‘Böbrek taşları hiçbir belirti vermeden oluşabiliyor’

‘Böbrek taşları hiçbir belirti vermeden oluşabiliyor’
Böbrek taşlarının hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabildiğini anlatan uzmanlar,  “Böbrek taşı sorunları, toplumda her 11 kişiden birinde görülüyor...

Böbrek taşlarının hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabildiğini anlatan uzmanlar,  “Böbrek taşı sorunları, toplumda her 11 kişiden birinde görülüyor ve 70 yaşına kadar erkeklerin yüzde 19'unda, kadınlarınsa yüzde 9'unda ortaya çıkabiliyor. Yaşam kalitesini düşüren, ciddi ağrılara yol açan ve taş oluşumu nedeniyle böbrek fonksiyonlarında harabiyet oluşturabilen taş hastalıkları, bazı kişilerde ağrı gibi belirti vermeden sessizce ilerleyebiliyor” dedi

DİYARBAKIR - Memorial Diyarbakır Hastanesi Üroloji Bölümü'nden Op. Dr. Salih Alar, böbrek taşı hastalığı ve tedavi seçenekleri ile hastalara yönelik sağlıklı yaşam önerileri hakkında bilgi verdi. Bu hastalıkta en yaygın görülen belirtinin ağrı olduğunu bildiren Alar, taşın, böbrekten mesaneye idrar akışını kısmen ya da tamamen engellemesi sonucu ağrının oluştuğunu söyledi. Alar, "Hastanın bazen hafifçe atlattığı ancak bazen de hastaneye yatışını gerektirecek kadar şiddetli olabilen ağrı, tamamen ortadan kalkmaz. Genellikle 20 dakika ile bir saat arasında devam eden ağrı, kaburgaların altında, sırt bölgesinde veya karnın alt bölgesinde oluşur ve kasığa doğru ilerleyebilir. Bulantı ve kusma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı ve bunlara sürekli idrar yapma hissi ağrıya eşlik edebilir. Bu durum, taşın hareket ettiğinin veya düştüğünün bir göstergesi olabilir” dedi.

"Böbrek taşları hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabiliyor"

Böbrek taşlarının bazen hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabildiğine dikkati çeken Alar, “Bazı durumlarda farklı bir nedene bağlı olarak yapılan radyolojik tetkiklerle taş varlığının tanısı tesadüfen konulur. Taş hastalıklarının tanısında öncelikle ultrasondan yararlanılır. Ultrasonografi özellikle gebelerde, çocuklarda ve radyasyona maruz kalmak istemeyen hastalarda kullanılan ilk yöntemdir. Ancak çok küçük veya böbrekten çıkıp kanala düşen taşlar ultrasonda gözden kaçabilir. Bu nedenle kesin tanı için ileri görüntüleme tetkiklerinden biri olan ve taş tanısında sık kullanılan ilaçsız (kontrastsız) bilgisayarlı tomografi yöntemine başvurulur. Tomografi sayesinde hem en küçük taşlar görülebilir hem de yapılacak ameliyat ya da müdahaleyi planlayabilmek için 3 boyutlu görüntüler elde edilebilir. Özellikle ailesinde böbrek taşı öyküsü bulunanlar ve daha önce taş düşürenler, düzenli sağlık kontrolleri ile sessiz böbrek taşlarının olup olmadığını kontrol ettirmelidir” diye konuştu.

Hastalara öneriler

Böbrek taşı hastalıklarının, tedavi sonrasında da yaşam boyu takip ve özen gerektiren bir sağlık sorunu olduğunu kaydeden Alar, "Bu nedenle hastaların sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanması ve düzenli sağlık kontrollerinden geçmesi, hastalığın tekrarlama riskini azaltması açısından gereklidir. Taş hastaları, bazı önerileri dikkate almalıdır. Günde ortalama 2,5 litre su tüketilmeli ve bu, gün içerisine yayılmalı. Taş hastalarına özel Akdeniz tipi beslenme ağırlıklı ve protein sınırlaması olan diyet planına dikkat edilmeli. Düzenli spor ya da egzersiz yapılmalı. Stresten mümkün olduğunca uzak durulmalı ya da stres kontrolünü sağlayacak aktiviteler planlanmalı. Düzenli doktor kontrolleri, kah tahlilleri ve ultrason tetkiki ile süreç takip edilmeli. Doktorun önermediği alternatif bir tedavi seçeneği tercih edilmemeli” ifadelerini kullandı.

Ameliyatlar iki farklı teknikle gerçekleştiriliyor

Alar, böbrek taşı ameliyatlarının artık iki farklı teknikle hastanın vücudunda ameliyat izi oluşmadan gerçekleştirildiğini belirterek, "Bunlardan ilki, endoskopik yani doğal delikten yapılan cerrahidir. Böbrekteki taşa idrarın geçtiği kanallar kullanılarak ve çok ince kıvrılabilir kameralı aletler ile ulaşılarak yapılan bu ameliyatlarda, lazer yöntemiyle böbrekteki taşlar mümkün olduğunca en küçük parçaya ayrılır. Daha sonra da bu küçük parçaların vücuttan tahliyesi için böbrek içerisine kateter yerleştirilir. Yöntem genellikle 2 santimden küçük taşlar için uygulanır. Böbreğe konulan kateter ile küçük parçalı taşlar dökülür ve daha sonra ikinci bir ameliyat ile kateter alınır. İkinci kapalı cerrahi yöntemi de hastanın sırt bölgesinden böbreğe doğru yaklaşık bir santim genişliğinde bir tünel oluşturulmasıdır. Bu tünel içerisinden gönderilen kameralı aletler ile böbreğin içindeki taşlar görülür ve bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Teknolojik gelişmeler sayesinde günümüzde bu tünel çapı küçültülmüş, ameliyat hem hasta hem de doktor için daha konforlu hale getirilmiştir” şeklinde kaydetti. Kapalı cerrahilerin açık ameliyatların yerini aldığını sözlerine ekleyen Alar, şunları aktardı: “Tüm dünyada hemen hemen tüm açık böbrek taşı ameliyatlarının yerini, eğer hasta için uygunsa ve yapılabiliyorsa kapalı ameliyat yöntemleri almıştır. Bu özellikli cerrahilerin en önemli üstünlüğü, vücut dokularının normal yapısı korunduğu için hastanın iyileşme sürecinin de kısalmasıdır. Ameliyat daha kısa sürmekte, hasta genellikle bir gün sonra taburcu olabilmekte, ameliyat sonrasında daha az ilaç kullanılmakta ve hasta normal yaşamına daha çabuk geri dönmektedir. Taş hastalıkları ortalama yüzde 50 oranında tekrar edebilir. Kapalı cerrahiler sayesinde hasta, aynı yöntemlerle birden çok kez taş ameliyatı olabilir. Açık cerrahide ise bu durum hasta için ciddi komplikasyon riski taşımaktadır." (Haber Merkezi)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.