“Deprem öldürmez, yapılar öldürür” cümlesi depremler sonrası yine dilimize pelesenk oldu.
Göstere göstere gelen ölümlerin taşını yola kendi ellerimizle döşemişiz.
Nasıl mı?
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası’nın, 6 Şubat’ta yaşanan ve 10 kentte yıkıma neden olan depremlere ilişkin raporu bunu bize fazlasıyla gösteriyor.
89 sayfalık raporun “Sonuç ve değerlendirmeler” başlıklı bölümünde 2018’de çıkarılan imar affından 7 milyon 393 bin konutun yararlandığı bilgisi var.
Raporda, “İmar affı yoluyla ruhsat verilen kaçak yapıların çoğu 1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinde yıkıldığı; 2018’de de “İmar Barışı” adı altında yeni bir imar affı yürürlüğe sokuluyor” bilgisi var.
Yıkım sürecinin yapı taşları işte bu uygulamalar.
“Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş̧, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz yapılarda yurttaşların can ve mal güvenliği tehlikeye atılmış ve kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir”
Bakın ilginç bir örnek var önümüzde.
Yer Batman.
Kolonları tuğlayla yapılan binanın ruhsatını kim verdi acaba?
Nasıl bir yapı kontrol mantığı var merak ediyorum.
Dönelim yeniden rapora: Mevcut yapı stokunun yüzde 60’ının mimarlık ve mühendislik hizmeti almadığına da dikkat çekilen raporda, “10 milyonun üzerinde yapının sağlıksız ve afetlere karşı dayanıksız olmasına karşın; 2012 yılından bugüne kadar yalnızca 213 bin yapı 896 bin 350 bağımsız birim için riskli yapı tespiti yapılmış.
…
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, önceki gün bir televizyon kanalında kendisine yöneltilen “İmar affı artık Türkiye’de literatürden kalkmalı, buna katılıyor musunuz?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Anayasal düzeyde bazı konularda af çıkarılamayacağına dair hükümler var, o zaman anayasal düzeyde bir düzenleme yapıldığı takdirde bu kalıcı olabilir. Belki ‘imar affı çıkarılamaz düzenlemesini’ veya ‘imarla ilgili suçlarda ceza alanın affı cihetine gidilemez’, bunu anayasal düzeyde tartışmak, değerlendirmek, Meclisin de bu anlamda Anayasa’yı değiştirmedikçe adım atamayacağı bir düzenlemeyi tartışmakta elbette fayda vardır. Bu konuda anayasal düzeyde bir değişiklikte ben kendi adıma söylüyorum, böyle bir değişiklikte Türkiye açısından fayda vardır, yarar vardır. Yaşadığımız bu tecrübelerde bu konuların artık Türkiye’nin gündemine gelmemesi gerektiğini gösteriyor. Bunu gündeme sokmayacak şey de anayasal engeldir”
Bir günde kararnamelerle yasama ve yürütmeyi değiştiren hükümet, Adalet Bakanı’nın bu çağrısına cevap verecek mi?
Bekleyip göreceğiz.