İşte o zaman şehzade sorar.
“Çocukluğundan beri İslamiyet’i sevdiğini söylemiştin. Oysa sen Hıristiyan bir din adamısın değil mi?”
“Evet, Haşmetlim” der rahip.
“Sanırım sizler ruhban olurken görevinize sâdık kalacağınıza dair ant içersiniz, değil mi?”
“Evet, Haşmetlim ama o Hıristiyan ilahiyatı içindir.”
“Şimdi beni iyi dinle, görüyorum ki şu halıdaki altınlar için sen imanını inkâr ediyorsun. Allah’ın adıyla ettiğin yeminini bir cübbe gibi üzerinden atıyorsun. Ben bir din adamı değilim ama eminim ki hiçbir müftü veya imam senin hikâyeni dinledikten sonra İslamiyet’i kabul etmene razı olsun. Zavallı mahlûk sen halkına ne büyük bir kötülük ettiğinin farkında mısın? Sözümden dönemeyeceğime göre hükmüm de şudur.”
Bunu söyledikten sonra şehzade, askerlerini çağırarak halıdaki altınların bir çuvala doldurulmasını, dinini inkâr eden rahibin sırtına verilmesini, sonra da şehrin meydanında kafasının kesilmesini buyurur. “Mundar olmuş bu altınları da şehrin fukarasına dağıtın” diyerek sözünü bitirir.
Aziz Teodoros Manastırı’nın Baş Rahibi’ne de bir mektup yazarak durumu anlatır ve üç gün sonra kiliseyi boşaltarak İslamlara teslim etmelerini ister.
Ermeniler üç gün içerisinde taşıyabildikleri her şeyi taşırlar, kalanlar da İslamlar tarafından ateşe verilir. Böylece 1517’de Aziz Teodoros Manastırı’nın sonsuza kadar karanlığa gömülüşünü görmüş olduk. Aziz Giragos Kilisesi’nin ana kapısının sağ tarafındaki duvarda şu yazıtı okuruz: “Aziz Teodoros 1517’de şehit edildi.”
***
Cami ile ilgili başka bir anlatı; tarih de aynı olmakla birlikte Bıyıklı Mehmet Paşa üzerinden anlatılır.
Safevilerin bölgedeki hakimiyetinin bitirilmesinde önemli rol oynayan Osmanlı’nın ilk Diyarbekr Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa’dır.
Safeviler üzerinde kesin bir zafer elde edilmesinin ardından Mehmet Paşa, ilk iş olarak, Doğu Roma İmparatorluğu ve Müslümanlar arasında yaşanan savaşlardan bu yana Timur, Selçuklu, Akkoyunlu vb. devletlerin yaptığı yıkıcı savaşlara sahne olan ve yıpranan şehri bakıma alır.
Bunun için şehirde saray, hamam ve cami yaptırır. Şehrin ilk Osmanlı Camisi olan Fatih Paşa/Kurşunlu Camisi de kendi adına 1516-1520 tarihleri arasında inşa ettirilmiş, Paşa bir yıl sonra ise (1521 yılında) ölmüştür.
Diyarbakır’ı Osmanlılar adına (Taht savaşlarının yaşandığı bir dönemde yanında yer aldığı Yavuz Sultan Selim döneminde) ele geçirmiş olan Bıyıklı Mehmet Paşa’ya Diyarbakır halkının “Fatih Paşa” sanını vermesinden ötürü Fatih Paşa Camii; kubbe ve çatısının tamamen kurşun tabakasıyla kaplanmış olmasından dolayı “Kurşunlu Cami” olarak da anılır.
Bıyıklı Mehmet Paşa’nın da Caminin doğusundaki hazirede gömülü olduğu belirtilir. (Gülsen Baş (2006). Diyarbakır'daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 98.)
Yapının inşa kitabesinin günümüze ulaşmamasından ötürü net bilgiler yerine anlatılar tercih ediliyor. Caminin avlusuna giriş için kullanılan dış kapı üzerinde bir inşa kitabesi olduğu belirtilmekteyse de, 1819 yılında Diyarbakır’da çıkan ayaklanmalar esnasında, iç kaleden atılan topların isabet etmesiyle yıkılan bu kapı ve üzerindeki kitabe kaybolmuştur.
Gelelim anlatıya…
‘Amed’in Yankıları’ adlı eserinde Dikran M. Boyacıyan’ın anlatısı ihtimaldir ki ‘sadrazam’ diye bahsettiği kişi hakkındaki eksik bilgilerdir. Anlatı da (bir Osmanlı şehzadesi) yerine BıyıklI Mehmet Paşa ismi bırakıldığında her şey birebir aynıdır. Bitti