Semyanî: Hedef kitlem Demet Akalınlar ve türevlerine kaptırdığımız gençlerimiz!

Semyanî: Hedef kitlem Demet Akalınlar ve türevlerine kaptırdığımız gençlerimiz!
Semyanî Perîzade, 30 Nisan’da 'Xewna Berevajî'yi (Karşıt/Ters Yüz Rüya) müzikseverlerle ile buluşturdu. Perîzade ile yeni çalışmasını, hayatını,...

Semyanî Perîzade, 30 Nisan’da 'Xewna Berevajî'yi (Karşıt/Ters Yüz Rüya) müzikseverlerle ile buluşturdu. Perîzade ile yeni çalışmasını, hayatını, müziğe ve hayata bakışını konuştuk.

DİYARBAKIR YENİGÜN - ‘09’ olarak bilinen Semyanî Perîzade, 30 Nisan’da ikinci single çalışması ‘Xewna Berevajî’yi (Karşıt/Ters Yüz Rüya) müzikseverlerle buluşturdu. 19. yüzyılın ruhunu ve duygusallığını taşıyan 21. yüzyılın bir bireyi olarak kendini tanımlayan LGBTİ bireyi Perizade, 1981 yılında 11 çocuklu Kürt bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Kendi deyişiyle ‘Bakur doğumluyum. Şehri söylemek istemiyorum zira biz zaten çok bölünmüş ve ayrıştırılmış bir milletiz’ diyen Semyani Perizade, 1992-93 yıllarında ailesinin bulundukları bölgeden zorunlu göç nedeniyle Mersin’e oradan da İstanbul’a yerleşiyor.

‘Xewna Berevajî’ ile tekrar gündeme gelen Perîzade, bu şarkısıyla “Dönemin ruhunu yakalamayı arzu ediyorum” diyerek, uzun soluklu bir koşunun ilk adımları olduğunun farkında olduğunu söyledi. “Öncelik hedef kitlem Demet Akalınlar ve türevlerine kaptırdığımız gençlerimiz. Onlar benim bebeklerim ve Demetler’e, Memetler’e yedirmem onları” diyen Semyanî, milli bilinci taşıyan ve Kürdi üretimleri severek absorbe edip bünyesinde sindiren her Kürt’ün”hedef kitlesi” olduğuna işaret ediyor.

Geleneksel Kürt müziği mirası ile günümüz arasında büyük bir boşluk olduğunu ve genç nesilin bunu incitmeden, kırmadan, dökmeden bir sıçrayışta doğru çatıya koyması gerektiğini dile getiren Semyanî, Kürt siyasi dinamiklerin Türkiye’ye entegre olmaya odaklanmalarından dolayı kültürel çalışmaların yapılmadığı eleştirisinde bulundu.

Semyanî, ‘Marjinal’ duruşunun atalarıyla bağlantılı olduğunu, saçlarını kazıtmasının topraklarından gelmiş geçmiş Kürt kadınlarının ‘porkur’ ritüeli ile bir bağı olduğunu dile getiriyor.

Semyanî Perîzade Gazete Duvar’a son çalışmasını, Kürt müziğini ve hayata bakışını anlattı…

‘ÇOK FAZLA KÜRT AMAZON KADINI VAR’

Son çalışman ‘Xewna Berevaji’nin üretim süreci ve ruhundan bize biraz bahsedebilir misin?

Bu çalışmamda kendi dilimde duygularım ifade bulurken dönemin ruhunu yakalamayı arzu ediyordum. Onlarca altyapı üzerinde çalıştık ve yakalamak istediğim ruha ve duyguya en uygun olanını bulunca hiç tereddüt etmeden yola koyulduk. Uzun soluklu bir koşunun ilk adımları olduğunu biliyorum. Ama ruh yorulmaz, yorulan bedendir. Acı çekiyorsak acımız da bizi taşıyor.

Bu tavrımı ve şarkının ruhunu metaforik kapak tasarımında da görebilirsiniz. Ruhu olan, tematik bir iş bu. Haliyle ruhu olan bir çalışma olmalıydı. Bu nedenle sevgilim Zeynep ile birlikte şarkının hikayesini kapağa yansıttık. Böylece görsel dilde de şarkıyı olabildiğince ortaya koyduk. Şarkının söz, kompozisyon ve vokal bestesini ben üstlendim. Altyapısını El Japo çalıştı. Aranjesini, stüdyo kaydını ve mix masteringini de Harun Elki üstlendi. Şanslıydım ki aranjörüm Harun Elkî ve şan hocam Carmen Yeşiltepe gibi iki destekleyici mentör ile çalıştım.

Bu tınıların dokunacağı çok fazla Kürt Amazon kadını var. Ve tabii Kürt erkeğinin de Kürt kadınının duygu dünyası ile empati kurmasına bir parça da olsa imkan yaratacağı kanaatindeyim. Modern Kürt kadını ve Kürt erkeği arasındaki ilişkiyi çağın değişkenleriyle paralel geliştirecek ve ‘Kürt erkeğinin modernleşmiş Kürt kadınını algılaması’ ve okuyabilmesi adına duygularını dillendirecek, referanslar verecek donelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kurdî üretimlerde Kürt kadınının duruşuna çok cool, sempatik ve duygusal yaklaşımlar var. Fakat duyguları, aşkı, tutkusu, arzuları, libidosuna değinmekten çekinilmiş. Xewna Berevaji melankolik ve romantik olduğu kadar cüretkar ifadeler de barındırıyor. Tabii biraz erkek kişisine veryansın da yapmış olabilirim. (Gülüyor)

Daha önce de dediğim gibi “Benim hikayem geç kalınmış bir hikaye” ve keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Bu yolculuğa duygudaşlık kurmayı düşleyerek çıktım. Yaşanmışlıklarımdan öğrendiğim ve öğrenmeye devam ettiğim şeyleri paylaşmaya, farkındalığımın tek kazananı olmamaya dönük doğam, dışavurumcu sanat anlayışımla birleşince bende olduğu kadar bağ kurabildiklerimde de sağaltıcı bir etkisi olacağına inanıyorum. Tıpkı kuantumsal bir gerçekliğin içinde varolan bilginin iletkeni gibi aynısının tıpkısı varolan ama farklı hallerini deneyimleyenlere seslenmek gibi düşünüyorum. “Yalnız değilsin, bak biri daha var benzer arzuları, tutkuları, acıları deneyimleyen” haliyle dışavurumcu biri olarak acılarımı alıp işleyip ördüm şarkımda.

Dışavurumcu sanat anlayışı derken, neden böyle bir tanım? Bunu biraz açabilir misin? Ve seni sanata iten şey neydi?

Öncelikle insan neden sanat yapar? Ya da insanın sanata neden ihtiyacı var? Sanırım bu soruların yanıtları karşılar sorunuzu.

İnsan varoluş serüveninde dünyalar yıkıp dünyalar yaratıp, aşılmaz ve geçilmez yolları deneyimleyerek kendine güzergahlar açamaya uğraşır. Bu da dramatik çatışmalar demektir. Bu uğraşlar insana haz duygusu verir. Duygularını sağaltır. Bize haz veren ve ihtiyaç duyduğumuz dramatik çatışmaları veya rolleri bu kısacık ömrümüzde deneyimlemeye zamanımız yoktur. Yahut deneyimlemişizdir bir yenisine cesaretimiz yoktur. Etken ve edilgen olduğumuz bütün insanlık halleri ve duygularını deneyimleme veya benzer duygularımızın çağrışımı için güvenli ve kurgusal bir alan olan sanat üretimlerini üretir veya tüketiriz. Ve bu bize bir nebze de olsa gerçeği kadar haz verir.

Üreten, aynanın yansıtanıdır. Üreten der ki; insanlık hallerini barındıran her hal yansımalı. İnsan kendini bütün çıplaklığıyla görmeli. Bu gördüğü kendisiyle yüzleşip, uğraşmalı…

Tarkovski’nin şu sözü daha açıklayıcı olacak, “Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır” yani insanın hikayesinde daha iyiye doğru gitmesi için sanat üreten öz deneyimi, gözlemi, sorgulaması veya hayali yaratımı sonucu edindiği organik fikri tabakasından sıyırıp üretimine aktarır. Sanat üreten, insana insanın hikayesini anlatır daha iyi dünyalılar olma ümidimizle. En karanlık sanat eserleri bile bunun içindir. Bir sancının, acının yahut bir hastalığın irini atılmış, kusulmuş halidir. Ki bu hiçbirimize de yabancı olmayan hallerdir.

Bu tanımlamalardan yola çıkarak sanata yönelim gerekçemi aktaracak olursam; yaşanmışlıklarımı ve farkındalık kazandığım deneyimlerimi dışa vurup paylaşmayı yeğliyorum. Dışa vuran kişi için de, dinleyip bağ kuranlar için de şifalı bir süreç olduğuna inanıyorum.

Ve bildiğim bir şey daha varsa o da insanın olduğu gibi onaylanma, kabul görme, takdir edilme yani sevilme arzusunun en güzel yan etkisidir sanatı dışa vurmak, yansıtmak… Üreten üretimini toplum için ortaya koymasa bile buna hizmet eder. Çünkü ‘öteki’ olan için toplumun ‘tirbuşon’udur sanat üreten.

‘KÜRT MÜZİĞİ DÖNEMİN RUHUNDAN UZAK’

Çalışmanı etkileyen, yön veren değerlendirmelerin nelerdi?

Son zamanların sesli serzenişi de “bugüne, şimdiye işaret eden yeterince Kurdî üretimlerin olmayışı”nı daha sık duyar olduk. Ve büyük oranda haklı bir serzeniş. Bugüne işaret eden Kurdî üretimler olmayabilir fakat dinleyenler bambaşka müzik türlerini deneyimledi veya maruz kaldı. Kitlesel iletişim araçlarıyla Y ve Z kuşağı olarak epeydir dünyadaki müziklerden etkileniyoruz. Özellikle Y kuşağı olarak çocukluğumuzdan bu yana kilamları, sitranları ve dengbêjlerin yanısıra, dünyadaki üretilen Pop, Rock, R&B, Hip hop/Rap, Elektro, Tekno, Klasik müzik, Caz, Blues vs vs isteyerek veya maruz kalarak dinledik. Şakiro’yu, Ayşe Şan’ı, Şivan’ı, Ciwan’ı, Koma Wetan’ı, Aram Tigran’ı, Koma Amed’i, Kamkar’an dinlerken; Michael Jackson, Tina Turnir, The Beatles, Leonard Cohen, Elvis Presley, Joe Cocker’ı dinledik. Bunlarla birlikte bir de yerele hakim kültürlerden, 90’ların Türk Pop’u(bugün artık kendine hayrı yok) Arabesk ve Anadolu Rock’tan da nasibimizi aldık. Ve tabii bugüne gelene kadar daha bir çok örnek de verilebilir.

Son 15 yılda az sayıda yeni üretimlerde bulunanlar oldu. Bu durumda işiniz iki defa daha zor oluyor. Yani geleneksel Kürt müziği mirasımızla bugün arasında büyük bir boşluk var ve bizim incitmeden, kırmadan, dökmeden bir sıçrayışta doğru çatıya konmamız gerekiyor. Doğru çatılarımızı bulursak yolu biliyoruzdur, gökyüzü bizimdir,artık birlikte uçabiliriz. İşte bu şarkıda birlikte uçacağımızı, birlikte kızacağımızı, birlikte gizliden ağlayacağımızı, birlikte sövüp sayacağımızı ve belki de birlikte gurur duyacağımızı, kısacası birlikte insanlık hallerini yaşayacağımızı düşleyip heyecanla size ulaştıracağım günü bekledim.

‘GENÇLERİMİZ BENİM BEBEKLERİM’

R&B, Hip-Hop/Rap ve kısmen arabesk esintiler de barındıran şarkında belli bir hedef kitlen var mı? Var ise bu kitleyi nasıl tanımlıyorsun?

Evet var. Öncelik hedef kitlem Demet Akalınlar ve türevlerine kaptırdığımız gençlerimiz. Onlar benim bebeklerim ve Demetlere, Memetlere yedirmem onları. (Gülerek) Şaka bir yana, cidden ve acilen kendi dilimizde bu döneme ve yaşanmışlıklara işaret eden, ifade bulan üretimler yapmalıyız ki yeni nesilin öz dilinde ve kültüründe içi yerleşsin. Aksi halde kafa dağıtmak, eğlenmek yahut melankoli yaşamak için başka kültürlerin bugüne dair üretimlerine yönelimi oluyor gençlerin. Kaldı ki bizde de durum bu.

Yüz yıl önce söylenenler söylendi. Bizim bugün söyleneceklere ihtiyacımız var. Bu fikir, hedef kitlemin (Z kuşağının) realitesiyle doğru orantılı gelişmiş bir fikirdir. Fakat ben ‘nesil bağlantısı’nı da önemsiyorum. Kendi ulusal genç kuşağımdaki Z kuşağına önceki olan biten hikayeyi ve duyguları aktaracak en yakın kuşak olan Y kuşağı ile aynı potada eritmek gayesindeyim.

Yani benim kurduğum denklemde govendin (halayın) başını bu defa gençler çekiyor. Elbette milli bilinci taşıyan ve Kurdî üretimleri severek absorbe edip bünyesinde sindiren her Kürt ‘hedef kitledir’ zaten. Ve tabii Kurdî motifleri ve dili ilgiyle severek dinleyebilecek dünya vatandaşlarıdır hedefimiz.

Kürt müziğinin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsun?

Bu soruyu yanıtlarken bir bilirkişi veya otorite olarak (ki değilim) yanıtlamadığımı ve sizler gibi dinleyen olarak yanıtladığımı özellikle belirtmek istiyorum.Ve bu soruya yanıtım bir öncekine biraz zıt ve tutarsız gelecek farkındayım. Fakat bir önceki soru benim hedef kitlemin (Y, Z kuşağının) ihtiyacını öncelikle kendimden de yola çıkarak okumamın bir çıktısı ve stratejisiydi. Çocukların eve dönüp evden beslenmeleri için menüde ufak değişiklikler yapmakta bir sorun görmeyen ve yoğurdu yedirmek için tasa meyve, pekmez ekleyen bir annenin yanıtıydı yukarıdaki yanıtlar. Şimdi bu soru bütünü kapsıyor.

Bugün sorulsa bile fikrimiz ve etkimiz geleceğe de yansıyacak. Bu yüzden bu hususta daha dikkatli konuşmak gerekiyor kanımca. Az önce de ‘dönemin ruhu’ dedik durduk ya, bu Kürt müziğinin vahim durumda olduğu anlamına gelmiyor. Bu bizlerin çaresiz bırakıldığı anlamına geliyor. Özellikle Bakur için son 15-20 yılda gittikçe daha zorlaşmış durumda Kurdî müzik üretimleri. Bizleri domine eden hakim kültürlerin olanakları karşısında Kürt müzik sektörünün oluşmamış olması, kurumlarımız, ajanslarımız, organizasyon şirketlerimiz, yapımcı ve yayıncılarımızın olmayışı ya da çok yeteriz, belki de basiretsiz oluşlarından kaynaklı üreten üretse bile hedef kitlesine ulaşmakta zorlanıyor. Üretenin ürettiği de dijital platformlarda yeterince lanse edilip hedef kitleye ulaştırılamazsa zaman içinde yerini bulmadan etkisini haz-hız-tüketim çağında yitiriyor.

‘KÜRT SİYASİ DİNAMİKLER TÜRKİYE’YE ENTEGRE OLUNMAYA O KADAR ODAKLANDILAR Kİ KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR YAPILMADI’

Genel olarak Kürt müzik sektörünün -duyulan ihtiyaca rağmen- gelişmemiş olmasını neye bağlıyorsun? Ve neden dijital platformlarda yeterince tanıtılıp hedef kitleye ulaşmadığı fikrini taşıyorsun?

Diyelim ki elinizde iyi bir bütçe var ve dijital platformlarda reklam vereceksiniz; sizin bulunduğunuz bölgeye veya bölgelere göre hedef kitlenizi bu işin algoritmasında net tanımlayıp tanıtım veremiyorsunuz. Ki buna tanınmayan diliniz de dahil. Dijital müzik platformlarına dağıtım yapan Distrokid’e şarkımı yüklerken bile kendi dilim olmadığı için alfabeme yakın olan İngilizce dilini seçtim. Neyse ki benden önce bu yolu seçen bir kaç sanatçı arkadaşımız Kürt dili seçeneği olmadığı için sitenin uyarı vermesine karşılık olarak mailleşip “bir devletimiz olmadığı için dil seçenekleri arasında kendi dilimizi bulamadığımız ve alfabesi en yakın olan İngilizce dilini seçmek durumunda kaldık”larını beyan edip sorunu nispeten çözmüşler ki ben e-maileşmek zorunda kalıp izahat vermeden İngilizce dil seçeneğiyle yükleyebildim. Düşünün bölgede az sayıda değiliz fakat YouTube’de şarkınız Kürtçe ise reklam ve tanıtım yapamıyorsunuz. Sanırım yeterince talep oluşmadığı için Türkiye’deki YouTube de Kürtçe bilen personel bulundurulmadığı için dili anlamadıklarından dolayı tanıtımı onaylamıyorlar. Yahut politik nedenler onun orasını net bilemiyoruz.

En acısı Bakur’daki Kürt siyasi dinamikleri Türkiye’ye entegre olunmaya o kadar odaklandılar ki kültürel çalışmalar yapılmadı. Siyasi arenada olmaya o kadar kafayı taktılar ki dili korumayı ihmal edip Kürt kültürünü ve sanatını koruma amaçlı desteklemediler. 15-20 yıl önceye kadar Kürt siyasi dinamiklerin desteği ve açmış oldukları kurumlarıyla üretilen şarkıları hâlâ dinliyoruz. Duygularımız orada bir düğüm olup buraya geçemedi.

Yoksa Kurdî müziğin kökleri sağlam, sadece damarlarından koparılmış bir ağaç… Tarihimizle ilgili zayıf belleğimiz gibi müziğimiz ile de ilgili zayıf bir belleğimiz var. Kafalar ve kulaklar etkisi altında kaldığımız hakim kültürlerin müziklerine ve dünya müziğine maruz kalmış durumda.

Atalarımızın bugüne kadar ulaşmış bütün eserleri kıymetli miraslarımız. Oradan besleniyoruz… O orjinleri koruyarak ve hatta projelendirerek koruma altına alınacak şekilde icra edilmeli. Bu beni aşan erbabı ustaların işi. Orjinine sadık kalarak Kurdî makamları okuyan stranbêj, lawijbêj ve dengbêjlik yapanlara büyük saygı duyuyorum.

Evet, belki Kürt müziği dönemin ruhunu yakalayamadı büyük ölçüde. Fakat avangart olana duyulan ihtiyaçtan ara form üretimler var. Miras kalanlar üzerinden eklemlenerek ilerliyorlar. Ki bu bile şu şartlarda harika.

‘BİZİM MÜZİĞİMİZDE RUH DIŞA DOĞRU GENİŞLEMİYOR’

Peki, Kürt müziği dönemin ruhunu gerçekten yakalamak zorunda mı?

Bu da tartışılır. Dönemin ruhu dediğimiz maruz kaldığımız pop kültürün güçlü debisine kapılıp gittiğimiz içindir. Bu debide çırpınıp direnen mi, debiye uyum sağlayıp akıp giden mi olmak istiyor üreten? Sanırım ben ikisini de deneyimlenmek istiyorum. Fakat gönlüm direnecek birilerinin hep olmasından yana ki pusulamız şaşmasın. Tarkovski der ki; “Doğu, ebedi gerçeğe daha yakındı. Ama Batı uygarlığı maddi hayat beklentilerini karşılayarak Doğu’yu yutuverdi. Bunu anlamak için Doğu müziğiyle Batı müziğini karşılaştırmak yeter de artar bile. Batı, “İşte, ben buyum!” diye bağırıyor.” Bana bakın! Dinleyin! Ben ben, ben… Oysa Doğu kendi hakkında tek kelime etmez.”

Yani bizim müziğimizdeki ruh dışa doğru genişlemiyor, içe doğru katlanarak genişleyen bir hacmi var. Hep içe konuşuyor. Kişinin kendisine konuşuyor.

‘KURDÎ ÜRETİMLER YAPMAK GAYESİNDEYİM’

Dünyada genel anlamda müzikte evrilme yaşandı/yaşanıyor. Sence Kürt müziğine bu evrilme nasıl yansıyor?

Ortadoğu’nun folkloru ve Kurdî harmonilerin etkisini taşımakla birlikte dünya müziğini domine eden Amerikan pop kültürünün de etkisini yaşıyoruz.Türler arasındaki çizgilerin neredeyse silikleştiği bir dönemdeyiz. Artık türlerden ziyade ‘mood’a (ruh haline) göre kategorize ediliyor şarkılar. Yani dünyada dijital müzik marketlerle birlikte albüm devri kapandı. Single veya maxi single (3-5 şarkıdan oluşuyor) şeklinde üretilip dijital platformlarda ve playlistlerde yerini alıyor. Şarkınızın gireceği listelere siz değil hedef kitlenin karar verdiği bir süreç bu. Biraz alışılmışın dışında kulağa kontrolü zor gibi gelse de esasen bu büyük prodüktörlerin kapısında değerlendirilmek için bekleyen şarkıcı ve müzisyenleri özgürleştirdi de. Yani internetle birlikte eski ‘Unkapanı’ kafaların devri de kapanıyor.

Yapımcı ve yayıncıya ihtiyacınız olmadan da siz dijital platformlardan ürettiğiniz şarkılarınızı yayınlayabilirsiniz. Bunun için distribütör bir şirket olan distrokid’i kullandım. Eminim daha da vardır. Bu süreçte Siya Şevê’nin solisti Gökçe’ye danışmıştım. Beni Sîmîr Rudan’a ve Agit Işık’a yönlendirdi. Sağolsunlar epey de bilgi verdiler. Buradan teşekkürlerimi bu centilmen beyefendilere iletmek istiyorum. Bilhassa Sîmîr Rudan’a çokça teşekkür ederim. Dijital platformlar ve PR için faydalı bilgiler ve fikirler verdi. Dijital platformlarla ilgili kafama takılan ve karşıma çıkan her sorunda yanımda oldu. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Kürtçe müziğin sektörel eksiklikleri olabilir ve fakat centilmeni çoktur. Bizde ‘rekabet’i karşılayan kelimemiz bile naif ve rekabetten uzaktır ‘Hemberî’ yani karşıdakini gözet. Hem kendini karşıdakini düşünerek toparlamak manasında ve hem de karşıdakini gözetmek olarak kullanıyoruz. Yani ‘hemberî’ yapmaktan söz ederken, dengeyi kurmaktan bahsediyoruz. Bu süreçte böyle lezzetli detayları da hatırlamak mutlu ediyor haliyle.

‘KÜRTÇE ŞARKI YAPACAĞIM ANLAŞILINCA İŞİN RENGİ DEĞİŞİYORDU’

Peki, bu süreçte karşılaştığın zorlayıcı başka deneyimlerin de oldu mu?

Amacım maxi single (3-5 şarkı) ile ve daha erken bir tarihte sizlere ürettiklerimi ulaştırmaktı. Fakat sponsor görüşmeleri öncesi büyük ilgi duyulurken yapılan toplantılarda Kürtçe şarkı yapacağım anlaşılınca işin rengi değişiyordu.

Kürt/Türk sponsorlar ve yapımcılar fark etmeksizin refleks aynen şöyle oluyordu, “Yani şimdi senin imajın ve vizyonun Ortadoğu için çok yeni. Türkçe yapsan daha çok tutar. Kürtler bile Kürtçe şarkılardansa daha çok Türkçe şarkıları dinliyor. Hem sadece Kürtçe olunca ayrıştırıcı olur. Toplumsal kucaklaşma adına hiç değilse Kürtçe Türkçe olsun sözler” gibi öneriler ile geldiklerinde “Türkçe yapmak istesem Türkçe yapardım. Belli ki kendi dilimde duygularımı ifade etmişim. Böyle istemiş, böyle sevmişim. Bunu görevim bilmişim. Bi de toplumsal kucaklaşmayı benim şarkım üzerinden neden yapıyoruz? Siyaset yapmıyorum ki şarkılarımda. Kaldı ki ben Kurdî üretimler yapmak gayesindeyim” dediğimde de elim boş başa döndüm. Baktım ki bu böyle olmayacak zamana yayarak kendi imkanlarımla yapmaya karar verdim. Ve bu deneyimlerle bir daha anladım ki Kurdî üretim yapanların işi cidden zor! Şimdiye kadar da direnip üretenlerin emeklerine enerjilerine sağlık.

Kürt müziğinde genel anlamda nasıl bir yer edinme hedefindesin?

Deneysel ve duygusu olan işler üretmek gayesindeyim. Dönemin yarattığı ihtiyaca cevap olabilecek bir yerde durup genç Kürt erkeklerine ve Kürt kadınlarına referanslar oluşturabilecek hikayeleri barındıran, duygular ile bağlayıcı ve birleştirici olan bir yerde durmak istiyorum. Dediğim gibi deneysel takılacağım ve belkide bir tarzda veya türde kalmayacağım. Allah utandırmasın.

Özellikle hangi Kürt sanatçıları dinliyorsun?

Ayşe Şan, Gülistan Perver, Şakiro, Şivan Perver, Ciwan Haco, Aram Tigran, Kamkara, Koma Amed, Koma Wetan, Siya Şeve, Tara Mamadova, Delil Dilanar, Rojda, Harun Elki, Simir Rudan, Agit Işık, Sakina Teyna, Mem Ararat, Bilind İbrahim, Hani, Yalda Abbasi, Chopy Fetah, Sheyda, Salah Ammo, Nanobeat şimdilik aklıma gelen ve severek dinlediklerim.

Gelelim sosyal yaşamına, ilk çalışmandan sonra hayatında değişiklik oldu mu? Oldu ise ne tür değişiklikler oldu?

Sosyal yaşantım yine aynı hep olduğu gibi değişen bir şey yok. İlk çalışmamdan sonra kendimden bekleneni verebilmek adına yeniden şan eğitimi almaya başladım. Ve epey dünya örneklerine kulak verdim. Harika işler yapılıyor. Fakat çok hızlı tüketiliyor. Bu biraz endişe verici. Xewna Berevaji’yi yayınlayacak sürece gelene kadar bir süreç var ki bu bir dolu değişiklik demek benim iç dünyamda…

Şimdilerde yazmış olduğum şiirlerimi yeni çalışmalarım için tekrar gözden geçiriyor, bazen de yenilerini yazmaya ve onları şarkı olarak duymaya çalışıyor ritimlerini araştırıyorum. Henüz üretim aşamasına geçmediğim 3 şarkılık vokal çalışmam var elimde. Tabii bunları dinleyiciye ulaştırmamın Xewna Berevaji kadar zorlu olmamasını ümit edip sponsor arayışlarıma devam ediyorum. Daha önce böyle dertlerim yoktu!

Ve tabii gündemimizdeki Covid-19 dışında başka da bir değişiklik yok.

Bulunduğun topluma göre marjinal ve farklı duruşunla mutlaka insanların sana dair kaba taslak bir tanımı vardır. Peki sen kendini nasıl tanımlıyorsun?

19, yüzyılın ruhunu ve duygusallığını taşıyan 21. yüzyılın bir bireyi olarak tanımlıyorum kendimi.

‘DUYGUSAL İLİŞKİMDE VE BAĞ KURDUKLARIMLA BİR YANIM FEODAL’

Bu tanımı biraz açabilir misin?

Marjinal bir imajım olduğunu söylüyorlar. Evet marjinal bir imajım var çünkü atalarım da marjinaldi. 21. yüzyıl için marjinalim ve fakat bu imajımın ilham kaynağı atalarımdır. Saçlarımı kazıtmam topraklarımdan gelmiş geçmiş Kürt kadınlarının ‘porkur’ ritüelidir. ‘Purkur’ ritüelini açmayacağım. Bilen biliyor, bilmeyen de araştırsın.Vücuduma dövmeler yapmam da marjinallik olarak yorumlanıyor ve fakat atalarım kadınlar da vücutlarına hikayeleri ve anlamları olan simgeler işliyorlardı.Yani ben onlardan çok da farklı değilim. Hatta içimde melesli bir kadın var dışımda dazlak ve dövmeliyken. Yaşantımda aynen böyle geleneksel fakat modern.

Ailemle, duygusal ilişkimde ve bağ kurduklarımla bir yanım feodal. Ve bundan da rahatsız değilim. Bilakis bu yanımı çok seviyorum. Çünkü 21. yüzyıl bireyi yanıma göre daha duygulu, romantik ve hisli hissettiriyor. Sanırım 19. yüzyıl yanım ve 21. yüzyıl yanım arasında çatışmalar yaşadığım içindir ki ailemi üzmemek adına ve onları üzmenin beni derinden üzeceği fikrinden ötürü mesafeli duruyorum. Bu karşı cins biriyle ilişki geliştirmem halinde de böyle. Çünkü seçtiklerim de bana benziyorlar. Bol dramalı, çok çatışmalı oldukça lezzetli ve fakat acılı oluyor. Acılı olmayabilirdi kıymeti bilinseydi.

Bi yerde şu yazıya denk gelmiştim “On dokuzuncu yüzyıl aşklarında, aradaki mesafe arzu ve tutkunun büyümesi için besleyici bir durumken, yirmi birinci yüzyılda ise s… edilme sebebidir” Bu söz 21. yüzyıl ilişkilerinin yüzeysel oluşunun bir özeti. Şimdilerde beni de rastladığımda çokça şaşırtan Zeynebam var hayatımda. Ve ancak bu kadar aynım olanla karşılaşabilirdim şu hayatta. Onu kendimi sevdiğim gibi seviyorum; hayvani ve şefkatle. Çünkü kendimi de aynen böyle seviyorum!

Tabii bu 21. yüzyılın bana yarattığı alandan ve argümanlardan da istifade etmediğim anlamına gelmiyor. İmkanlar dahlinde bütün nimetlerinden faydalanmayı da ihmal etmiyorum. Ne demiş Bro’nun (kardeş/kanka) biri “Bir daha mı geleceğiz dünyaya.”

‘TAVRINDA SEVGİDEN ESER OLMAYANLARIN NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ ÖNEMSEMİYORUM!’

İçinde bulunduğumuz toplumu göz önüne aldığımızda LGBTİ bireyi olup ve sıradışı imajınla yaşadığın topluma -çoğunluğu da Kürtler’den oluştuğunu sanıyorum- duruşunla kendini kabul ettirmiş gözüküyorsun. Bunu nasıl başardın? Ya da halen aklında acabaların var mı?

Saygılı, sevgili biri olduğum için sanırım kabule geçiyorlar. Düşüncesiz, kaba, nezaketsiz, tavrında sevgiden eser olmayanların da ne düşündüğünü önemsemiyorum. Bunun eğitimle veya entelektüel birikimle de hiçbir alakası yok. Eğitimli 21. yüzyıl insanlarından çok saçma efektler aldığım zamanlar da oldu çünkü. Cumhuriyetçi bir teyzenin bana yaklaşıp “ucubesin” dediğini unutmuyorum. Eğitimli elitist bir teyzeydi!

Bir gün Ağrılı çok yakın bir kız arkadaşım ailesiyle yaşadığı Avcılar’daki evine davet etmişti beni. Evlerine geçmeden önce Diyarbakırlı bir arkadaşının işlettiği kafeye kahve içmeye geçtik. O sırada arkadaşının annesi ve babası da evden oğullarına yemek getirmişler. Arkadaşım arkadaşlarıyla tanıştırırken anne ve babasıyla da tanıştık. Tabii teyze gözünü benden alamıyordu. Merak içinde beni inceliyordu “Bir şey sorabilir miyim kızım” dedi. Ben daha yanıtlayamadan oğlu rahatsız olacağımı düşünüp annesine kızdı. Ben de çocuğu uyardım “Benim yerime düşünmemelisin. Soru sormasından rahatsız olmadım. Ben de annenin yerinde olsam benim gibi bir kadını gördüğümde merak edip anlamak isterdim.Ve her ne soracaksa yanıtlamak istiyorum” dedim. Ortamın gerginliği kalktı ve teyze sordu. “Çok güzel bir kızsın neden saçlarını kazıtmışsın yavrum. Ve kafandakiler nedir” dedi. Ben de biraz kendimi ve biraz da yukarıda da yaptığım tanımları daha anlayabileceği şekilde anlatıp, yaşadığım acı kayıpların yasını tuttuğumu söyledim. İlgi ve şefkatle dinledi hikayemi.

Bazen gözlerinin parladığını, bazen de yaşardığını gördüm. Sonra yerinden kalkıp kafamı kucakladı “Benim kızım böylede güzel” diyip kafamdaki dövmelerimden öptü. Zaten annemi de özlemiştim, sarıldık. Benzer bir olayı da kısa film çektiğimiz Erzurum Tekman ilçesindeki Madrak köyünde konuğu olduğumuz ailenin büyükannesiyle yaşadık. Hele oradan ayrılmam çok ağlamaklı oldu. Büyükanneyle kopamadık. Sarılıp ağlaştık. “Burada kal benim kızım ol sen” demişti. Neden mi bu bağı kurduk? Çünkü biz farklı kuşaklardan kız kardeşlerdik. Aynı kültürün kızlarıydık. O bağı onlarla kurabilmiştim. Dahasıyla da kurabilirim. Bir hikayeniz varsa ve içinde duygular barındırıyorsa sizi kalbi olan herkes anlar ve sever.  (Kaynak: GazeteDuvar- Gülbahar Altaş)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.