‘Uluslararası sözleşmelere uyulmuyor’
Çocuk istismarı davalarında uluslararası sözleşmelere uyulmadığını ileri süren Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Mehmet Emin Gün, “Suç işleyen bir devlet memuru ise yargılanması gerekirken mahkemede aklanıyor” dedi
YENİGÜN HABER - Dünya Sağlık Örgütü’nün paylaştığı rapora göre, 2019 yılında 2-17 yaşları arasındaki 1 milyara yakın çocuk, fiziksel, cinsel ya da duygusal şiddete maruz bırakıldı. Türkiye’de ise Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2016 verilerine göre, çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat arttı. Rapora göre 250 bin çocuk istismara uğradı. TÜİK’in 2019 verilerine göre suç mağduru olarak gelen 206 bin 498 çocuğun yüzde 15,2'si cinsel istismara maruz bırakıldı. Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Mehmet Emin Gün, çocuk istismarındaki yargı pratiklerini Mezopotamya Ajans’a değerlendirdi.
‘Toplumsal çürüme’
Çocuk istismarında son yıllarda yaşanan artışa dikkati çeken Gün, “Cinsel istismarın toplumsal bir sorun ve çürümenin görüntüsü olduğunu söylemek mümkün. Çocuk bedeninin işkence edilebilir ve iktidar kurulabilecek bir alan olduğu düşüncesi ile bu eylemler yaşanıyor. Aslında bu bir yetişkin şiddetidir. Nasıl ki kadın meselesini konuştuğumuz zaman erkeğin şiddetinden bahsediyorsak, çocuk meselesinde de yetişkinden gelen bir şiddet bahsetmek mümkün” diye belirtti.
‘Somut delil bahane edilemez’
Yargıdaki cezalandırma pratikleri “kötü yargılama” olarak yorumlayan Gün, faili yargılamada somut delil aranması tartışmalarına ilişkin şunları söyledi: “Faili tutuklamak için bir somut delil aranmalı çünkü tutuklama çok ciddi bir tedbir. Fakat üzerinde durmamız gereken şu, çocuğun beyanını neden somut delil olarak almıyoruz. Konuşabilen çocuk konuşarak, konuşamayan çocuk da kendisine yaşatılanları kağıda resmederek ya da yazarak anlatıyor. Bunlar tutuklama için yeterli bir delildir. Somut delil aranması yargı için bahane olamaz.” İyi bir yargılamanın kısmen de olsa bu vakaları azaltabileceğini belirten Gün, “En kötü yargı pratiklerini gördüğümüz davalar, failin devlet görevlisi olduğu davalardır. Yargının görevi, halk ve devlet arasındaki adaleti sağlamaktır. Hatta bazen halkı devletin karşısında güçlendirmektir. Oysa yargı, fail devlet kimliğini taşıyorsa, bu öğretmen, asker, imam olur, hemen onu koruma refleksine giriyor. Yargı bu aşamada kamu görevlilerini korumak adına kendini bir zırh olarak görüyor” dedi. “Devletin ‘kötü çocuklarını’ süsleyip güzel vitrinlere sunma çabası var” diyen Gün, “Bu davalar, suçların legalize edildiği tiyatro gösterisi haline gelmeye başladı. Suç işleyen bir devlet memuru ise yargılanması gerekirken mahkemede aklanıyor. Örnek verirsem, Siirt'te Molla Burhaneddin Medresesi olarak bilinen Tillo Yatılı Kuran Kursu'nda, çocuğa yönelik istismar vakası yaşandı. Olaya ilişkin bir günde iddianame hazırlandı. Bir savcı bir günde iddianame hazırlayabildi. Aynı savcı başka olaylarda iki yılda iddianame hazırlayamıyor. Aile ile nasıl bir ilişkisi var ise böyle bir şey hazırlanıyor ve muhtemelen dosya kapatılacak. Yargı bu pratiği ile kendini en kötü duruma düşürüyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye sözleşmelere uymuyor
Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve Çocuk Koruma Haklarına tamamen aykırı hareket ettiğini ifade eden Gün, “Çocuk mahkemesi savcı ve hakimleri bu konuda ağır ceza mahkemelerini aratır duruma gelmişler. Ben ağır ceza mahkemesi başkanının Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) beyanını esas aldığını gördüm, fakat bir çocuk mahkemesindeki hakimin bunu raporu esas aldığını görmedim. Sözde bunlar belli bir formasyon eğitim alan hakim ve savcılar” diye eleştirdi.
‘Çocuklar travmatize ediliyor’
Yargılamadaki eksiklerle devletin çocuğu yalnızlaştırmasının yanında ailelerin de çocukları yalnızlaştırdığına değinen Gün,“Ailenin de şikayetçi olmadığı ve aile bireylerinin dahil olduğu vakalar var. Dolayısıyla bu sistem içinde çocuk yalnız ve güvensiz kalıyor. Bu da çocuğun defalarca örselenmesi ve sürekli travmatize edilmesi demek. Kötü bir yargılama süreci ve çoğu zaman kötü bir aile desteği durumu bu aşamaya getiriyor. Mağdur bir çocuğun normalde haklarını savunması gereken 3 tane mekanizma var, bunlar ailesidir, yargı ve toplum mercileridir. Fakat üçü de çocuğu sürekli mağdur ediyor” diye belirtti. Çocuğa karşı işlenen suçlarda kanunların işlemediğini belirten Gün, “Nitelikli kişilerin çocuk alanında yer alması gerekir. Uygulanırsa çok iyi kanunlar var ama uygulanmıyor. Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi var fakat ona da uyulmuyor. Dünyanın en iyi kanunlarına da sahip olursanız olun eğer ki bunu uygulayacak makamlar bu hassasiyete sahip değilse bu hiçbir işe yaramaz, hava da kalır. Hakim ve savcıların daha hassas olması gerekir. Fakat iyi pratikler sergilemiyor” ifadesinde bulundu. (Haber Merkezi)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.