‘Adaletin gerçekleştiği bir yıl diliyoruz’

‘Adaletin gerçekleştiği bir yıl diliyoruz’
Diyarbakır Barosu’nun ‘Adli Yıl’ açılışı dolayısıyla adliye önünde yaptığı açıklamada konuşan Baro Başkanı Nahit Eren, Türkiye’de adalet...
Diyarbakır Barosu’nun ‘Adli Yıl’ açılışı dolayısıyla adliye önünde yaptığı açıklamada konuşan Baro Başkanı Nahit Eren, Türkiye’de adalet sorununun sürdüğünü savunarak, “Toplumun adalet beklentisini karşılamakla görevli yargı, geçen adli yılda da bazı kararlarıyla toplum vicdanında ciddi rahatsızlıklar yaratmıştır. Adli yılda başta ebedi baro başbakanımız Tahir Elçi cinayetinin aydınlatılacağı, yargı ve mesleki sorunlarımızın çözüme kavuşacağı, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygının tam olarak sağlandığı herkes için adaletin gerçekleştiği ve bütün dünyada barışın hakim olduğu bir yıl olmasını diliyoruz” dedi

Süleyman Özdemir / Diyarbakır Barosu; Adli Yıl açılışı dolayısıyla Diyarbakır Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.  Burada açıklamayı Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren okudu. Eren, açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Geçen yıl adli yıl açılışı vesilesiyle, tam burada, bu Adliye Binasının önünde toplumsal, hukuki, yargısal ve mesleki sorunlarımızı kamuoyuyla paylaşmıştık. Yeni adli yılda insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygının sağlandığı, adaletsizliklerin sona erdiği, yargının kurucu unsuru olan savunmaya hakkettiği saygının gösterildiği,  savunmayı temsil eden avukatlara ve örgütlü yapısı olan barolara yönelik soruşturma tehditlerinin, baskıların ve her türlü şiddetin son bulması dileğinde bulunmuştuk. Ne yazık ki, geçtiğimiz bir yılda Türkiye’de toplumun hak ve adalet sorunu bütün ağırlığıyla varlığını sürdürdüğü gibi, mesleğimize yönelik saldırılar ve sorunlar da artarak devam etmiştir. Toplumun adalet beklentisini karşılamakla görevli yargı, geçen adli yılda da bazı kararlarıyla toplum vicdanında ciddi rahatsızlıklar yaratmıştır. Toplumun yargıya olan güveninde ciddi bir gerileme yaşanmıştır. Türkiye’de, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı her dönemin kronik sorunu olmuştur. Oysa her fırsatta belirttiğimiz üzere demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumda, bireyin ve toplumun en temel güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır. Geride bıraktığımız yıl, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlenmesi bir yana, yargının içinde olduğu içler acısı durum bütün çıplaklığıyla kendisini göstermiştir. Siyasal iktidar ile uyumlu yargı pratiği geliştiren yargı mensupları ödüllendirilip terfi ettirilirken, iktidarı tatmin etmeyen kararlara imza atanlar görev yerleri değiştirilerek cezalandırılmıştır.”

‘Yargı kararlarının icrası hukukun üstünlüğünün gereğidir’

Yargıya ve siyasal iktidara seslenen Eren, “Yargılama faaliyeti yapan ve adaleti yerine getirmekle görevli mahkemelerin, yani yargının her türlü otorite ve güç odağından bağımsız olmadığı, tam bir tarafsızlık içinde görevini yapmadığı bir düzende; ne bireyin güvenliği ve özgürlüğünden ne de toplumsal barıştan söz etmek mümkündür. Yargı, devlet ve iktidardan bağımsız olması gerektiği gibi; resmi veya gayri resmi her türlü ideolojik, politik düşünce ve inançsal eğilimlerden de bağımsız olmak zorundadır. Bir hukuk devletinde kabulü mümkün olmayacak şekilde zorunlu yargı yetkisi kabul edilmiş AİHM’nin kararlarını uygulamamaya yönelik ısrar hala devam etmektedir. Yargı kararlarının icrası hukukun üstünlüğü ilkesinin gereğidir. Kişiye, yere ve zamana göre yargı kararlarını uygulama veya uygulamama yönünde geliştirilen anlayış ülkede hukuk güvenliğine verilen önem derecesine işarettir” dedi.

‘Hak ihlallerinin arttı’

Hak ihlallerinin arttığını ileri süren Baro Başkanı Eren şunları kaydetti;

“Geçen bir yıllık süreçte insan hakları ihlallerine, kadın ve çocuğa yönelik şiddete, kadın cinayetlerine dair söylenecek çok şey bulunmaktadır. Ancak yargının, İstanbul sözleşmesinden çekilme kararına yönelik açılan davalarda vermiş olduğu kararla yaşam hakkına ve kadın cinayetlerine bakış açısını bizlere göstermiştir. Sözleşmeye dönüş için hukuk mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğimizi herkesin bilmesini isteriz. Maalesef ülkede temel hak ve özgürlükler alanına yönelik müdahale ve daralma bu dönemde de hız kesmeden devam etmiştir. Özellikle Ceza İnfaz Kurumlarından hasta mahpusların sürekli hale gelen ölüm haberlerine karşı yargının ve yetkililerin sessizliği kaygı verici boyutlara gelmiştir. Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki insanın en temel hakkı “yaşam hakkı”dır. Bu hak hiçbir koşul ve durumda engellenemez ve askıya alınamaz. İnsanların, bulundukları her ortamda insan onuruna yakışır bir yaşam sürmeleri bütün insan hakları metinlerinin temelini oluşturur. Yaşam hakkının korunmasının temel kriterlerinden biri de kişinin sağlık hizmetlerine ayrımsız ulaşabilmesi, yani “sağlık hakkı”dır. Kişinin hapsedilmiş olması onun sağlık hakkını ortadan kaldırmamaktadır. İnfaz erteleme sürecinde adli tıp kurumunda muayene edilmek üzere hazır edilen 80 yaşındaki Makbule Özer’e ilişkin, kurumda Kürtçe tercüman olmaması nedeniyle işlem yapılmaması sağlık hakkının ihlaline dair son çarpıcı örnektir. Adli yıl açılışı vesilesiyle bir kez daha bu can yakıcı sorunun çözümü konusunda Adalet Bakanlığını ve yargıyı göreve davet ediyoruz. Sorunun çözümüne katkı sunmak için Adalet Bakanlığına yapmış olduğumuz randevu talebine en kısa sürede olumlu cevap verilmesini diliyoruz.”

‘Yeni adli yılda ifade ve basın özgürlüğüne saygı bekliyoruz’

İnsanlar, yaşam tarzları ve düşüncelerinden dolaylı soruşturmalara maruz kaldığına işaret eden Eren, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu soruşturmalarda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlal eden orantısız tedbirler uygulanmakta ve yargılamalar neticesinde de ağır cezalara hükmedilmektedir. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel değeridir. İfade ve medya özgürlüğünün yargı tehdidi ile baskılandığı, ifade özgürlüğünün araçlarından olan toplanma ve gösteri özgürlüğünün engellendiği bir yerde demokrasiden söz edemeyiz. Geçtiğimiz adli yılda Türkiye’nin dört bir yanında ifade, toplanma ve gösteri özgürlüğü hakkının mülki amirlerce keyfi sebeplerle engellenmesine, kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanmasına, onlarca basın mensubunun mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklanmasına tanıklık ettik. Yeni adli yılda ifade ve basın özgürlüğüne saygı bekliyor, Diyarbakır Barosu olarak başta özgürlükler alanına ve demokratik kazanımlara yönelik yapılan bu tür müdahalelere karşı, geçmişten gelen hak temelli mücadele pratiğimizle karşı koymaya devam edeceğiz. Tehlikeli gördüğümüz ve dikkat çekmek istediğimiz bir konuda son süreçte Kürt kimliği ve Kürtçe dilinin kullanımı nedeniyle sıklıkla, nefret söylemine ve saldırılara maruz kalınmasıdır. Şiddet ve kutuplaştırıcı dilin kullanılması, nefret içerir ırkçı saldırıların oluşumuna etki ettiğinden bu dilin terk edilmesi, yargını da bu tür saldırılarda etkin bir rol üstlenmesi gerekliliğin hatırlatıyoruz.”

‘Angaryaya sessiz kalmayacağız’

Avukatların çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin olarak da Eren, “Hiç şüphesiz her adli yıl açılışında, bireylerin hak ve adalet mücadelesinin en temel ve vazgeçilmez unsuru olan avukatların ve avukatlık mesleğinin sorunlarının çözümüne dair beklentilerimizi ve taleplerimizi de dile getiriyoruz. Başlarken de belirtiğimiz üzere mesleğimizin sorunları da her geçen gün büyüyerek ağırlaşmaktadır. Bir yandan kaliteli bir hukuk eğitimi sunamayan ve sayıları her gün giderek artan hukuk fakülteleri, diğer yandan meslektaşlarımızın ekonomik sorunları avukatlık mesleğinin geleceğini tehdit etmektedir. Neredeyse her gün ya yeni bir düzenleme ile ya da yargının bir kararıyla avukatların kazanımları ellerinden alınmakta, mesleki faaliyet alanı daraltılmaktadır. Yürütme ve yargı el birliğiyle avukatları güçsüzleştirerek etkisiz kılmak, avukatlık mesleğini ise itibarsızlaştırarak işlevsizleştirmek ve geleceğini yok etmek için her fırsatı kullanmaktadır. Avukatların mesleklerini icra ederken maruz kaldıkları fiziki şiddetin yanı sıra ekonomik şiddette de maruz bırakılmışlardır. Ülkede yaşanan ekonomik krize paralel olarak her alanda ücretlerde iyileştirmeler yapıldığı halde hala gerek Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde gerekse zorunlu müdafilik ücretlerinde bir iyileştirme yapılmamıştır. Özelikle zorunlu müdafilik görevlendirmelerinden kaynaklı ücret miktarını bu ekonomik tabloda telaffuz etmekten utanıyoruz. Ancak bu angaryaya sessiz kalmayacağımızın bilmesini istiyoruz” diye konuştu.

‘Avukatların özlük hakları iyileştirilmeli’

Bağımsız yargıda avukatların yerine vurgu yapan Nahit Eren, “Yargının kurucu unsuru, bağımsız savunmanın temsilcileri, yurttaşın adalet arayışının son noktası, adil yargılamanın olmazsa olmazı ve bağımsız yargıda güvence olan avukatlarız. Bütün baskılara, tehditlere, yargılama senaryolarına rağmen susmayanlar olduğumuzu ve artık sabretmeye tahammülümüz kalmadığını söylüyor, avukata yönelik ekonomik ve fiziksel şiddet son bulsun diye yıllardır yok sayılan taleplerimizin bir an evvel görülerek tedbirler alınmasını istiyoruz. Bu taleplerimizde kararlıyız, mesleğimizin özünün, yeminimizin ve tarihsel sorumluluğumuzun farkındayız. Gerek kamuda çalışan avukatların özlük hakları gerekse serbest çalışan avukatların koşulları iyileştirilmedikçe, saldırılara karşı etkili önlemler alınmadıkça, cmk ücretleri mesleğin onuruna uygun bir seviyeye çekilmedikçe hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.  Eren son olarak şu ifadeleri kullandı: “Adli yılda başta ebedi baro başbakanımız Tahir Elçi cinayetinin aydınlatılacağı, yargı ve mesleki sorunlarımızın çözüme kavuşacağı, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygının tam olarak sağlandığı herkes için adaletin gerçekleştiği ve bütün dünyada barışın hakim olduğu bir yıl olmasını diliyoruz.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.