Demirtaş’tan yeni bir eser: “Leylan”
Selahattin Demirtaş’ın yeni kitabı Leylan, yarın okurlarla buluşacak.100 bin adet basılan romanın Genel Yayın Yönetmeni Emir Ali Türkmen, kitabın hem tarih hem güncel meseleleri işlediğini vegüçlü bir aşk hikâyesinin olduğunu söyledi.
Şehriban Eleftoz/YENİGÜN ÖZEL
DİYARBAKIR YENİGÜN - 2016 Kasım ayından beri Cezaevinde tutulan HDP’nin önceki dönem Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın üçüncü kitabı ‘Leylan’ okurlarıyla buluşuyor. “Seher “ ve “Devran” adlı öykü kitapları yayımlanan Selahattin Demirtaş, 300 sayfadan oluşan"Leylan" adlı romanı 100 bin adet basıldı. Yoğun ilgiden dolayı ön siparişlerin alındığı roman, Dipnot Yayınevi tarafından yayınlandı. Genel Yayın Yönetmeni Emir Ali Türkmen “Leylan”ı gazetemize anlattı. Romanın beklentilerinin çok üstünde bir ilgi gördüğünü ifade eden Türkmen, kitabın 100 bin adet basıldığını, kitap evlerine ve satış noktalarına kargo sevkiyatı yaptıklarını kaydetti.
Aşk hikâyesi güçlü bir roman
300 sayfa olan kitabın iki bölümden oluştuğunu ifade eden Türkmen, bölümler arasında bir geçirgenlik olduğunu, birinci bölümde ağırlıklı Diyarbakır ve sokakları ikinci bölümde ise İstanbul, Zürih, Şırnak ve Mardin’in ele aldığını söyledi.
Hem tarih hem güncel meselelerin işlendiği aşk romanı diyebileceğimiz, aşk hikâyesinin güçlü olduğunu belirten Türkmen,“Tabi ki romanın içerik ve biçiminin nasıl olduğuna okurlar karar verecektir. Kitapta bir kare kod var. Oraya Xêro Abbas'ın bir şarkısını koyduk.Dileyen okur bilgisayarında veya telefonunda dinleyebilecek. “ dedi.
Eşine ve çocuklarına ithaf
Demirtaş cezaevinde yazdığı “Leylan”ın eşi Başak Demirtaş ve çocuklarına ithaf etmiş. Kitabın arka kapağında şöyle diyor;
“Bu hayatta her şeyiyle güvenebildiğiniz en az bir kişi olmalı. Yoksa kendinizi hep yalnız hissedersiniz. İnsanların çoğu yalnızdır o yüzden, yapayalnız. Yaşananlar kelepir bir hayatın ikinci el versiyonu gibidir. Yaptığınız hiçbir şey size ait değildir, benliğinize, özünüze. Hayatınız, tümüyle güvensiz bir ortamın mecburen size yaptırdıklarından ibarettir.
Saf çocukluk halinizden geriye yüzünüzde ‘memur gülüşü’, dudaklarınızda ‘gammaz öpüşü’ kalır. Öptüğünüz yer kirlenir, güldüğünüz zaman herkes incinir. Elinizde etrafı yeşil dantelli beyaz bir mendil de yoksa temizleyemezsiniz hiçbir yerinizi.
“Ben Serap’ı böyle sevdim, en saf halimle, uzaktan”
Yaşadığımız bu kekre, nefes aldırmayan, “tuhaf” dönemin Diyarbakır’da başlayıp İstanbul’a, oradan Zürih’e uzanan ve Nusaybin’de sonlanan hikâyesi... Muktedirlerin kirli sırıtışlarına inat, hülyasının, serabının üzerine titreyen, acısını içinde koyultsa da yalan ve şiddet üzerine kurulu “zulüm makinesini” sabırla, mizahla, yoldaşça dayanışmayla, zekâyla maskara eden insanlar.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.