda yapılıyor. İktidar yapıyor. Dolayısıyla benim de bunlara cevap vermem gerekiyor. Savunmamı bu çerçevede ele alıyorum artık."

Hatay'ın Dörtyol ilçesinde 2010 yılında yaşanan ırkçı saldırılara ilişkin yaptığı açıklama nedeniyle suçlandığı, ana davadaki 18 no'lu fezleke hakkında savunma yapan Demirtaş, savcının fezlekedeki hatalarını aktardı.

'TBMM ANAYASAYA AYKIRI BİÇİMDE DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRDI'

Demirtaş sözlerine şöyle devam etti: "Savcı dosyayı iyi hazırlayamadı diyelim, tamam. Peki TBMM ne yaptı? Fezlekeleri tek tek komisyonda ele alıp da mı dokunulmazlıkları kaldırdı? Hayır. Anayasaya aykırı bir şekilde, dokunulmazlıkları kaldırdı.

'AKP, MHP VE BAZI CHP'LİLERİN ACELELERİ VARDI'

Bir linç ortamında, AKP-MHP ve bir grup CHP'li ele ele verip bizi politikleşmiş yargının önüne atmak için acele ediyorlardı. Aceleleri vardı.

'BENİ HAPİSTE TUTAN YARGI ÜST DÜZEY IŞİD'LİYİ 1 GÜN TUTUKLAMAYI HAK İHLALİ SAYDI'

Beni hapiste tutan yargı, 1 buçuk milyon ödülle aranan IŞİD'li Ayşenur İnci'yi, adli kontrol şartıyla serbest bıraktı. Mahkeme, üst düzey IŞİD'liyi 1 gün bile tutuklamayı hak ihlali olarak görmüş. Ona yaklaşımınız bu, bana yaklaşımınız bu. Mevzu bu işte.Mesele bu. IŞİD'li teröriste adli kontrol, Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ'a gelince, tutukluluklarının devamına. Eyvallah. Eren Erdem'i mahkeme tahliye etti. Yargı tarihinde görülmemiş fırıldaklarla, tahliye yazısı geciktirilerek cezaevinde tutulması sağlandı. Tahliyeye itiraz edildi, gece yarısı mahkeme toplandı ve tutuklanmasına karar verildi. Yargının durumu budur. Kayıtlara geçsin."

'HER SAYFAYA KISACA BAKSAM BİLE 5 BUÇUK YIL SÜRÜYOR'

Mahkeme başkanının "İncelemeniz için size belgeleri tebliğ ettik" sözleri üzerine Demirtaş, "Bana CD'de tebliğ ettiğiniz belgeler 10 binlerce sayfadır. Haftada 4 saat bilgisayarda çalışma izni verilmiş. Tek başıma. Her sayfaya sadece kısaca bakarak geçsem bile 5 buçuk yıl sürüyor bunlara bakmam. Tutukluluğuma devam kararı verdiğiniz için, avukatlarımla oturup dosyaları kapsamlı şekilde incelemem mümkün olmadı. On binlerce sayfa karmakarışık evrağın içinden tek başıma çıkma imkanım yok" dedi.

Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti:

"55 kişilik savunma grubu, sadece bu dosyayla ilgileniyor ama benim cezaevinde, bilgisayar başında tek bir avukatımın bile hukuki desteğini almayarak savunma hazırlama şansım yok. O nedenle, 'Sana binlerce sayfa evrak verdik. İncelediysen inceledin, incelemediysen bizi ilgilendirmez' deyip geçemezsiniz. Geçiyorsanız da siz bilirsiniz. Çok da umurumda değil.

'KORSAN GÖSTERİDE KAÇARKEN YAKALANMIŞ BİR ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ DEĞİLİM'

Ben yasa dışı gösteriden, korsan gösteriden kaçarken yakalanmış bir üniversite öğrencisi değilim. Ben gösterilerin en büyüğüne katıldım. Faşizme karşı, diktatörlüğe karşı, Erdoğan’ın tek adamlığına karşı en büyük gösterilere ben katıldım Türkiye’de. Türkiye'nin en büyük mitinglerini yapmış partinin eş genel başkanıyım ben. ‘Diyarbakır’ın bilmem hangi sokağında molotoflu gösteri oldu, katıldın mı?’ Bilmem hangi sokakta görüntü mü var, onu sorun. Fotoğrafım varsa o dosyada gösterin. Ben gerçekten merakımdan sordum. Benim önümdeki çıktılarda, cezaevindeki dosyada Emrullah Nurcan’a dair çıktı yok. Avukatlarım buna gerek duymamış. Benimle alakalı değil. Siz okuyunca ve fotoğraflardan söz edince bana ait bir fotoğraf var mı izahta bulunmamı gerektiren diye sordum. Siz de diyorsunuz ki; ‘Biz sana tebliğ ettik baksaydın.’ Olmaz böyle şey. Avukatlarımın itirazı var ve haklı bir itiraz. Bana ait bir fotoğraf varsa ve tereddütteyseniz, bana sormanız gerekiyorsa sorun. Yoksa deyin ki; ‘Size ait fotoğraf yok. okuduklarınızdan ibarettir, geçelim’. Bugüne kadar tek bir ara kararı doğru verseydiniz sizi tebrik edecektim, tebrik etmeden geçiyorum.

'BOZDAĞ VE ERDOĞAN’IN KUMPASI'

Şöyle bir cümle de belirteyim; 18 nolu fezlekede bir yürüyüş yapıldığına ve benim katıldığıma dair iddia bile yok. Ortada bir yürüyüş var, kim katılmış; tutanak bunu da söylemiyor. Bir de benim ve Gültan Hanım'ın katıldığı basın toplantısı. İkisinin birbiriyle alakası ne, ben bu yürüyüşe nasıl katılmışım. Sadece Selahattin Demirtaş ismi geçiyor. Dolayısıyla kumpastır kumpas. 5 yıl sonra fezlekeyi hazırlayan Vural Balcı'nın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısının, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, hepsinin ortak kumpasıdır. Bu kadar.

Mahkeme heyeti ara verdi. Duruşmaya öğleden sonra devam edilecek.

'SAVCININ BENİ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİYLE SUÇLAMASI AHLAKSIZLIĞIN DANİSKASI'

Aranın ardından duruşma Demirtaş’ın 22 No'lu fezlekeye ilişkin savunmasıyla devam etti:

"Anadilde eğitim talebini programına yazdırmış bir partinin eş genel başkanı olarak, anadile duyarlılık çağrımı bir terör faaliyeti olarak niteleyen bu savcı kimdir? Ahmet Karaca. Şimdi FETÖ'den tutuklu. Savcı Ahmet Karaca, bir dönem Diyarbakır Adliyesini yöneten kişilerdendi. Komplo, kumpas, çete faaliyeti, her türlü ayak oyunu. Tanırız. FETÖ'cü mü değil mi bilemem ama yasa dışı bir sürü iş yaptığına tanıktık ve meydanlarda bunu söylüyorduk da. Terörist diye tutuklanmış bir savcının, anadille ilgili yaptığım iki cümlelik değerlendirmeden, beni terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör faaliyeti yürütmekle suçlaması ahlaksızlığın daniskasıdır.  Onun fezlekesini iddianameye koymak da komploya ortak olmaktır.

'BİZE YAPILAN OPERASYON AKP-CEMAAT ORTAK OPERASYONUDUR'

Avukatlarım iletiyor, cemaatçiler sosyal medyada 'Demirtaş bizi suçluyor ama hayır onu tutuklayan Cemaat değil AKP'dir' diyormuş. Bize yapılan operasyon, AKP-Cemaat ortaklığının operasyonudur. İşte savcı Ahmet Karaca. 12 fezlekem bunlar tarafından düzenlenmiş ve tutuklanma gerekçem haline getirilmiş. Cemaatten tutuklanan, ceza alan savcıların bizimle işlemleri gözden geçirilmedi. Balyoz, Ergenekon hatta bazı adli davalar gözden geçirildi. Bu savcı Ahmet Karaca tutuklandı, hakkında iddianame hazırlandı. Bir kişi bile sormadı; ya sen bir sürü faaliyet yürüttün, kumpaslar kurdun. Bir tanesi de Selahattin Demirtaş hakkındaki fezleke. Kumpasın daniskası.

'KÜRT HALKI, KÜRT HALKI OLDUĞUNDAN BERİ ANADİLİ VARDIR'

Resmi bir dernek olan Kürt Dil Derneği'nin yaptığı ve müzikle, güle oynaya geçen bir yürüyüşe katılıp konuşma yaptım diye beni 'terör örgütü üyesi' olarak görmek halkıma da hakarettir. Faşistliktir, başka da bir şey değildir. Anadilde eğitim talep etmenin terörle alakası yoktur. Kürt halkı, Kürt halkı olduğundan beri anadili vardır.

Savcı şansını o kadar zorlamış ki örgütsel bir faaliyete sokmak için. Öcalan'ın anadille ilgili sözlerini almış. Öcalan da bir Kürt olarak, 'Benim anadilim önemlidir' demiş avukatlarına. Bunun terör faaliyetiyle ne alakası var?Savcı ille de bir bağ kuracak ya, aylarca önceden duyurulmuş bir konferansın sonuç bildirgesinde deklare edilmiş faaliyetleri illegal sayamayacağı için, bir yerlerden ekle-çıkar, kopyala-yapıştır bir kumpas kurması lazım. Taramış interneti, Öcalan'ın sözlerini bulmuş.,

'KÜRDÜN ANADİLİNDE EĞİTİM İSTEMESİ TUTUKLANMA GEREKÇESİ'

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, bir Kürt'ün anadilinde eğitim istemesi teröristlik olarak tarifleniyor, tutuklanma gerekçesi oluyor. 'Bir Kürt anadilinde eğitim istiyorsa devletin bölünmez bütünlüğüne karşıdır. PKK ve Öcalan da anadilinden bahsettiğine göre, dolayısıyla bu bir terör faaliyetidir. Sen istediğin kadar 'değildir' de kardeşim. Ben devlet olarak böyle görüyorum.' Milyonlarca insan istiyor. Ben istiyorum. Halen istiyorum. Anadilim Kürtçe, Anayasal güvencede olmalı ve Kürtçe eğitim yapılmalı. Sadece o konuşmamda söylememişim. Mitinglerde, kürsülerde, grup konuşmalarımda defalarca değinmişim.

'BİR MAHKEME BENİ ANADİLİNDE EĞİTİM İSTEDİM DİYE YARGILAYAMAZ'

Anadilde eğitim talebimiz TBMM'ye sunulmuştur, partimin Yargıtay’a verilen resmi programında vardır. Dolayısıyla benim anadilde eğitim talebini savunmamam bir parti disiplin suçu olabilir, ama savunmam ceza kanunu açısından bir suç oluşturamaz. Bir mahkeme anadilde eğitim talebim nedeniyle beni yargılayamaz. 'Sen misin bunu isteyen' diye soru soramaz. Böyle bir hakkı yoktur. Meşru değildir. Bu fezlekenin içeriği suçtur, halkıma hakarettir. Yargının, anadilde eğitim talebi getirip terör meselesi olarak ele alması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu talebin dile getirilmesi şiddet yoluyla olursa o zaman suç olur. Suç kısmı, talebin içeriğiyle ilgili olmaz.

'BU FEZLEKE KÜRT HALKINA KARŞI TERBİYESİZLİĞİN CİDDİ BİR ÖRNEĞİDİR'

Bu fezleke kumpas anlayışının, Kürt halkına karşı saygısızlığın, terbiyesizliğin ciddi bir örneğidir. Savcı Ahmet Karaca'nın yaptığı ırkçılıktır. Benim anadil talebimi terörist bir faaliyet olarak nitelemek faşistliktir. Her dil kıymetlidir. Her halkın anadili eşittir. Türkçe de öyledir Kürtçe de. Ben, anadilime bu yaklaşımı kabul etmediğim için HDP'de siyaset yapıyorum. Doğru bir siyasi çizgi izlediği için ben HDP'deyim. Tam da bu faşistliklere karşı mücadele ettiğim için HDP'deyim. O zaman, BDP eş başkanı olarak bu konuşmayı yapmışım. Doğru bir iş yapmışım. İyi ki de yapmışım. Tümüyle partimin programına, benim görüşlerime uygundur.

'ANADİLİNDE EĞİTİMİ SAVUNDUM ÇÜNKÜ İNSANIM'

Anadilinde eğitimi iki nedenden savundum; birincisi, insanım diye. Her insanın anadili hakkı vardır. Benim meşruiyet temelim budur. İkincisi, evrensel hukuk bana bu hakkı veriyor. Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler. Kızlarım Kürtçe konuşamıyor. Sizin çocuklarınız kendi anadillerinde eğitim yapabiliyor, benimkiler yapamıyor. Siz de aynı vergiyi veriyorsunuz ben de. Çocuklarım Türkçe bilsin, çok iyi bilsin. Türkçe ortak resmi dildir. Ama anadillerini de öğrensinler. Haklarıdır.

'DÖNEMİN SAVCILARI MUHALİFLERİ SIKIŞTIRIP TERFİ ALDI'

Cemaatçi savcı Ahmet Karaca madem çok hassas, o yürüyüşü ve kampanyayı düzenleyen ve dilekçe imzalayan iki milyon insanla ilgili ne yapmış? Hiçbir şey. Bir tek Selahattin Demirtaş hakkında fezleke düzenleyip Meclise göndermiş. O dönemin Ahmet Karaca gibi savcıları siyasi saikle hareket ettiğinden dertleri muhalifleri boğmak. 'Size muhalefet edenleri sıkıştırıyorum' deyip aferini almak, terfiyi kapmak. Nitekim yükseldiler, HSYK'ye kadar çıktılar. Bu yürüyüşün üzerinden 9 yıl geçmiş, bana soruyorsunuz. Hazindir. Benim açımdan değil, sizin açınızdan. Ben durduğum yerdeyim. Halkımla birlikte. Partimle birlikte. Özgürlüklere inananlarla. Daha güçlüyüm. Daha inançlıyım. Türkiye'nin aydınlık yarınlarına daha fazla inanıyorum. Peki Ahmet Karaca nerede? Çıksın da bu fezlekeyi savunabilsin bakayım. Keşke imkan olsa da SEGBİS ile bağlasanız. Bu dava da öyle olacak. Aradan 9 yıl geçmeyecek belki de.

'BEN SADECE DEMİRTAŞ DEĞİLİM'

Duruşma başlarken ilk talebim buydu. Dedim ki, bu fezlekeleri ayıklayın. İddianameyi kabul ettiniz ama bazı fezlekeler soruşturma konusu olması itibariyle büyük haksızlık. Bakın bu fezleke de onlardan biri. Bunlarla yargılamayın dedim. Ben sadece Demirtaş değilim. Milyonların bu ve benzeri siyasi taleplerinin temsilcisiyim. Beni anadili talebi sebebiyle yargılamakla milyonlarca insanı yargılamış olursunuz. İnsanlar incinir. Bakın orada ben 2 kızımın velisi olarak değil, eş başkan olarak konuşmuşum.Biz bu ülkede asli unsuruz. Anadilinde eğitim Kürtler için haktır. Almanya'daki yurttaşlarımızın da anadilinde eğitim hakkı olduğunu savunuyorum. Onun da hakkı var. Bizim niye burada olmuyormuş? Niye eşit olmuyormuşuz? Ben anadilinde eğitim hakkını her yerde açık açık savundum. Parlamentoda mitinglerde de savundum. Bu fezlekeye konu olan STK'lerin etkinliklerinde de savundum. Bilmem kimin elinde bir belge yakalanmış, orada anadilinde eğitim savunuluyormuş, Demirtaş da buna dayanarak gitmiş yürüyüşe katılmış, anadilinde eğitimi savunmuş, dolaysıyla bu bir terör faaliyetidir. Hadi oradan.

'EMNİYET HERHALDE 'ELİMİZDE DEMİRTAŞ KONUŞMASI YOK, KIŞANAK KONUŞMASI GÖNDERELİM DEMİŞ'

Savcı hiç alakası olmayan delil koymuş. Siz de Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne yazınca, herhalde 'Elimizde Demirtaş konuşması yok, size Gültan Kışanak ile Osman Baydemir konuşması gönderelim. Onlar konuşmuş ama siz cezayı Demirtaş'a verin, bir şey olmaz' demişler. Gültan Kışanak ile Osman Baydemir orada ne konuşmuşlarsa arkasındayım. Suçsa da ben üstlenebilirim, sorun değil. Savcı çok zorlanmasın, delil bulamadığı için.

Anadilinde eğitim talebi suç değildir. Tam tersine bana karşı, partime karşı suç işlenmiştir. AKP-Cemaat ortaklığıyla yürütülen kirli operasyonlarının parçalarıdır bunlar. Cemaat faaliyetlerinden mağdur olmuş herkes aklanırken bizler yargılanmaya devam ediyoruz.

[22 no'lu fezlekeden okuyor] Ahmet Karaca'nın hazırladığı bir fezleke. Bu festivaldeki konuşmam sebebiyle suçlanıyorum. Ben tam olarak ne yapmışım, ne konuşmuşum, afişlerle benim nasıl bir alakam var, savcı bunu delillendirmeye gerek bile duymamış.

Fezlekeye göre poliste görüntü olmalı. O görüntü çözümleri getirilsin. Bakayım ben ne ile suçlanıyorum. Araya nokta nokta koyarak iki ayrı paragrafla suçlama yapılamaz, zaten ben de savunma yapamam.

Savcı beni festivaldeki afişlerden ötürü mü suçluyor, belli değil. Beni konuşmamla suçluyor zannedersem. O halde, konuşmamın tam metni ve görüntüsünü istiyorum.

Hiçbir konuşmamı inkar etmem ben. Arkasında duramayacağım konuşma da yoktur.

ÖCALAN BU ÜLKEDE ETKİLİDİR

Ben Öcalan'ın barışa en yüksek katkıyı sunabilecek kişi olduğunu düşünüyorum. Siz buna katılır mısınız, takdir sizin. Ama "bu suçtur" diyemezsiniz. "Neden Öcalan'ın barışa katkı sunabileceğini düşünüyorsun" diye bir suç uyduramazsınız.

Öcalan savaşın mimarıdır desem tamam. Savcı buradan yola çıkarak diyebilir ki, sen terör propagandası yapıyorsun. "Öcalan barışın mimarıdır" demek nasıl terör propagandası oluyor ya? [Gülüyor.]

Öcalan bu ülkede gerçekten de etkili olmasaydı İmralı gibi bir adada özel bir rejime tabi tutulmazdı. Tecrit uygulanmazdı. Bunu yetkililer benden iyi biliyor. Çözüm sürecinde görüştüğüm pek çok devlet yetkilisi söyledi.

PKK BİZİM ÇAĞRIMIZLA SİLAH BIRAKMAZ

Siyasetçinin işi, acıların yaşanmasını önleyecek cesur politikalar üretmektir. Ben buna dayanarak "Öcalan barışın mimarıdır" dedim, diyorum. Defalarca çağrım var ama PKK bizim çağrılarımızla silah bırakmaz. Ama Öcalan'ın çağrısını dikkate alır. Buna dayanarak dedik.

Ne yapalım? Bildiğimiz gerçeği, savcı soruşturma açacak diye saklayalım mı? Hayır. Bu benim siyasi görüşüm. En fazla buna katılmayabilirsiniz Ama beni bundan dolayı yargılayamazsınız. Bu, yargının konusu olamaz.

Kürt sorununda barışçıl çözüm isteyen siyasetçilerin üstüne özellikle gidildi, gidilmeye devam ediliyor. İşte şiddet sarmalı budur. Buna Cemaat deyip çıkamazsınız, halen devam ediyor.

"12 Eylül zindanının karanlığını yaktıkları 3 kibrit çöpüyle aydınlığa çevirenlerin önünde saygıyla eğiliyoruz" demişim. Tayyip Erdoğan, 12 Eylül faşizmine karşı Diyarbakır Cezaevi direnişini Diyarbakır Meydanından selamladı ya. "Orayı müze yapacağız" dedi.

Erdoğan, Diyarbakır Cezaevini müze yapacağız diye söz verdi, şimdi Leyla Güven orada tutuklu. "Diyarbakır Cezaevinde bu millete ne işkenceler yapıldı" dedi. Ben onları anınca mı terör propagandası oluyor?

"Herkes Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerle ilgili konuşur, haktır ama Demirtaş o işkencelere karşı direnişi anarsa suçtur." Valla anmış Demirtaş. Zulme karşı direnen kim varsa benim nazarımda saygındır.

'İRAN ÇÖZÜM SÜRECİNDEN RAHATSIZDI'

Bakın Bülent Arınç, "Gültan Kışanak'ın Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarını ben yaşasaydım dağa çıkardım" dedi. Ee o niye propagandadan yargılanmıyor? Yargılanmasın da. Doğru söylüyor.

Kendi Kürt'üyle barışmış bir Türkiye, Ortadoğu'nun dev gücü olacak. Bunu kim ister? Biz isteriz. Kim istemez? Bu savcı istemez. Bu savcı dediğim de zihniyettir. İşte bu zihniyet mahkum edilmelidir. Demirtaş değil, Yüksekdağ değil. Yanlış kişilerin peşindesiniz.

Spekülasyon olsun diye söylemiyorum. Cemaat miydi memaat miydi bilmem ama uluslararası istihbarat örgütleri, çözüm süreci bitsin diye ellerinden geleni yaptılar. Batı'da bazı ülkeler de İran da rahatsızdı. İstemiyorlardı.

Yargı niye benimle AKP arasına giriyor? Niye beni susturmaya çalışıyor? Şiddetin alternatifi konuşmaktır. Sözdür silahın alternatifi. Sözü kesmeyin. Bu savcı bunu yaptı. Çok rahatsızdılar çünkü, çok. Oslo, İmralı görüşmelerinden çok rahatsızdılar.

2010-2019. Dokuz yılda geldiğimiz nokta. İyi bir nokta mı? Ben Hükümeti eleştiriyorum, yargı diyor ki hooop eleştiremezsin. Kendi siyasi projeni söyleyemezsin. Sen muhalefetsin ya Hükümeti desteklersin ya surarsın.

DURUŞMAYA YARIN DEVAM EDİLECEK

2 yıldır içerideyim. 5 yıl cezam, bir sürü dosyam var. Toplamda kaç yıl verirsiniz bilmiyorum ama şundan adınız gibi emin olun; burada siyasi duruşum son nefesime kadar değişmeyecek. Tartışırım, görüşlerim değişir ama dayatmayla değiştireceğim bir tek görüşüm yoktur.

Demirtaş'ın Edirne Cezaevinden SEGBİS yoluyla katıldığı, Ankara Sincan'da görülen ve 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın duruşması sona erdi. Mahkeme, yarın saat 10:00'da devam edecek.

DAVA HAKKINDA

Tutuklu yargılandığı davada 'örgüt kurma ve yönetme', 'örgüt propagandası' ve 'suç ve suçluyu övme' iddialarıyla suçlanan Demirtaş hakkında 142 yıla varan hapis cezası isteniyor. Diyarbakır'da açılan dava, güvenlik gerekçesiyle Ankara 19'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'ne alınmıştı.  (Haber Merkezi)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.