Diyarbakır’daki uzmanlar maden faciasını değerlendirdi
YENİGÜN HABER - Dicle Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kavak ve Fen Fakültesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kılıç, İliç’teki maden kazasına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, bölgede bundan sonra oluşacak tehlikeye dikkat çekti.
Prof. Dr. Orhan Kavak, bölgenin Türkiye’nin bitki türü açısından endemik, tektonik ve su rezervleri açısından en önemli yerler içinde bulunmakta olduğunu söyledi.
O bölgede altın araştırmalarının ve ayrıştırmanın şu anda dünyanın terk ettiği siyanürle yapılmakta olduğunu belirten Prof. Kavak, kimyasalların sadece siyanür değil, değişik kimyasal maddeler olduğunu, bunun 12-13 cinsten bahsedildiğini kaydetti.
“KİMYASAL İÇEREN TOPRAK, ÇEVREYE BİR ŞEKİLDE ZARAR VERMEKTEDİR”
“Kapasitenin de çok yüksek olması nedeniyle altının ayırımı tamamlandıktan sonra mevcut kalan, pasa dediğimiz toprağın içinde belirli kimyasal maddelerinde olduğu, başta siyanür olmak üzere o toprağın belirli bir yerde istiflenmesiyle yapay bir yamaç alanlar oluşturulmuş” diyen Kavak, şöyle konuştu:
“Şev dediğimiz gevşek malzemeden oluştuğu için daha sonra yağmur ve teknik hatalardan dolayı, deprem sarsıntısı olması nedeniyle veya orada dinamit patlatılması sonucunda o mevcut kütlenin, aslında orada sorunun nedeni şudur; mevcut yığılan pasaların düzgün şekilde istiflenmemesi. O şevinde alttan bağlantısı olmaması sebebiyle malzemenin tamamı aşağı kaymıştır. Kimyasal içeren toprak çevreye bir şekilde zarar vermektedir. Şu anda çalışmalar devam ediyor. Sonucun da, çevreye etkisinin minimum düzeyde azaltılması yoluna gidilmektedir.”
Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin bu yöntemden uzaklaşmış durumda olduğunu aktaran Kavak, “Şu anda ülkemizde 10-12 civarında altın araması yapılıyor. Maden araması, maden işletmeciliği, madenleri bir takım etkilere maruz bırakmak kötü bir şey değil. Sonuçta madenlere ihtiyacımız var. Ülkemizin, insanlarımızın ihtiyacı var. Endüstride, sanayide, silah sektöründe her alanda kullanıyoruz. Madenler olmadan yaşamı idame ettirmemiz mümkün mü? Değil. Ancak madenleri çıkartırken uygun teknikte ve uygun olanakta hiçbir canlıya zarar vermeyecek şekilde, çevresel faktörleri göz önünde bulundurarak, ÇED raporu ve özelikle deprem bölgesinden uzak noktada aramamız lazım” dedi.
“ÖZELİKLE ÇED RAPORUNU DİKKATE ALMAK LAZIM”
Madenlerde yer seçimi yaparken bir takım kriterlere dikkat etmek gerektiği altını çizen Kavak, “Özelikle ÇED raporunu dikkate almak lazım. Çevresel etki değerlendirme raporu diyoruz. Çok kapsamlı bir şekilde yapılması lazım. Bir maden ocağı yerine karar verilirken önce bir araştırma yapılır. Jeolojik araştırmadan sonra arama ruhsatı alınır, sonrasında da işletme aşamasına geçilir. Bu aşamalar hepsi bir birinden farklı özelikte ve farklı değerlerdedir. Bu aşamaların kural, kaide, şartlarına uymadığımız zaman maalesef yarın öbür gün daha ciddi kazalarla karşılaşmamızı engellemek mümkün olamamaktadır “ ifadelerinde bulundu.
Prof. Dr. Ahmet Kılıç ise, siyanürle maden arama, dünyanın pek çok yerinde madencilik çalışmaları olduğunu, bu şekilde doğada Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), Kanada’da, Almayan ’da olmadığını, asla izin verilmediğini vurguladı.
“BU ETKİ ONLARCA YIL SÜRMESİ BEKLENMEKTE”
Ciddi tahribata neden olduğunu dile getiren Prof. Kılıç, “Bu tahribat da bir kere toprağın bünyesine girdiği için oradaki bitki örtüsüne, o bölgedeki hayvan popülasyonlarında ciddi kayıplar yaşanır. Ve özelikle bitkilerde, bunların genetik yapısında da ciddi bozulmalar beklenir. Bu etki onlarca yıl sürmesi beklenmekte. Zamanında yapılan uyarılar dikkate alınsaydı bu tür faaliyetler ve facialar yaşanmazdı. Özelikle ilgili alanda uzmanları dikkate almamız lazım. Hayvanların büyük bir kısmı artık bu bölgede yaşama şansını kaybetmiştir, kaybedecektir de. Bunun ne kadar süreceğini de bilmiyoruz” diye konuştu.
DNA yapısında bozulma olacağını söyleyen Prof. Kılıç, “Bu facia diğer alanlara kötü örnek olsun, ders çıkartmamız lazım. Bu girişimleri tamamen kontrollü ve denetimli yapmamız lazım. Bölgemiz 3 kıta arasında. Asya, Avrupa ve Afrika arasında. Burada da çok nadide türler var. Bu türlerin barındığı yer Anadolu. Bizim burayı korumamız lazım” ifadelerine yer verdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.