“Şanlıurfa’daki Yerel Halkın Suriyeli Sığınmacılara-Mültecilere Yönelik Algısı” başlıklı raporuna ilişkin konuşan Uluslararası Af Örgütü üyesi olan Ahmet Doğan, “Sığınmacılar sadece halktan değil, aynı zamanda Türkiye devletinden de korkmaktadırlar. Herhangi bir olaya karışmaları durumunda sınır dışı edilmekten korkuyorlar ve bunun örnekleri de mevcuttur” dedi
Vecdi ERBAY
DİYARBAKIR YENİGÜN - Uluslararası Af Örgütü üyesi olan Ahmet Doğan, 2016’dan bu yana Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi, Concern World Wide, Welthungerhilfe, AVAZ Derneği gibi insani yardım alanında Uluslararası STK’larda çalıştı. Şu an bağımsız olarak araştırma raporları hazırlıyor. TUBİTAK projesinde çalıştım ve Suriyeli Mültecilerin açtığı bir Yapay Zeka şirketinde çalıştım. Doğan’ın hazırlayıp paylaştığı son araştırma ise “Şanlıurfa’daki Yerel Halkın Suriyeli Sığınmacılara-Mültecilere Yönelik Algısı” başlığını taşıyor. Araştırma, kısaca, Suriyeli sığınmacıların-mültecilerin yerel halk tarafından ilk yıllarda nasıl algılandığı ve bu algının değişimi ile ilgileniyor. Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olan Şanlıurfa, gerek sosyo-kültürel açıdan gerekse de sınıra yakın olması açısından Suriyeli mültecilerin kolay tercih ettiği en önemli merkezlerden biri konumundadır. Yaklaşık 500 bin Suriyeli sığınmacı-mülteci yaşıyor Urfa’da. Bunların bir kısmı kamplarda, bir kısmı da şehrin belli semtlerinde yaşıyor. Savaşın ilk yıllarında Suriyelilere kucak açan yerel halk, ekonomik, güvenlik ve uyum sorunları nedeniyle daha mesafeli ve kuşkulu yaklaşmaya başladı sığınmacılara-mültecilere. Ahmet Doğan, her kesimden ve yaştan insanlarla konuşarak gerçekleştirdiği araştırmada, toplumsal algıyı şekillendiren bulgulara ve somut tespitlere yer veriyor. Sosyal ve Kültürel Algılar, Ekonomik Algılar, Siyasi Algılar ve Güvenlik Algısı başlıklarından yola çıkılarak hazırlanan araştırmanın sonuçları iç açıcı değil. Örneğin araştırmaya katılan yerel halkın %84 oranında sığınmacıları ülke güvenliğini tehdit eden bir toplum olarak algılıyor. Araştırma Urfa’daki mülteci ve sığınmacıların ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına maruz kaldıklarına ilişkin yaygın bir kanaatin mevcut olduğunu göstermiştir. Doğan, “Ayrımcılığın ve dışlayıcılığın bir süre sonra normalleşme riski bulunmakta ve Şanlıurfa’daki yerel unsurların sığınmacılara öfke duyacağı ve yabancı düşmanlığını kışkırtacağı ürkütücü bir tablonun oluşmaya başlayacağı değerlendirilmektedir” tespitini yapıyor. Doğan, ayrıca, “Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve nefret suçlarıyla mücadelede etkin yöntemler kullanılmalı, bu konuda tüm ilgili kurumların, STK’ların, medya ve kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır” şeklinde öneride bulunuyor. Ahmet Doğan’la raporun sonuçları hakkında konuştuk.
“Kamplarda 45 bin kişi”
Hazırladığınız raporda yaklaşık 500 bin Suriyelinin Urfa’da yaşadığı belirtiliyor. Bunların ne kadarı kamplarda kalıyor? Kampta yaşamayı tercih etmeyenlerin sayısını kestirmek mümkün mü?
Aslında resmi olarak geçtiğimiz hafta Urfa’daki kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısı 449.019 olarak açıklandı, ancak bu hafta 18 Nisan 2019’da yapılan Düzensiz Göç ile Mücadele Bölge Toplantısı’nda, Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin Şanlıurfa’da bulunan Suriyeli sığınmacı sayısının yaklaşık 550 Bin olduğunu açıkladı. Şanlıurfa’da şu an üç tane kamp mültecilere ev sahipliği yapmakta ve yaptığım bazı görüşmelerde yaklaşık 45 bin kişinin kamplarda yaşamakta olduğu bilgisine ulaştım. Buradan kampta yaşamayı tercih etmeyenlerin sayısını kaçak göçmenler ve kayıtsızlar dışında tahmin edebiliriz.
Suriyelilerin yerleşmek için Urfa’yı sınır şehri olduğu için tercih etmiş olmaları mümkün. Öte yandan Urfa’da Arapça ve Kürtçe konuşuluyor. Suriye’den gelenlerin Arap ya da Kürt olduğu göz önüne alındığında bu tercihte dil faktöründen söz edebilir miyiz?
Tabii ki, dil faktörü önemli bir yer kapsamaktadır. İnsanlar yabancı bir ülkeye ilk defa gittiklerinde dil faktörü ve akrabalık bağları önemli bir yer tutar. Ancak daha sonra, insanlar hayatta kalabilmek için çalışmak, iş bulmak zorunda kalır. Ve bulunduğu bölge/ülke içerisinde yer değiştirmek zorunda kalabilir. Ancak Türkiye’de şu an Suriyeli bir sığınmacının bir şehirden başka bir şehre gitmesi sadece özel izin ve kısıtlı bir süre durumunda olmaktadır. Daha sonra sığınmacılar kayıt yapıldığı kente tekrar geri dönmek zorunda kalmaktadır.
‘Sığınmacılar daha sosyal’
Suriye’den gelenlerin Urfa’ya uyum sağlamak konusunda güçlük çektiği konusunda sizin kişisel görüşünüz/gözleminiz nedir? Uyumsuzluğun kaynağını kültürel, sosyal hayatın değişmiş olmasıyla tarif etmek yeterli midir?
Uyum sağlamak veya adaptasyon dediğimiz şey zamanla meydana gelmektedir. Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. Suriyeli sığınmacılar ile Şanlıurfa yerel halkı arasında kültürel açıdan ciddi farkların olduğu aşikar. Dil ve akrabalık bağları bunu biraz aşağıya indirgese de Suriyeli sığınmacıların, yerel halktan daha sosyal olduğu gözlenmektedir. Örneğin; Urfa yerel halkı akşamları dışarda gezmeyi pek sevmez, ancak bu Suriyeli sığınmacılar için tam tersi durumdur, hatta gecenin geç saatlerine kadar dışarda, parklarda, kafelerde, çay bahçelerinde durabilmektedirler. Giyim ve süslenme gibi uzaktan bile ayırt edilebilen farklar da mevcuttur. Bu durum, muhafazakar bir toplum olarak bilinen Urfa halkı için sorun teşkil etmektedir. Ancak uyum sorununu sadece sosyal hayatın değişmesine bağlamak yanlış olur. Bunun yanında uyumun; dil, ırk, din, çalışma hayatı, kişisel haklar, hukuki statü gibi birçok etkene de bağlı olduğunu düşünüyorum. Uyum meselesi çok boyutlu bir meseledir. Siyasetçiler de bunun farkında artık. Sivil topluma sağlanan birçok destek artık entegrasyon için sağlanıyor. Çünkü belli ki bu insanlar kalıcı. Burada doğanlar var, çocuk yaşta gelip burada büyüyenler var ve burada evlenenler var. Eğitim, sağlık, ekonomi gibi önemli ihtiyaçları bulunmakta.
“Yalan yanlış haberler”
Hükümetin Suriye’den gelenlere kapı açtığını ve bunu lehine çevirmek için çabaladığını, bu gayretin ilk zamanlar taktir gördüğünü biliyoruz. Sonra ne oldu da Urfalıların Suriye’den gelenlere yaklaşımı değişti?
Bu kısa bir sürede değişen bir durum değildir aslında. Suriyeli sığınmacıların gelmesi yani açık kapı politikası ilk başlarda insani açıdan ele alınıyordu ve halk arasında olumsuz bir yargı bulunmuyordu. Öncelikle şunu bilmek gerekir. Şanlıurfa halkının geçim kaynakların başında tarım gelmektedir. Tarımda çalışan işçi sayısı da çok yüksektir. Suriyeli sığınmacıların gelmesiyle, pastadan alınan pay bölünmek zorunda kaldı. Tarla sahipleri, arazilerinde yerli halk yerine, Suriyeli sığınmacıları düşük ücretlerle çalıştırmaya başladılar. Sanayiciler fabrikalarında yerel halk yerine yine sığınmacıları (sağlık sigortası yapılmadan) asgari ücretin çok altında çalıştırmaya başladı. Son dönemlerdeki ekonominin de kötü gidişatı, genç nüfusun fazlalığı işsizliğin ciddi derecede artmasına sebep oldu. Bunun sonucunda yerel halk bir suçlu aramaya başladı. Medyanın da etkisiyle, suçluyu misafir olarak gördükleri kişide buldular.
Suriyelilere maaş verilmesi ve çeşitli sosyal yardımlardan yararlanmaları, sizce Urfalıları en çok hangi nedenle rahatsız ediyor?
Suriyelilere maaş verilmesi gibi medyada dolaşan birçok yanlış haber bulunmaktadır. Siyasi söylemlerin yanlış yönlendirmesi sonucu halk, Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımların devlet tarafından yapıldığını zannetmektedir. Ancak bu yapılan yardımların çoğu uluslararası kurum ve kuruluşlardan gelen fonlardan sağlanmaktadır. Bu yardımlar fakir durumda olan halk tarafından çok yadırganmaktadır. Çünkü kendisine yapılmayan yardımın sonradan gelen komşusuna yapılmasına ve kendi çocuklarının giydiği elbiselerin komşununkinden daha kötü olmasına kızmaktadır. En çok rahatsız eden kısım da bu olmaktadır; kendisinin maddi durumumun kötü olması ve yardım alamaması.
İki tarafın güvenlik sorunu
Bir diğer önemli sorun güvenlikle ilgili. Suriye’den gelenlerle birlikte yaşayan Urfalılar kendilerini güvende hissetmediklerini dile getiriyorlar. Aynı güvende hissetmeme hali Suriye’den gelenler için de geçerli mi?
Güvenlik sorunu aslında sadece ön yargıdan gelmektedir. Urfa’da Suriyeli sığınmacılar tarafından güvenlik ile ilgili meydana gelen vakalar çok düşüktür. Kocaman bir nüfus (500 Bin kişi) ve vaka sayısı çok düşük. Suriyeli sığınmacılara karşı önyargı, birçok sebepten kaynaklanmaktadır. En önemli sebep medyanın yönlendirmesi. Çünkü medya Suriyeli sığınmacıları sürekli hedef haline getirmektedir. Hırsızlık, gasp, cinayet, dilencilik, uyuşturucu kaçakçılığı, esrar kullanımı vs. Bunların hepsi Suriyeli sığınmacılar gelmeden önce de vardı, sığınmacıların buraya getirdikleri yeni bir şey değil. Benzeri güvenlik durumu sığınmacılar arasında da mevcuttur. Onlar da artık hukuki bir statü istiyorlar. Çünkü bir ülkeye sığınanlara verilen statü, o insanların ülkedeki hak ve yükümlülüklerini belirliyor. 27 Eylül 2018’de ve sonrasında bir iki gün yaşanan olaylardan sonra sığınmacılar bu duyguyu (güvensizlik) daha çok yaşamaya başladılar. Çünkü ilk defa iş yerleri yağmalandı, işyerlerinin camları kırıldı, ilk defa sokağa çıkamaz hale geldiler, ilk defa ekmek almak için bile dışarıya çıkmaya korktular. Aslında sığınmacılar açısından daha güçlü bir his var. Çünkü, sığınmacılar sadece halktan değil, aynı zamanda Türkiye devletinden de korkmaktadırlar. Herhangi bir olaya karışmaları durumunda sınır dışı edilmekten korkuyorlar ve bunun örnekleri de mevcuttur.
Misafir ev sahibi olunca
Rapordan anlaşılan o ki Urfalıların Suriye’den gelenlere yaklaşımı zamanla olumsuz bir hal aldı. Bunun temel nedenleri nedir? Suriye’den gelenlerin bu kadar uzun süre kalacaklarını öngöremedikleri için olabilir mi? Suriye’den gelenler “misafir” olmanın ötesine geçerek “komşu” oldular. Bu mudur Urfalıları huzursuz eden?
Yanlış bir öngörü olabilir. Çünkü araştırmanın yapıldığı üç merkez ilçe de mevcut politikayı düzenleyen siyasi partinin çok güçlü olduğu yerlerdir. Siyasi iktidar sıklıkla Suriyelilerin yakın zamanda ülkelerine döneceklerini dile getiriyordu. Ancak zamanla, yıllar geçmesine rağmen bunun doğru olmadığı anlaşıldı. “Misafir ağırlamak geleneklerimize uygundur” düşüncesi ağır basıyordu. Ancak misafirin bu kadar uzun süre kalacağı tahmin edilemedi. Ve zamanla misafir, ev sahibi gibi davranmaya başlayınca, Urfa yerel halkı da huzursuzluk duymaya başladı. Bununla birlikte dil ayrımı farkı da huzursuzluk yarattı. Şöyle ki; Suriyeli sığınmacılar açtıkları işyerlerinde tabelalarda Arapça dilini tercih etmektedirler. Kürtçe yazılı tabelaların yasak olması, ancak Arapça yazılı tabelaların serbest olması ve buna benzer dil ayrımının birçok kurumda da olması, Kürtçe dili hassasiyeti olanları da ayrıca huzursuz etmektedir.
Dışlayıcı dil
Suriye’den gelenlere yönelik olumsuz bir algının oluşmasında medyanın, muhalefet partilerinin, yerel yöneticilerin, STK’ların ne kadar payı vardır?
En büyük pay medyanın tabii ki. Muhalefet partilerinin söylemlerinden çok etkilendiklerini sanmıyorum. Şöyle ki, Urfa halkı siyasi olarak iktidara yakınlığıyla bilinmektedir. İktidar partisinin de sığınmacılar ile ilgili dışlayıcı söylemlerinin az olduğunu düşünüyorum. Muhalefet olarak Urfa’da etkili konumda olan sadece HDP bulunmaktadır, ki bu parti de sığınmacılar için dışlayıcı dil kullanmamaktadır. Ancak STK’lar için aynı şeyi söylemek doğru olmaz. Çünkü 27 Eylül 2018’de iki kişinin ölümünün ardından meydana gelen olaylardan sonra alimlerin ve yerel STK’ların yaptıkları basın açıklamasında “Misafirliğin gereğini bilin” diye başlayan açıklamada dışlayıcı bir dil ve söylem etkili olmuştur.
Mardin, Antep, Kilis ve Hatay gibi diğer sınır illerine de bakma şansınız oldu mu? Bu şehirlerde Suriye’den gelenlere yaklaşım/algı farklılık gösteriyor mu?
Bahse konu olan illeri de incelediğimizde, Urfa’dan farklı olarak sosyal-kültürel ve ekonomik fark göze çarpmaktadır. Hatay iline gelen sığınmacıların ekseriyeti Araplardan oluşmaktadır. Mardin’de ise Kürtler oluşturmaktadır. Mardin’de bulunan sığınmacı sayısı Urfa kadar yüksek değildir. Hatay ve Mardin kentleri Urfa’dan daha sosyaldir. Bu açıdan algı değişkenlik göstermektedir. Gaziantep’te ise sosyallik ve iş olanaklarının fazla olması yerel halkın algısına yön vermektedir. Gelişmiş sanayisi ve Urfa’dan daha sosyal bir kent olması sığınmacılar için de seçim nedeni olmuştur. Bu illerin algı durumlarını işsizlik, ekonomik durum, sosyallik, demografik yapı olarak ayrıca ele almak gerekir.