Kadın gücüne yeni bir soluk: Tiyatro Sokakta

Bilinç 6 Buçuk Tiyatro Topluluğu ve Meva Sanat Atölyesi kurucuları Rümeyza Delibaş ve Gülçin Sevinç, tiyatronun hayatlarının büyük bir parçası olduğunu...

Bilinç 6 Buçuk Tiyatro Topluluğu ve Meva Sanat Atölyesi kurucuları Rümeyza Delibaş ve Gülçin Sevinç, tiyatronun hayatlarının büyük bir parçası olduğunu ve toplumun sorunlarını oyunlar ile seyirciye aktardıklarını söylüyorlar. Gruplarının kuruluş amaçlarını da, “Diyarbakır’da kadın gücü ile yeni bir soluk getirmek amacı ile bir araya geldik” şeklinde anlatıyorlar

Remziye ÇELİK/SÖYLEŞİ

DİYARBAKIR YENİGÜN - Tarih boyunca kadınlar için yaşam sınırlarının erkekler tarafından çizildiği bir toplumda yaşamayı reddetmek; her türlü şiddetle eş anlama gelen bir süreci de beraberinde getiriyor. Cinayet, erken yaşta evlilik ve her türden şiddetle anılan bu süreçte; kadınların karşı mücadelesinde farkındalık oluşturmak için yola çıkan iki kadın, aynı zamanda ekonomik, siyasi ve dini gücü, bedeli ne olursa olsun, elinde tutmak isteyen erkek tahakkümüne karşı da mücadele ediyor.

Tüm bu olumsuzluklar içinde, toplumda kadını, özgür bir birey olarak görünür kılma adına yapılan mücadelelerini en iyi bildikleri yolla, tiyatroyla anlatmaya çalışan Gülşen ve Rumeyza, bu şiddetin, çatışmaya evirilen izlerini içlerinde hissederek sürdürüyor çalışmalarını.

Rümeyza ve Gülçin ile hem tiyatroyu, hem kadının toplumda görünür olma çabasını, hem de çalışmaları hakkında konuştuk.

Grubunuzdan bahseder misiniz?

Rümeyza: Diyarbakır’da iki senedir ekibimizi birleştirip, kadın gücüyle birlikte bir şeyler yapma düşüncesinde olduk. Çok da güzel oldu. Çünkü kadın elinin değdiği birçok çok güzel oluyor. Farklı olanı düşünüp onu uygulayabilmek bizim için çok daha önemliydi. Bu noktada bizimle birlikte çalışan ekip arkadaşlarımızın desteği önemliydi. Birlikte verdiğimiz karar Diyarbakır’da kadın gücü ile yeni bir soluk getirmek amacı ile bir araya geldik. Amaç tamamen oydu.

Neden Bilinç 6 Buçuk Meva Tiyatrosu?

Gülçin: Bilinç 6 Buçuk, Rumeyza Ankara’dayken dört sene önce oluşturduğum bir topluluktu. Rumeyza Hocanın da Ankara’da Meva Sanat Atölyesi vardı. Kadın gücünü birleştirelim dedikten sonra yeni bir isim kurmak yerine ya da tek bir isim devam etmek yerine iki ismi de yaşatalım düşüncesine girdik. Bilinç 6 Buçuk Tiyatro Topluluğu ve Meva Sanat Atölyesi işbirliğiyle yaptık bütün işlerimizi.

‘BU OYUNDA IRMAK BEBEĞİ ANLATTIK’

Cinsel istismar toplumun kanayan yarası. Cinsel istismar, kadına şiddet gibi konulara değinmeniz güzel. Bu konu üzerinde çalışma düşüncesi nasıl oluştu?

Gülçin: Bizim genel yaptığımız birçok çalışma sosyal sorumluluk taşıyor. Biz yeri geliyor hayvan hakları için de bir şeyler yapıyoruz, yeri geliyor insan haklarına, kadın haklarına da değiniyoruz. Aslında kadın olarak çalışma hayatındaki zorluklardan yola çıktık. İkimiz de kadın olarak bir şeyler başarma düşüncesindeydik. Toplumda istismar fiziksel olarak da fazlası ile var. Hele ki kadın cinayetleri, dayak vs. ama birçok noktada kadınların aslında yaşadığı psikolojik şeyleri de gördük. Birebir şahit olduğumuz olaylar da oldu. Kendi hayatlarımızda yaşadıklarımız bile buna bir örnek aslında. Ofis Sanat Sokağında sahnelendirdiğimiz oyun da bir örnek oldu. Bu oyunda3 yaşında komşuları tarafından tecavüze uğrayıp boğularak öldürülen Irmak bebeği anlattık. O haberi ilk duyduğumda bu oyunu yazmıştım. Her sene oynuyoruz. Her sene oynamaktan sıkıldık, bıktık! Gönül isterdi ki daha keyifli daha güzel konular ele alıp oynayalım. Ne bileyim bir çevre kirliliğini ele alalım. Tecavüzü, çocuk istismarını almayalım, kadına şiddeti almayalım. Daha çok sosyal hayatı alıp oynayalım. Her sene oynadığımız için ayrıca Irmak’ın yaşını bir yaş büyüttük. İlk oynadığımızda üç şimdi 7 oldu. Ve her seneye de oynamaya devam edeceğiz.

‘SAHNE BİZİM EN ÖZGÜR OLDUĞUMUZ YER’

Oyunlarda aldığınız ilginç/dramatik tepkiler var mı?

Rümeyza: Bazen oluyor. Arkadaşımız Özgür ile oynadığımız bir sahnede seyirci oyunu gerçek sanıp saldırmak istemişti. Ve bunlar aslında normal şeyler. Seyirciye o duyguyu verdiğiniz için bu tür olayların meydana gelmesi de kaçınılmaz. Sokak tiyatrolarında her türden insanlar geliyor. Normal bir tiyatro oyununa gelen insan bellidir. Tamamen tiyatro için gelmiştir. Kendini o ana kanalize etmiştir. Oyunlarımızda argo, sokak ağzı da çok vardı. Sokak oyunu olduğu için çoğunu kırparak çıkardık. Çünkü insanlara bu şekilde değil de öz eleştirilerini yapmalarını sağlamak istedik. Tiyatro her zaman bir güldürü unsuru değildir bizim için. O yüzden zaten bazı şeyleri insanların yüzüne direk söylemek yanlış olur. Sahne bizim en özgür olduğumuz yer. Yapabileceğimiz her şeyi orada çok rahatça yapabiliyoruz. İster sokak olsun, ister normal bir tiyatro sahnesi olsun, kendimizi en iyi ifade edebildiğiniz yer olduğu için bu işle uğraşıyoruz. Yaşadığımız sıkıntılar illa olabiliyor. Bunlar içerisinde insanların içinde yahu bunlar ne yapıyor deyip dönen bakanlar da oluyor. Genel olarak birçoğu sesini çıkarmadan izlemekle yetiniyor. Çünkü sanatı ayaklarına götürüyoruz. İkincisi de anlatmak istediğimiz şeyi birebir insanlar arasına girip anlatıyoruz. İnsanların içinden çıkıp geldiğimiz için insanlarla iletişim kurmamız daha kolay ve ne mesaj vermemiz gerektiğini de biliyoruz. Sokakta yürüdüğümüz zaman bir çiçek satıcısı ile çok kolayca iletişim kurabiliyoruz. Tiyatro hayatımızın büyük bir parçası.

Çalışmalarınızı hangi aralıklarla yapıyorsunuz?

Rümeyza: Eylül’de perde açılır, haziran ayında kapanır. Ama biz öncesinden başlıyoruz provalara. İki aylık bir eğitim sürecimiz oluyor. Gönüllü olarak bir köy okuluna gittik. Oradaki çocuklara tiyatroyu göstermek. İkimizin de en büyük hayaliydi. İkimiz de köy okulunda okumuştuk. Çocukken hiç görmediğimiz sahneyi yıllar sonra gördük. Kendi cebimizden gittik. Köy okulunda çocuklarla oyunlar oynadık. Çok güzel geçti. Bunun gibi gönüllü projelerimiz oluyor. Ofis Sanat Sokağı’ndaki gösterimiz de keza öyleydi. O oyunda fazlasıyla maddi anlamda harcama yaptık. Ama netice olarak mutluyuz…

Bar tiyatrosu da oynuyoruz. İlk olarak Ofis Sanat Sokağı’nda bir kafede oynamıştık. Diyarbakır’da sahne eksikliği yaşıyoruz. Sahne sıkıntısı yaşadığımız için de tiyatroyu canlı müzik gibi bir doğaçlama yoluna girelim dedik. İnsanlar çayını kahvesini içerken, müzik nasıl dinliyorlarsa tiyatroyu da o şekilde izlesinler.

‘DİYARBAKIR’DA SOKAK TİYATROSUNU İLK BİZ YAPTIK’

Daha çok izlesinler ve daha çok yaygınlaşsın istedik. Diyarbakır’da ilk mekan ve bar tiyatrosunu da biz yaptık. Sokak tiyatrosunu da ilk biz yapmıştık. Bar tiyatrosu olayı ve mekan konusunda mekan sahipleri haklı olarak mesafeli yaklaştılar. ‘Ne yapacaksınız, mekanda tiyatro mu olur?’dediler. Daha sonra yaptığımız işleri görüldükten sonra Diyarbakır’da iki tiyatro kafe açıldı. Ama çok fazla tutmadı. Çünkü oynatacak ekip bulamadılar. Bar konseptine de henüz insanlar alışık değil. Gideceğiz ama ne ile karşılaşacağız düşüncesindeler. Gelen pişman olmuyor. Bir sonraki gösteriyi mutlaka soruyorlar. Ama o insanı da oraya çekene kadar canımız çıkıyor. Bir sonraki gösteriyi mutlaka soruyorlar.

Turnelerinizi genelde nerelere yapıyorsunuz?

Rümeyza: Turnelere nereden çağırırlarsa oraya gidiyoruz. Şehir dışı oyunlar şehir içinden maddi manevi fark etmez daha çok zorluyor bizi. Bir yandan da bizimle gelen insanların sorumluluğunu da alıyoruz.

‘ÇALIŞMALARIMIZA HEP BİR SET ÇEKİLMEK İSTENİYOR’

Kurumlar tarafından destek alıyor musunuz?

Rumeyza: Diyarbakır’da var olan tiyatro ekiplerinden çok dışarıdaki ekipler destekleniyor. Onların daha iyi olduğu söyleniliyor. Hâlbuki biz aynı işleri batı kentlerinde de yaptık. Örneğin, geçen sene sezon boyunca bir alışveriş merkezinde her Pazar günü sahneye çıkıyorduk. Bu sene tekrar çağırdılar. Buradaki ekipleri her anlamda desteklemeleri gerekiyor. Sadece tiyatro konusunda da değil. Diyarbakır çok güzel bir yer. Senelerce Ankara’da yaşadım, buraya geldim. Ama sürekli çalışmalarımıza hep bir set çekilmek isteniyor. En basiti sahne bulamıyoruz. Sahne bulmadığımız için de çözüm olarak sokak gösterisi yapma kararı aldık. Ve sokak bizim sahnemiz oldu. Siyah örtü bizim her şeyimiz oldu.

‘İSTİSMARA UĞRAYIP BİZE ULAŞANLAR OLDU’

İzleyici ile etkileşiminizde istismara, şiddete uğradığını söyleyen(ler) oldu mu?

Gülçin: Evet… Oldu. Bize özelden dönenler oldu. İsim vermeyeceğim, sosyal medyadan mesaj atarak ulaşan... İnternette sokakta yaptığımız oyunun görüntüsüne ulaşmış ve bize ulaşmış. Kuzeni ve öğretmeni tarafından istismara uğramış. 18 yaşında şu an. Bizden ne istiyorsun, talebin ne? Nasıl yardımcı olabilirim diye sorduğumda bana dediği şey; ‘Sadece sevgi… Dışarıda çocuklara gösterdiğiniz sevgiden bana da bir parça varsa...’ dedi.  Dönem dönem öğrencilerimizin içinden de çıkabiliyor. Birçok insan şiddete maruz kalabiliyor.

‘GÖZ TEMASLARINDA BAZEN SUÇLULUĞUN İZLERİNİ GÖREBİLİYORUZ’

Bu yüzden oyunlarımızda çıplak gerçekliği vermeye çalışıyoruz. Komedilerde de böyle davranıyoruz. Sokak oyunlarında bunları minimize ediyoruz. Şuna karşıyız: Oynayacağımız oyunlarda konu tecavüz ise eğer seyirci hüngür hüngür ağlayacak, ağlatacaksın. Hayır ağlatmayacağız. Ya da seyirciyi güldüreceksin. Hayır, seyircinin sadece gülmesi gerekmiyor. Ağlaması gerekmiyor. Seyirciyi sadece güldürmek istediğin zaman saçma sapan bel altı muhabbetler ortaya çıkıyor. Seyirciyi ağlatmak istediğin zaman olay tamamen demagojiye dönüyor. Bizim yaptığımız şey, güldürmek ya da ağlatmak değil, tokatlamak! Komedilerimizde de tokatlıyoruz insanları. Yeri geliyor belki gülmüyorlar ama o tokadı yiyorlar. Özellikle özen gösteriyoruz. Dram da yapıyoruz, trajedi de yapıyoruz ama karşıdaki insan bazen ağlamaya utanabiliyor. Sokakta oynarken birçok insan kollarıma bakın mosmor oldu dediğim zaman hepsini yüzünü çevirdi. Göz temaslarında bazen suçluluğun izlerini görebiliyoruz.

‘SANATÇILAR HERKESE HİTAP EDER’

Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. İnsanın has bir doğası var. Erkek ve kadın arasında da kendi yaşadıkları bir kaos var. Bu kaosta kadını ya da erkeği nasıl tanımlamak istiyorsunuz, bu anlamda bir mücadeleniz var mı?

Gülçin: Bizim erkek-kadın ilişkilerine ya da ayrımcılığına yönelik herhangi bir amacımız yok. Bizim mesleki anlamda tek amacımız insan... İnsanın da cinsiyetinin önemi yok. Kadın, erkek, çocuk fark etmiyor. Çocuğa da yetişkine de hitap ediyoruz. Kadına da erkeğe de hitap ediyoruz. Zaten herkesimden seyircimiz olmalıdır. Ben her zaman şöyle derim, doktorlar hastalara hitap eder. Öğretmenler öğrencilere. Ama sanatçılar herkese. Biz kadını bir yere koyacağız bunu da erkeğin gözüne koyacağız gibi bir derdimiz yok. Biz kadınla ilgili bir oyun oynadıysak, bunu erkeğin de izlemesi gerekir.

‘DİYARBAKIR’DA SAHNE EKSİKLİĞİ VAR’

Tiyatro konusunda Diyarbakır ne durumda?

Rümeyza: Diyarbakır’da tiyatro konusunda çok sıkıntılı bir yer. Diyarbakır’da sahne eksikliği var. Yani sanat olarak eksiklikler var. Aslında çok güzel bir ve aç bir pazar.  Ama ne yazık ki sanata dair pek bir çalışma yapılamamış. Yapılan da sadece göstermelik yapılmış. Bu noktada da bunun sıkıntısını çok yaşadık açıkçası. Tiyatro batı illerindeki gibi desteklenmiyor. Bunun sıkıntısını iki sene evvel buraya geldiğimde çok fazla yaşadım. Alandan tanıdığım kimse yoktu. İki sene içerisinde birçok kişi ile tanışıp bir şeyler yapmaya çalıştık. Ama tabi ki tıkanıyoruz. İnsanlarda tiyatroya ya da konsere gitme kültürü yok. Bir oyun için bir kostüm ayarlanması lazım. Belli bir ücreti var. Kostümcünün gelip onu dikmesi gerekiyor. Tiyatro oyununa kostüm ile çıkman gerek. Ama insanlar; ‘Ya bir kostüme bu kadar para mı verilir?’ şeklinde bir yaklaşımları oluyor. Daha acıklısı bize hala boş iş yapıyorsunuz diye tepki veren insanlar var çevrede. En basiti kendi öğrencilerimin velileri. Adam doktor ama kalkıp küçücük bir tiyatro oyununa çıkartılacak bir dekorun ya da kostümün ücretini hesabını yapabiliyor. Diyarbakır’da da bu çok fazla var. Ben hep şöyle düşünüyorum: İnsanlar markete gidip para verip sakız alır, avuçlarında o sakız kalır. Tiyatroya geldiklerinde para veriyorlar ama avuçlarının içerisinde bir şey kalmıyor. Elle tutulacak bir şey istiyor insanlar sanırım insanlar. Ama beyinlerinin, kalplerinin dolacağının farkında değiller. Ama kalplerinin dolmasıyla tatmin olmuyorlar. Mesela 20 liradan bilet satamıyoruz, satamadık Diyarbakır’da. Bizim o fiyattan bilet satmamız için çok ünlü kişiler olmamız gerekir!  Ekranda görünmemiz lazım. Çok acı bir durum, insanlar ben neden 20 lira tiyatroya vereyim düşüncesindeler. Ama günde 20 lira sigaraya veriyorlar.  Şekilcilik çok fazla var. Ekran karşısına çıkan insanlar olsaydık sesimizi daha iyi duyururduk. Bir tiyatro oyunun hazırlanması çok meşakkatli. Hem maddi hem manevi anlamda. Prova aşaması, provayı sahneye hazırlama, vs. tiyatro anlık bir iş. İşte bir sinema filmi olsa oyuncu hastalansa, çekim ertelenir. Tiyatroda öyle bir şansınız yok.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Bölge Haberleri