Avukat Derya Yıldırım: Çocukların sesi olmalıyız
Zafer Tüzün/YENİGÜN HABER – 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından 1954 yılında belirlendi. 20 Kasım 1989, aynı zamanda Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildiği tarih. Bu tarih, çocukların haklarını küresel düzeyde güvence altına alan en önemli belgenin kabulüyle çok özel bir anlam taşıyor.
Çocuk hakları konusunda toplumsal farkındalığın artırılmasının amaçlandığı bu günde, söz sırasının çocuklarda olması gerekiyor. Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Derya Yıldırım, çocukların dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin eşit haklara sahip olduğu, güvenli ve sağlıklı bir çevrede büyümesi gerektiğini belirtti.
Derya Yıldırım, çocukların yararını korumayı, gelişimlerini destekleyecek uygun ortamları sağlamayı ve toplumsal duyarlılığın artmasının önemine değinerek şunları dile getirdi:
“Çocuk Hakları Günü’nün başlangıç sebebi savaş, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmekti. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi bu amaçla imzalanmış ve akabinde bugün Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Çocuk haklarının korunması için aslında dünya çapında genel geçer bazı hususlar var. Çocukların korunmaya muhtaç olması ve yasaların özellikle buna göre düzenlenmesi zorunlu bir haldir. Tabi burada sorumluluğu sadece aileye yüklemiyoruz. Bu noktada devletlerin de kabul ettikleri sözleşmeleri gerçekten uygulamaları, çocuklara karşı oluşacak herhangi bir tehlikede ya da bundan kaynaklı oluşacak bir zararı da gerçekten bir yaptırım uygulanması gerekir. Çocuklara karşı işlenen suçlarda indirime gidilmemeli. Çocuklar yaşam, eğitim, sağlık, ana dil ve kimlik hakkı devlet eliyle erişebilmeli.”
YASA VAR, UYGULANMIYOR
Türkiye’de çocukların eğitimi, sağlık koşulları, ekonomik durumu için uygulanan yasal düzenlemelere işaret eden Yıldırım, “Ülkemiz de BM’nin bir imzacısı ve bu konuda zaten kendi çocuk koruma kanunumuz mevcut. Ancak ne yazık ki bu yasaların uygulanmasında çok ciddi problemlerimiz var. Çocukları toplumdaki tehlikelere karşı gerektiği gibi koruyamadığımız gibi, eğitim ve sağlık haklarını da gerektiği gibi yerine getiremiyoruz. En basit haliyle, bir çocuğun eğitime erişimi için ailesinin desteği yetmiyorsa burada sosyal devlet olma gereği devletin devreye girmesi gerekiyor. Ekonomik koşulları iyi olmayan bir çocuk toplumun çok gerisinde kalıyor. Bu tartışılmaz bir durum. Yasalar da buna elverişli iken bunun uygulanmayışı bir ülkenin geleceğinin alenen tehlikeye atılması demektir.”
ÇOCUKLARIN SESİ OLMALIYIZ
Çocuklarla ilgili hazırlanan raporlara göre, 2024’ün ilk 8 ayında 516 çocuğun yaşam hakkı ihlal edildi ve 11 yılda en az 695 çocuk iş cinayetlerinde yaşamı yitirdi. Yıldırım, bu çocukların sesi olmamız gerektiğini söyledi ve şöyle devam etti:
“Yasaların gerektiği gibi uygulanması, çocuklara karşı gerçekleştiren suçlar da faillerin gereken cezayı alması, herhangi bir zarar halinde çocuğun devlet korunması altına alınması ve bu koruma esnasında ciddi bir destek görmesi çocuklara cesaret verecektir. Çocuk yalnız olmadığını anladığı anda kendi sesini duyabilecektir. Aksi halde sahipsiz olduğunu düşünüp kendi karanlığında yok olup gidecek.
YASAYA KARŞI DA KORUNMALILAR
Yaşanan tüm sorunlara yönelik genel bir değerlendirme yapmakta fayda var. Çocukların aslında yasalara karşı da korunması gerekiyor. Şöyle ki istismar mağduru bir çocuğa doğrudan çocuk pedagojisi eğitimi almayan bir hakimin soru sorması, çocuğu ciddi anlamda hırpalar. Zaten istismar mağduru olan çocuğa art arda sorulan sorular çocukta ciddi anlamda bir travmaya yol açıyor. ‘Sanık nerene dokundu, neden bağırmadın, ne şekilde oldu?’ gibi sorulara maruz kalıyorlar. Yargılama esnasında çocuğu suçlayıcı tavırlarla yaklaşılması toplum içerisinde gerçekleşen istismar olaylarında da çocuğun korkmasına yol açmaktadır.
HER ANLAMDA DESTEK OLUNMALI
Toplum zaten bu tarz bir olayı utanç olarak gördüğü için çocuk yetişkinlerin kendisine inanmayacağını düşüncesiyle susuyor. Öncelikle çocuklara inandığımızı, onlara güvenli bir alan sağladığımızı her anlamda yanında olduğumuzu hissettirmemiz gerekiyor. Ailesinden şiddet gördüğünde, ensest vaka yaşandığında veya zorla çalıştırıldığında kendisine güvenli bir alan bulması gerekiyor. Örneğin çocuk işçiliğinde bahsediyorsunuz, bu noktada çocuğun korunacağı, çalıştırılmayacağı ekonomik olarak gerekli desteği devlet tarafından sağlanacağını hissetmesi gerekiyor. Aksi halde yoksul bir ailedeki çocukta maddi destek sunma psikolojisinden kurtulamayacak ve kendini çalışmak zorunda hissedecek.”
Kaynak:ZAFER TÜZÜN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.