Diyarbakır ve Bölgede çölleşme tehlikesi!
Artan sıcaklıklar, kuruyan göller, barajlar, tropikal iklimlerde yaşayan canlı türlerinin görülmesi, göçmen kuşların göç etmemesi gibi gelişmeler Doğu ve Güneydoğu’da kuraklığın geldiği boyutu gösteriyor. Uzmanlar, kuraklık nedeniyle yer altı sularının bilinçsiz şekilde kullanıldığını, bunun ileride dev obruklara yol açabileceğine dikkat çekiyor.
Diyarbakır ve bölgede yaşanan kuraklık yüzde 80 verim kaybına neden olduğunu belirten uzmanlar, çölleşme tehlikesine dikkat çekerken, kurak tarım alanlarında yeraltı sularının bilinçsizce kullanımının dev obrukların oluşmasına zemin hazırladığı belirtildi.
Dünya çapında yaşanan iklim değişikliği sorunu her geçen gün Türkiye’yi de etkisi altına alıyor. İklim krizi olarak öne çıkan çevresel sorunlar aşırı sıcaklar, kuruyan göller, nehirler canlı yaşamı için de ciddi tehdit oluşturuyor.
Dünya Bankası’nın Eylül ayında yayımladığı ‘İklim Göçü Konusunda Harekete Geçmek’ raporuna göre dünyada 2050 yılına kadar 216 milyon kişi, su, gıda kıtlıkları ve aşırı sıcaklar nedeniyle göç etmek zorunda kalacak.
Doğal afetler arasında en kritik afet olarak öne çıkan kuraklık, Türkiye için de ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı 2021 yılı kuraklık haritası raporuna göre, Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere ülkenin doğusu, güney Ege ve Aksaray ‘olağanüstü kurak’ kategorisinde yer alıyor.
Raporda bölge illeri ise şiddetli kuraklık yaşayan iller arasında. Rapora göre, Iğdır ve Kars çevresi dışında kalan illerde yıl genelinde “şiddetli kurak” yaşanıyor.
‘Betonun iklim krizindeki etkisi yüzde 10’
Bölgede yaşanan kuraklığı araştıran Çevre Aktivisti Dr. Zeki Kanay, son yıllarda bölgede yaşanan iklim değişikliğine ilişkin şunları söyledi: “Ormanlık alanları tıraşlayarak maden çıkarıyorlar. Yerleşim yerleri, betonlaşma ile tarımsal alanlar yok ediliyor. Betonun iklim krizindeki etkisi yüzde 10 civarı olarak hesaplanıyor. Son yıllarda dünya ısısı 2-2,5 derece arttığı tespit edildi ve bu durdurulamıyor. Eğer biz doğaya karşı bu vahşice faaliyetleri durdurmazsak iklim krizi daha da şiddetlenecek ve bazı bölgeler canlılar için yaşanmaz bir hale gelecek. Dünya üzerindeki bu faaliyetlerin etkisi bölgesel olarak da açığa çıkıyor. Bölgemizde de bunun etkilerini yaşıyoruz.”
Kuru tarım bitme noktasında
Kanay, iklim değişikliğinin bölgedeki etkilerini şöyle değerlendirdi: “Kavun, karpuz, susuz yetişebiliyordu, susam ekilebiliyordu. Ama son yıllarda susuz tarım yapılamayacak duruma geldi. Sulak alanların kuruduğunu, göllerin, sazlıkların gittikçe kuruduğuna tanık oluyoruz. Orman yangınları, HES ve barajların yaygın şekilde yapılması, nehir akış sisteminin bozulması, suların biriktirilmesi nemin oranını yükseltiyor. Nem oranının yükselmesi iklimi de etkiliyor. Yağış rejiminin bozulmasına neden oluyor. Kurak iklim olduğu için daha önce buraya adapte olan domates, üzüm ya da başka bitkiler bu neme adapte olamıyor ve mantar gibi hastalıklar ortaya çıkıyor. Verim düşüyor, ürün alınamıyor”.
‘Bölge iklim krizi ile karşı karşıya’
İklim değişikliğinin bölgedeki canlı popülasyonuna etkilerini değerlendiren Kanay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çarpıcı bir örnek daha var. ‘Junonia orithya’ diye bir kelebek türü var. Bu kelebek türü normalde tropikal iklim kelebeğidir. Hindistan, Mısır gibi ülkelerde yaşıyor. Bu kelebek türü 2014 yılında Dicle Vadisi’nde bir hocamız tarafından tespit edildi ve ‘Dicle Güzeli’ adı verildi. 2014 yılından bu yana yaygın bir şekilde görülüyor. Bu da iklimin değiştiğini gösteriyor. Yine Diyarbakır-Bismil arasında leylek kolonisi var. Dünyada en büyük leylek kolonisi olarak kabul ediliyor. Burada bazı leyleklerin artık göç etmediğini görüyoruz. Normalde leylekler göçebe kuşlardır. Bu da tamamen iklim değişikliğine bağlı. Yine sulak alanlar, göller, nehirler kuruyor. Geçtiğimiz günlerde Bismil’de bir göl daha kuruduğu haberini aldık. Deve Geçidi Barajı’nda sular çekiliyor ve her geçen yıl daha da kuruyor. Ağaçların bile kuruduğunu görüyoruz. Tüm bunlar iklim krizi ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.”
Göller kuruyor, çölleşme başladı
Bölgenin şiddetli kuraklığın etkisinde olduğunu ifade eden Kanay, “Gelecekte daha dramatik bir hal almaya başlayacak. Orta Asya’da Aral Gölü diye devasa bir göl kurudu. Bilinçsiz sulama sonucu oldu bu. Pamuk, mısır üretimi yapılarak bu gölün suyu kullanıldı. Van Gölü’nde de durum içler acısı. Gölün suyu giderek çekiliyor. Diyarbakır’da da durum aynı, göller kuruyor, baraj suları çekiliyor. Yağış da az olduğu için gölleri besleyen su kaynakları giderek azalıyor. Urmiye Gölü’nün gibi göllerin kuruması çölleşme riskini de arttırıyor. Çölleşme sonucu rüzgarla oluşan toz fırtınaları oluşuyor bu tozlar başka bölgelere taşınıyor. Bölgemizde toz fırtınaları eskiden çok yaygın değildi ama son yıllarda yoğun toz fırtınalarını görüyoruz. Bazen gündüz ortası güneşi bile kapatabiliyor” diye konuştu.
Kurak alanlarda yüzde 80 verim kaybı
Bölgedeki kuraklığın tarıma etkisine ilişkin de Kanay, şöyle konuştu: “İki yıldır bölgemizde yüzde 80-90 oranında bir verim kaybı var. Geçen sene verim kaybı yüzde 90’dı. Bu Tarım Bakanlığı’nın tespitli verileridir. Bu yıl da Diyarbakır çevresinde yüzde 80 oranında bir verim kaybı meydana geldi. Normalde kurak bölge olduğu için susuz tarım yapılabiliyordu. Mercimek, nohut gibi ürünler yıllardan bu yana ekilebiliyordu ve verim de alınıyordu. Ama son zamanlarda bu yağış rejiminde azalmaya bağlı olarak topraktaki nem oranı da düşüyor. Bitkileri besleyecek oranda su kalmıyor. Bu da bitkilerde verim kaybına neden oluyor” şeklinde konuştu.
‘Diyarbakır ve Mardin ovasında obruklar meydana gelebilir’
Kuru tarım alanlarında cazibe sulamadan yararlanamayan çiftçilerin yeraltı sularını bilinçsizce kullanmalarından dolayı oluşan tehlikeye işaret eden Kanay, şunları söyledi: “Kuru tarım yapamayınca çiftçiler sondaj ile yer altı suyunu kullanıyor. Bu sefer sulu tarım yapıyor. Sulu tarım da havada nemin artmasına, iklimin daha da değişmesine neden oluyor. Yeraltı sularının azalması, daha derine çekilmesi riski var. Konya’da olduğu gibi belki ileride bölgemizde Diyarbakır ovasında ya da Mardin ovasında obruklar meydana gelebilir. Bu şekilde risk kriz katlanarak artıyor. Yer altı sularının azalması nedeniyle bazı yerlerde kuyuların da kuruduğunu duyuyoruz.”
‘Yağmur suyu hasadı yapmamız lazım’
Kuraklığa karşı alınacak acil önlemlere ilişkin olarak da Kanay, yetkililere çağrıda bulunarak, “Buraya binlerce yıldır adapte olan tohum türlerinin kuraklığa dayanıklı tohumların geliştirilmesi ya da var olanların yaygınlaştırılması gerekir. Başka da bir çözüm yok. Suyu verimli kullanabilecek metotları geliştirmemiz lazım. Belki yağmur suyu hasadı yapmamız lazım. Belki nehirlerdeki atık suları arıtarak tekrar kullanılabilmesi gerekiyor. Yani bir çözüm geliştirmemiz lazım. Şuan izlenen bu yol ile bu sorun çözümsüzdür. Kriz daha da büyüyecek” ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.