İbrahim Kaya yazdı: Düşten Uyanmak
Güneş dünya mesaisini yeni bitirmişti. Birazdan akşam olacak ve insanlar her zamanki monotonluğuyla meydanları boşaltacak, evlerine doluşacaktı. Kimse kimseyi görmüyor adeta herkesin rotası çizilmiş ve hergün aynı yoldan gidip geliyorlardı. İnsanlar o kadar yoğun ve bir o kadar da işinden bıkmıştı ki bir an önce mesaisinin sonlanmasını bekliyordu.
Sistemler ve bunların sosyal götürüleri altın çağını yaşıyordu. Sosyallik işe gidip gelme esnasında birkaç sokak ve meydandan geçerken yaşananlardan ibaretti. O kadar acımasız bir çark işliyordu ki hayallere ve düşünceye ket vurulmuş, kaf dağındaki anka kuşu uzun zaman önce terk etmişti bu şehri.
Adeta meydanlar gündüz vakitlerinde nefes alıyor gece olunca da bitkisel hayata girmiş bir hasta gibi hareketsizleşiyor ve ruhsuzlaşıyordu. Meydanlar insanlarla nevş-ü nema aynen bulur ama şüphesiz bu ruhsuzluk olduğu sürece bu sıradanlık ve günlerin tekrarı devam edecekti. O da insanların bu haline bakıp direnmeye çalışıyordu.
Çünkü henüz hayallerine prangalar vurulmamıştı.
Birdenbire sebebini bilmediği bir güç onu alıp götürdü öylece. Ama hep istediği yerdeydi el'an. Bülbüller adeta sahneye çevirmişti ormanı. Ve bir yandan da derenin o yumuşak şırıltısı duyuluyordu. Ormanın öte ucunda büyükçe bir bahçe ve içinde koşan çocuklar görülüyordu. Hayran hayran bakıyordu çocuklara. Birgün yürüyeceğinin hayallerini kuruyordu.
Aniden derin uykusundan uyandı. Meydanın bekçisiydi uyandıran. Birden farketti ki epeydir akşam olmuş ve sokaklarda tek ses yoktu. Herkes köşesine çekilmişti. Artık eve gitme zamanı gelmiş, bugünlük paydos etmişti. Ayakkabı boyamaktan yıpranmış küçük ellerini sandalyesinin tekerleklerine uzattı ve eve gitti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.