Cemaatlerin temel hedefi çocuklar
Heval Simge KILAVUZ / YENİGÜN ÖZEL - Diyarbakır Barosu Çocuk Koordinatör Üyesi Avukat Mehmet Işık, Türkiye’deki dini cemaatlerin oluşumuna, denetimine ve çocuğa yönelik istismara ilişkin Yenigün’e açıklamalarda bulundu. Son olarak Şanlıurfa’da 12 yaşındaki bir çocuğun, dini eğitim verilen özel bir kursun ahırında şaibeli ölümüyle dini cemaatlerin varlığı kamuoyunda tartışmaya neden oldu. Ülkedeki cemaatlerin sayısı kimse tarafından bilinmediğine dikkat çeken Av. Mehmet Işık, “Türkiye’de en yetkin kişisinde bile bu cevap yoktur. Cemaatler özü gereği gizli yapılandırmalardır. Gizli yapılanmadan kastım ‘gizli bir iş çevirmek’ değil ama birçoğu kayıt dışıdır. Bir de tüm bunların yanında eğer denetime de tabi olmadıklarını düşündüğümüzde bu cemaatlerin sayısal olarak bir rakam vermemiz imkan dahilinde değil” dedi.
‘KURTULUŞA GİDEN EN DOĞRU YOL OLARAK GÖRÜYORLAR’
Av. Işık, cemaatlerin ve din eğitim verilen kurumların varoluş nedenselliğine dair görüşlerini ve ne şekilde ayakta kaldıklarını şu sözlerle anlattı:
“Bu oluşumlar İslami bir referansla, cemaati kuran şahsın veya o cemaati kuran ailenin etrafında kümelenmelerinden ibarettir. Bu cemaatlerin, bu şahısların din temelli dini referansları güçlü olduğu için herkes onlara bir şekilde kurtuluş gözüyle bakıyor ya da kurtuluşa giden en doğru yol olarak görüyorlar. Tabi herkese aynı unsuru yükleyemezsin ama ‘inancı’ körükleyen en büyük sebep tabi ki yine yoksulluk. Cemaatler için ne hedefliyorlar sorunuzu düşününce; onların ne hedefledikleri çok ortada olan bir şey. Hepsini bir tencereye koyup kaynatmak değil niyetim ama bu cemaatlerin hiçbirini maddi kaygılardan ya da maddi ihtiyaçlardan ayrı maalesef tutamayız. Hepsinin ortak noktası gelip dolaşır paraya dayanır. Paranın olmadığı ya da paranın söz sahibi olmadığı bir cemaat yok. En güçlü İsmail Ağa Cemaati de para üzerine döner, Şırnak’ın bir ilçesinde 20 kişilik cemaatte ekonomik bir döngüye sahiptir. Bu parayı veren çevre kimdir; yine onlara ihtiyaç duyan, onları doğru yol olarak görüp, peşlerinden giden yoksul ailelerdir. Aslında yoksul aileler doğru yola ulaşmak için kendilerinin finanse ettiği bir oluşumun arkasındalar ama kendi başlarına ‘bir’ koydular mı havuzda, denizde belli değil ama binlerce kişinin ‘bir TL’ koyduğu cemaat artık güvenilir ve doğru yol olma iddiasını güçlendiren bir yapı oluyor. Bir de siz bu cemaatleri destekleyen zekattan, adaklardan, kurbanlardan, bağışlardan ayrılmış veya bunları toplanmasının haram olduğunu, helal olmadığını söyleyen, öğütleyen bir cemaat göremezsiniz. Cemaatler, devletin nasıl vergiler üzerinden ekonomiyi döndürüyorsa, cemaat tarzı kuruluşlar da bunun üzerinde döner, dönmek zorundadır. Başka bir şekilde yaşayamaz, yaşamasının anlamı olamaz.”
‘CEMAATLER ÇOCUK İŞÇİ ÜZERİNDEN YÜRÜR’
Cemaatlerin çocuklara yönelik yaklaşımını anlatan Av. Işık, çocukların işçi olarak çalıştığına dikkat çekerek, bir cemaatin temel hedefinin çocuklar olduğunu görüşünü şöyle aktardı: “Çünkü bir çocuğu siz hamur edasıyla istediğiniz gibi yoğurabilirsiniz. Bir çocuk size itiraz edecek en son gruptur ve çocuk kırılgandır. Kurum olarak, devlet olarak en çok itiraz ettiğimiz; cemaatlerin çocuk işçi denizi olmasıdır. Cemaatler çocuk işçi üzerinden yürür; kaldı ki eğitimini sağlayacaklar diye ya da bu referansı gösteren meşrulaştırma zeminidir çocuk. ‘Biz çocuğa Allah’ı, peygamberi tanıtıyoruz’ denilince; artık toplumsal, sosyolojik bir itirazı da önünü önceden kesmiş oluyorlar. ‘Siz bir çocuğun Kur’an-ı Kerim öğrenmesine karşı mısınız!’ denildiği zaman; ben, Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü olarak susuyorum. Çünkü dini referans çok güçlü bir şey; iktidarı belirler, dünyadaki güç dengelerini belirliyor. Cemaate teslim edilen çocukların tümü dini eğitim almaları için gönderildikleri düşünülüyor, öyle görünüyor; ama orada ne kadar çocuk olduğunu bilmek ya da bu sayıyı araştıracak bir eyleme girmek mümkün değil; cemaatlerin tamamı kayıtlı olmayan cemaatler. Bu kayıtlı olmayan cemaatlere çocuklarını gönderen aileler, bu cemaatlerin resmi bir yapıya sahip olup olmadıkları hakkında bir şartları yok, kaygıları dahi yok. Hatta cemaatin devletten uzak olmasını isterler. Cemaat çünkü dini referansın millisi, resmisi onlar için doğru değildir. Onlar için dini referans diyanettir. Diyanetin de verdiği bilginin yüzde yetmişi yanlıştır. Cemaatçi aileler, devletin resmî ideolojisini değil, Allah’ın resmi öğretilerini çocuklarına öğretmelerini isterler. Peki bu çocuklar nerede yaşıyor? Kimse bilmiyor, kendileri dahi bilmiyor. Yatılı yurt denen bir garabet var, lağım çukuru var. Çocuk orada boğuluyor, nefessiz kalıyor, çocuğun çığlığını kimse duymuyor. Bir ülkede bir çocuğun çığlığını duymuyorsanız, o ülkede yaptığınız hiçbir sosyal sorumluluk projesinin anlamı yok.”
‘CEMAATLERDE YAŞAYAN ÇOCUKLARIN ÇIĞLIĞINI EN SON DUYUYORUZ’
Şanlıurfa’da 12 yaşındaki Abdulbaki Dakak’ın, gönderildiği kaçak medresenin yanındaki ahırda asılı halde bulunduğu olayını değerlendiren Av. Işık, cemaate kalan çocukların çığlığı duyulmadığını söyledi. Av. Işık, “Önceki gün Şanlıurfa’da, dini eğitim gördüğü cemaatin yakınında ölü bulunan bir çocuğun dosyasını okuduk; baba şikayetçi değil. Hiç şaşırmadığımız bir diğer şeyde; cemaatin resmi kaydı yok. Biz kaydının yapılmadığı, denetiminin yapılmadığı bu tür cemaatlerde yaşayan küçük çocukların çığlığını ne zaman duyuyoruz. En sonda duyuyoruz; adliyede, polis karakolunda, savcılıkta. Emin olun milyonda biri geliyor oraya, çünkü çocuklar da aileler de dini görevliler de bu işin suç olduğuna inanmıyorlar. ‘Bu bir suç değildir’ diyorlar. Eğer bir yerde suç yoksa toplum da bunu kendine inandırmışsa cezayı aramakta, cezalandırma amacında gitmekte ayakta durmayan bir şey oluyor. Biz bu ailelerin bilinçsizliğinin yanında bir de bu işin temel sebebi, yoksulluğu da koyduğumuz zaman ailelerin çocuklarını gönüllü olarak bir cemaate teslim etmesini normal görüyoruz. Biz buna şaşırırsak, çocuklar ne yapsın. Öncelikle bir doğrunun altını çizelim; cemaate teslim edilen çocuk, cemaate özgülenmiş bir çocuktur. Cemaatler amacı, istekleri, hedefleri doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Bunun için de çocuk işçiliği de vardır, bunun içinde dini eğitim müfredatı da almak vardır, bunun içinde sosyal kişiliğini oluşturmak da vardır, çünkü aile çocuğu cemaate verdiğinde zaten bunun farkındadır. Peki bu çocuğun, çocuk yaşta olmasının yanında bir de bunun kimsenin denetlemediğini, kimsenin gözetmediğini ve özellikle tamamına yakının kaçak olduğunu düşünün” diye konuştu.
ÇOCUKLARA YÖNELİK İHLALLERDE KAMUOYU OLUŞMALI
Çocuklara yönelik şiddet ve istismar gibi olaylarda kamuoyu oluşunca yargı alanında önemli sonuçlar elde ettiklerini aktaran Av. Işık, “TCK’mızdaki düzenlemeler, çocuk istismarı dosyaları için çok etkin düzenlemeler. Dünya’da, Avrupa’da standart üstü düzenlemelerdir. Çocuğu ve kadının haklarını en yüksek seviyede gözetir, ama bu uygulamada öyle değil çünkü çoğu uygulamayı yapanlar bu toplumun sosyolojisinin bir parçası. Sosyolojisinden ve değerlerinden vazgeçemeyen kişi, kanunu çok sağlıklı bir şekilde uygulamayacağı apaçık. Kanunu, mahkemeyi harekete geçirecek şeylerden birisi tabi ki, ‘kolluktur.’ Kolluğun, işini çok iyi yapması lazım. Çocuğun yüksek yararını ve menfaatini gözeterek iş yapması. Bu işi hakkıyla yapan bir kolluk, çocuk izleme merkezlerindeki, çocuğun ifadesini dinleyen psikoloğu bile cesaretlendirir. Psikolog da çocuğun istismar saatini, gününü, şeklini ve zanlısını ortaya çıkaracak bir rapor çıkartır. Bu rapor o kadar güçlüdür ki, çocuk savcısını aynı anda, aynı saniyede harekete geçirir ve hiçbir mazeret olmadan şahıs tutuklanır. Yargıyı harekete geçirmek için yeterli olmasa da bizim gibi, hak temelli çalışan ya da gönüllülük esasına çalışan meslek örgütleri de bir kamuoyu oluşturduğu zaman çocuğa yönelik tüm şiddet, istismar dosyaları hak ettiği gibi sonuçlanabiliyor. En azından cezasızlık politikasıyla sonuçlanmıyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.