Zor bir ülkede yaşıyoruz.
Gerek stratejik konumu gerekse son yıllardaki konumlanışı gereği çok zorlu bir süreçten geçiyor Türkiye.
Yetmezmiş gibi bir küresel salgının dayattığı kötü ekonomik şartlar belimizi büküyor.
Yetmiyor sel oluyor, ormanlar yanıyor, çoğu Afganlı düzensiz göçmenler konuşuluyor, o da yetmiyor kamuoyunu geren cinayetler yaşanıyor.
30 Temmuz’da Konya’da yaşanan katliam tüm bunların üzerine gelen bir koma haline işaret ediyor sanki.
7 insanı evlerinin avlusunda öldüren, evlerini de ateşe veren bir katliam haklı olarak tepki görüyor.
Bu tepkiyi “ırkçı saldırıydı, değildi” tartışmalarının arasında veriyoruz.
Katliama verilen tepkilere yapılan müdahalelerde en az tepki kadar öne çıkıyor.
“Et ile tırnak” kardeş, ümmet siyasetinde tırnak eti zorluyor!
Üstelik tüm bunları ormanlar yanarken, mevsim normallerinin üzerinde sıcaklarla kavrulurken, sel yıkarken yaşıyoruz.
Zor bir süreç, hangisine yetişeceğimizi, üzüleceğimizi bilmez haldeyiz.
Tüm bunlardan ayrı düşünemeyeceğimiz siyasi söylemler yok diyemeyiz.
Bir abimizin dikkat çektiği osyal medyada şöyle bir şeye rastladım.
Yangınla boğuşan ve büyük zarar gören Manavgat karayolunun kontrolü tamamen bir gurubun kontrolüne bırakılmış. Tek, tek araçlarda kimlik kontrolü yapıp Kürt arıyorlar. Ne PKK, ne HDP, aradıkları Kürt vatandaşı. Kim olduğu, ne olduğu, hangi partiye mensup olduğu önemli değil. Orada öfkesi iyice köpürtülmüş ve yolun kontrolü resmen teslim edilmiş bir grup, araçlardaki insanların kimliklerine bakarak Kürt bulmaya çalışıyor. Bir sürek avı gibi. Sadece Manavgat yolunu kontrol altına almış ve milliyetçi duyguları yükseltilmiş grubun psikolojisini izleyen herkesin kendini sorgulaması gerekiyor. Aradıkları belirli bir politik kimliğe sahip Kürt değil, aradıkları sadece ve sadece Kürt olduğuna kanaat getirdikleri kişilerdir. Bunu özellikle akılda tutmak, unutmamak gerekiyor...
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın açıklaması mesela tüm bunlardan azade bir çıkış değil.
Buna karşılık Diyarbakır’da bir dönem gazetecilik yapan daha sonra Edirne’ye yerleşen Cevat Korkmaz, Bolu’da yabancılara dağıtılması için 20 ton suyu bir kamyonla Bolu’ya götürüp dağıtmak istiyor. Ve oradaki esnaf ve vatandaşlar kışkırtmalarla o suyun dağıtılmasına izin vermiyor. Daha sonra yapılan görüşmeler sonrası sular yabancılara verilmek üzere depoya kaldırılıyor.
Korkmaz, hazırladığı basın metnini orada okuyor: Göçmenlerin su gibi yaşamsal ihtiyaçlarına zamla tedbir koymak ve bunun için kamuoyu desteği oluşturmaya çalışmak yanlıştır. Başkan Özcan aleni bir şekilde sığınmacılara ölün demiştir. Vahim olan başkan Özcan’ın açıklamasının halkta bulduğu karşılıktır. Sayın başkan partisinin tepkilerine rağmen ertesi gün sözlerinin arkasında durmuş ve milim taviz vermemiştir. Bu durum ülkemizdeki yabancı karşıtlığının boyutlarını vahim şekilde ortaya çıkarmıştır”
…
Evet, mahalle yanıyor ama arka planda birileri saçını tarıyor üstelik.
Dedim ya sürekli aksiyon halinde olan zor bir ülkede aklın yolu da tıkanıyor, tıkatılıyor.
Bir an önce birlikte yaşamı tehlikeye sokan bu durumdan kurtulmamız lazım.